Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '10

 
Kategori
Mizah
 

Köprübaşı Kırlangıcı (İkinci Bölüm)

Köprü, düz giden yolu, sağ çapraz keserek, küçük bir çayın üzerine inşa edilmişti. Hoşmısan çayı. Köprüyü yapanlar"Allah onlardan razı olsun" yolu mu köprüye, köprüyü mü yola uyduralım derken, köprüyü yola uydurmaya kalkınca, burada sık sık kazalar yaşanır hale gelmiş. Yolun düz olduğunu gören sürücü, bastıkça basıyordu gaza, bastıkça basıyordu. Köprüyü farkettiğinde ise Hoşmısan çayının soğuk sularında alırdı soluğu. Köylüler az mı köprüzede toplamamıştı bu çaydan. Kaza yapmak istemiyorsanız, köprüye doğru, sağa bir zig, köprüye giriş ardından çıkış, bu kez sola zag yaparsanız düz yola çıkardınız. Çoğu sürücü bu zig zag olayında başarısız olunca kazalarda kaçınılmaz oluyordu.

Köylüler her kazadan sonra, bir dilekçe yazar falan makama başvururlardı. Falan makam, köprünün kendi görev alanında olmadığını söyleyip, filan makama yollardı . Filan makamda bir türlü köprünün kendi görev alanında olduğunu kabul etmezdi. Hatta bir keresinde, memurlardan biri öylesine sinirlenmişti ki, koskoca kağıdı önlerine serivermişti.

"İşte bölgenin planı, köprü varmı burada?"

Köylüler, tavuk eşelenir gibi kağıdın üzerine eğilmişler, Hoşmısan çayının üzerindeki köprüyü aramışlardı. Memur, alı al moru mor bir şekilde, "Ne bakınıyorsunuz köprü var mı burada?" diye bağırmıştı. İçlerinden biri var diye yapıştırmıştı cevabı.

Memur, yok güzel kardeşim yok diye bağırıyordu. Onlarda var güzel kardeşim var diyorlardı. Bağrışmaya koşup gelen müdür, önce cık cık cık yapmış, sonra o da köprünün olmadığını söylemişti. Ama aslında varolan ve falan filan makamların görev alanında bulunmayan bu köprü için verilen dilekçeler büyük ihtimalle çöpe gitmiş olacaktı.

Büyük açılış günü gelip çatmış, sanatçı çağrılmış, döner ocakları hazırlanmış, kutu kutu ayranlar dizilmişti bir kenara. Döner ustaları, kan ter içinde ekmek arası döner yetiştirmeye çalışıyorlardı kalabalığa. Katılım beklenenden fazla olmuş, çoşkulu kalabalık bir yandan sanatçının şarkılarına eşlik ederken, bir yandan da döner ekmeklerini yiyorlardı. Sayın vekil, tören alanına ulaştığında kalabalık iyice çoşmuş,

"Sayın vekilimiz sen çok yaşa" tezahüratıyla karşılamıştı vekili. Pek saygıdeğer milletvekilinin yüzü gülüyordu. Apar topar eline tutuşturulan mikrofonu fırsat bilip konuşmaya başladı.
"Sevgili ............ lar öncelikle şunu söylemek isterim ki, bu nadide eseri memleketimize kazandıranlara, huzurlarınızda teşekkür ederken, en derin duygularımla selamlıyorum sizleri. Bu bir başlangıçtır, Hoşmısan çayı daha nice köprüler görecektir. Hurrra bir alkış, bir alkış.

"Sağolun, sağolun. Ne diyordum, işte buradan müjdesini veriyorum. Çok yakın zamanda bu bölgeye duble bir köprü yapacağız."

O sırada kalabalıktan çatlak bir ses yükseldi.
"Sen köprüyü düzelt önce."
Sayın vekil kulağına kadar gelen bu sözü duymamazlıktan gelerek devam etti.
"Duble köprüyü..."
Kalabalıktan biri, köprü üst üste mi olacak yan yana mı diye sordu.
"Yan yana olacak sevgili vatandaşım, yan yana."

Hurra bir alkış, bir kıyamet. Milletin vekili elini sallayarak susturdu kalabalığı. Tam o sırada köprünün öbür tarafına bir kamyon geldi. Ellerinde kazma kürek sekiz on işçi kamyondan inerek köprünün başında durdular. Vekil, tam konuşmasına tekrar başlamak üzereydi ki, tonk diye bir ses duyuldu. İşçilerden biri elindeki kazmayla köprüye vurup duruyordu. Ardından diğerleri de geldiler. Tonk tonk tonk kazma sallamaya başladılar. Sayın vekil neye uğradığını şaşırmıştı. Hemen kürsüden inerek, kalabalığın içinden, köprüye doğru koştu. Kalabalıkta hurra arkasından gitmeye kalktı ama durduruldular. Vekil, işçilerin başındaki amiri çağırdı. Amir koşa koşa geldi. Vekil kurdelanın bu tarafında, diğeri öte tarafında fısır fısır bir şeyler konuştular. Amirin yüzü asıldı birdenbire. Vekil eliyle öteye öteye diye işaret yapıyor, adamlarını oradan uzaklaştırmasını istiyordu.
Vekille amir arasında neler konuşuldu, şimdi onlara kulak verelim.
Vekil: Bakın kardeşim büyük bir hata yapıyorsunuz.
Amir: Elimde resmi yazı var bu köprü yıkılacak.
Vekil: Hayır yıkılmayacak, açılacak . Mutlaka yıkacaksanız bir iki gün bekleyin, ben açılışı yapayım ondan sonra yıkarsınız.
Amir: Ama sayın vekilim.
Vekil: Aması maması yok, çabuk burayı terkedin.
Amir: Sayın vekilim. Bakanlık yıkılmasını emretmişler.
Vekil: Bu kalabalığa ne diyeyim ben şimdi?
Amir: Bakanlığın emri efendim.
Vekil: Verin bakayım şu kağıdı. Belki de yanlış köprüye geldiniz. Öyle ya olamaz mı?
Eliyle öteye öteye işareti yapıyor.
Amir: Ya vekil haklıysa diye düşünüyor, adamlarına işaret ediyor, toplanın gidiyoruz.

İşte köylülerin yıllar sonra işleme konulan dilekçeleride böylece amacına ulaşmamış oldu. Sayın vekil, kamyon işçileri alıp oradan uzaklaştıktan sonra eline makası alarak, kırmızı kurdelanın yanına geldi. Artık bir an önce bitirmek istiyordu bu işi. Ama siyasetçi damarı ağır bastı. Bir kaç söz daha söylemek istedi. Kamyonla gelenlerin yanlış yere geldiklerini, kimsenin kendilerini hizmet aşkından döndüremeyeceğini söyledi. Elindeki makası şıkıdık şıkıdık şıklatarak önce bir prova yaptı. Ardından tam kurdelayı keseceği sırada, köprü yavaş yavaş bir yanına yatmaya başladı. Ne yapacağını şaşıran vekil, halka hizmet etmekten vazgeçmiyeceklerini haykırıyordu kalabalığa. Elleri mi titremeye başlamıştı, makas mı kesmiyordu bilinmez, kurdelayı bir türlü kesemiyordu. Halka hizmet diye bağırdığında, köprünün yarısı suya gömülmüştü çoktan. Şıkıdık şıkıdık yaptı yine. Tekrar denedi, olmadı. Elindeki makası bir kenara fırlatarak çaresizlik içinde sulara gömülen köprüye bakakaldı.

 
Toplam blog
: 261
: 335
Kayıt tarihi
: 30.08.10
 
 

Anadolu Üniversitesi İşletme fakültesi mezunuyum. Çeşitli kuruluşlarda muhasebe ve dış ticaret or..