Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '15

 
Kategori
Öykü
 

Kör Emin, Söke

Kör Emin, Söke
 

KÖR EMİN


-Halil, sen misin?

-Benim Emin Amca, nasıl anladın?

-Sen hep sol kolumdan tutuyorsun da ondan.

Kör Emin, Söke’nin tanınmış simalarındandı.

Gözleri görmediği için bir elinde bastonu, bir elinde uduyla basacağı yerleri dikkatlice seçmeye çalışır, sonra da ağır adımlarla yollarda ilerlemeye başlardı.

Bazen şaşılacak derecede hızlanır, bazen de birkaç dakika olduğu yerde durup kalırdı. Sinirli olduğu zamanlarda hızlı hızlı, söylene söylene yürürdü.

-Nereye gidiyorsun Emin Amca?

-Çarşıya, Meyhaneci Süleyman’a.

-Tamam ben de bizim dükkâna gidiyorum. Seni götüreyim.

Meyhaneci Süleyman, yanımızdaki dükkânda içkili lokanta çalıştırırdı. Diğer yanımızda ise Serçinli Mehmet av malzemeleri satardı.

Söke o sıralarda nüfusu az, insanları birbirini tanıdık, yollarından çok nadir araba geçen, sakin bir şehirdi. İnsanlar gecenin geç saatlerinde bile cadde ve sokaklardan herhangi bir olumsuz olay olmadan akıp giderlerdi.

 

Hükümetle Belediye arasındaki Saraçlar İçi Sokağındaki tanınmış lokantamızda samimi bir hava içerisinde müşteriler tahin, pekmez, şurup, yoğurt, süt, yumurta, peynir, turşu, peksimet gibi hafif yiyeceklerle karınlarını doyururlardı. Çarşamba günleri Söke’nin pazarı olduğu için köylerden akın akın gelen köylüler bizim dükkânı da tıklım tıklım doldururdu.

 

O gün, Kör Emin bizim dükkândaydı. Bastonu ile yoklaya yoklaya kaldırımı bulmuş, çıkıp lokantanın kapısından yavaş yavaş içeriye girmişti. Her zaman oturduğu sandalyenin boş olup olmadığını kontrol edip oturmuş, cümbüşünü de dizine koyup önce bir soluk almaya çalışmıştı.

 

-Selamün aleyküm Beyler.

-Aleyküm selam Emin.

-Merhaba Emin.

-Merhaba Emin hoş geldin!

Müşteriler bazen ondan bir parça isterler, bazen de kendisi o anki durumuna göre bir şarkı ya da türkü tuttururdu.

O gün biraz hüzünlü olacaktı ki elemli bir Bodrum türküsü çalmaya başladı:

Bodrumlulaaar eerken biçer ekiiiniii!

Feleğee kurbaaan mı gittiiiin Bodruuum Haaakiiimi!

Kör Emin iyi ud çalardı, sesi de fena değildi. Hele hele acıklı parçalar insanları ister istemez duygulandırırdı.

Nasıl kıııydın Mefaaaret Hanım kendi kendiniiii!

Altın makas gümüş bıçak ileee doğradılar teniiiniii!

Tam o sırada masaların birinde bir kıpırdanma oldu. Bir müşteri Kör Emin’e alaylı alaylı bakıp seslendi:

-Bırak şu bozuk türküleri kör! Şöyle neşeli bir parça çal da yolumuzu bulalım!

Kör emin önce duraksadı. Sesin gerçek olup olmadığını, ne taraftan geldiğini anlamaya çalıştı. Sonra yarıda bıraktığı türküyü söylemeye devam etti. Fakat aynı müşteri bu sefer sesini daha fazla yükselterek:

-Kör! Duymadın mı! Neşeli bir parça çal da keyfimiz yerine gelsin. Hadi bakalım!

Bu adamı tanıyordum. Birkaç kez yemek yemeğe gelmişti. Ancak daha en baştan adamdan hiç hoşlanmamıştım. Tabakları geri çevirir, daha fazla doldurmamızı ister, çıkarken de pazarlık yapıp daha az ücret ödemeye çalışırdı.

O sıralarda bıyıkları yeni terlemiş, genç, kuvvetli, vurduğunu deviren bir delikanlıydım. Aşırı derecede de sinirliydim. Haksızlığa tahammül edemez, bazen kendimi tutamaz, karşı tarafa hemen saldırırdım. Bu tür adamları bedavacılar, gongoncular olarak sınıflandırır, onların çoğunu en baştan dükkâna almamaya çalışırdım. Bu pejmurde kılıklı adam da onlardan biriydi fakat o güne kadar karşıma bir fırsat çıkmamıştı.

Kör Emin ikinci seslenişte çok bozulmuştu. Eskiden beri kendisini bildiğim için canının çok sıkıldığını anladım. Sesini kesmiş, cümbüşü yere dayamış, heykel gibi duruyordu.

İnsan müsveddesinin yanına yaklaştım.

“Ne diyon len sen!” diye bağırıp masasındaki bardağı kaptığım gibi suyu adamın başından aşağı döktüm. Derken bir bağrışma başladı. Ben adama, adam bana bir yumruk, iki yumruk, üç yumruk, … Etraftan diğer müşteriler ayırmaya geldiler. Fakat ben çok öfkelenmiştim. Adamı gençliğin de verdiği kuvvetle tutup lokanta kapısına doğru sürükledim. Göğsüne doğru bir kafa patlattım. Bir-iki masa devrilmiş; tabaklar, kaşıklar, bardaklar, şişeler yerlere saçılmıştı. Komşu dükkânlardaki esnaflar koşup adamı oradan uzaklaştırmaya çalışırlarken ben ağzıma gelen küfürleri saydırmaya devam ediyordum.

Kör Emin, efendi bir insandı, gururlu ve onurlu bir şahsiyetti. Gözleri görmemesine rağmen tehlikeleri göze alarak çarşıya çıkar, üç-beş kuruş bahşiş alıp geçimini sağlamaya çalışırdı.

Deli Emine olsun, Samut İbrahim olsun, Kambur Yero olsun, Deli Cevat olsun, Abee! Bana Para! Memet olsun, bu insanlar Söke’deki insan mozaiğinin birer parçasıydılar. Kimseye kötülükleri yoktu.

Şimdi hepsi de mazide kaldılar.

Bazı sütübozukların arasında insanca yaşamaya gayret ettiler, diğer insanlara da insanlığın var olduğunu hatırlattılar.

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..