Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Köy Kahvaltısı

Köy Kahvaltısı
 

Halka İnme Çalışmaları no:8

Tatile gitmeden evvel halkımıza inme çalışmalarına ara vermiştik. Geçenlerde bir kafeteryanın önünde asılı olan “köy kahvaltısı verilir” tabelasını görünce ilham geldi. “Al işte tam benlik bir konu” dedim.

İronik ve ironik olduğu kadar trajedik bir sosyal katman örgüsü içerisinde gündelik hayatını idame ettirmeye çalışan memleketim insanının her ne kadar ilgisini bu minvalde çekmediyse de “yeme eylemi” olarak düşünüldüğünde ilgi çekici bir tabelaydı gördüğüm.

O zaman daha Ramazan başlamamıştı, vakit sabaha yakın olsaydı içeri damlayıp köy kahvaltısı istemeyi bile düşünebilirdim. “Köy kahvaltısı” tabiri bile başlı başına iştah açıcı sayılır.

Düz mantıkla baktığımızda hakikaten de şık duran ve içerdiği otantik ögelerle de içimizi gıcıklayan bu tabir, alışmadık şeyde don durmaz hesabı günden güne evrilmiş ve de devrilmiş.

Bu bağlamda organik gıda konusuna da kısmen değinmek gerekebilir. Natureli kendi ellerimizle bozup sonra da “daha naturel olan bu” reklamasyonuyla pazarlama işine girişiyoruz. Bu ironik değil de ne ironik.

Tarlayı-bahçeyi “mütaayit”e vermişiz, bağı-bostanı danalara emanet etmişiz, arsalara site kondurmuşuz, tarımı öldürmüşüz, ziraatin canına ot tıkamışız. E bu bakliyat, meyve, sebze nerede yetişecek? Hormonlu gıdaya saldırmışız, genetikleriyle oynamışız. Şimdi kalkmışız organik gıda diyerek güya günah çıkartıyoruz.

Köy kahvaltısı verilir yazan tabela beni deryadan deryaya götürürken bütün bunları da düşünmeden edemezdim. Öyle ya bizim evde yaptığımız kahvaltı ne de olsa şehir kahvaltısıydı. Bizim yumurtalar fabrikasyon, peynirler sahte sütten, zeytinler barış simgesi değil, domates desen salçaya bile layık değil!

İronik olduğumuz kadar da acınacak haldeyiz galiba. Farkında olmayışımız daha da vahim bir tablo meydana getiriyor.

Gelelim köy kahvaltısı veren kafeteryaya… Kafeterya dediysem öyle yeşillikler içerisinde tahta masalarla donatılmış bir yer gelmesin aklınıza. Bir betonarme binanın zemin katında baya bildiğin dükkân işte. Kaldırım kenarına iliştirilmiş bir şemsiye altında plastik masa ve sandalyelerden müteşekkil açık hava oturma bölümü mevcut.

Şimdi ben burada hangi köyün kahvaltısını yiyebilirim acaba. Fareli köyün? Anladığım kadarıyla bu köy, içerisinden otoyol geçince şehirle bir şekilde bağlantı kurmuş olup gel zaman git zaman o şehre bağlı belde olarak bir halt olduğunu zanneden ve ilginçtir kendini o şehirde yaşıyor hissedenlerden müteşekkil bir köydür.

Tavukları yol kenarındaki pisliklerden beslenen, inekleri orta refüjlerdeki otları yiyen ve keçileri kaçacak dağ bulamamış bir köydür herhalde.

Yahu kardeşim insaf edin. Etin ne budun ne? Bir kere köy kahvaltısı dediğin sadece peynirden sütten mi ibarettir. Bari dalga geçmeyin bizimle. “Köy” başlı başına bir kültür değil midir? Sen köyüne gittiğinde kahvaltıyı kaldırım üstünde plastik masalarda mı yaparsın ki müşterilerine bunu layık gördün.

Hadi diyelim sen iyi niyetlisin. Peki kazandığın para helal mi böyle? Beni kandırmış olmuyor musun? Hayallerimi üç kuruşa söndürmeye kalkmıyor musun?

Köy kahvaltısı bir kere toprağa basarak yenir arkadaş! Mümkünse doğrudan toprağa oturacaksın. Haydi, mazeretin vardır, kilime oturursun, o da kabul. Ayakların çıplaksa daha da makbul. Toprak elektriğini alır, rahatlarsın. Son model kauçuk tabanlı spor papuçlarınla geldiysen o kahvaltıdan zevk almayı unut!

Kilimde rahat edemeyenler için döşekler yardımcı olabilir. Şimdi döşek de nedir diye sormayın vallahi düşer bayılırım :)

Ortaya kocaman bir sini gelecek. Öyle bıçak, kaşık, çatal filan yok haa. Yufka ekmekleri kaşık niyetine kullanacaksın. Yufka ekmekten çok güzel kaşık yaparım, isterseniz kurs bile veririm :)

Sahanda yumurta gelecek ama tereyağlı olacak, halis tereyağlı. Sucuk, pastırma filan yöreye göre tercih edilebilir. Peynir gibi peynirin tadı damağında kalacak. Hele ki yenice kaynatılmış sütün üzerinden alınan taze kaymak ile balı ekmeğin üzerine koyarak yiyeceksin ki bulutlar üzerinde gezsen bu kadar zevk alamazsın…

İsteyen süt içsin, isteyen vişne hoşafı, isteyen de çay. Ama bardaklar plastik, kâğıt filan olmayacak. Maşrapa veya cam olabilir. Şeker olarak toz şeker atacaksın (ben şekersiz içerim). Köy yapımı çemene bandırdığın ekmeği ağzına yuvarladıktan sonra çayından da bir yudum alacaksın ki daha ağzındayken tatlar arası kardeşlik ilan edilsin ve tatların birliğine erilsin :)

Taze yoğurt seven taze yoğurdu tercih edecek, isteyen yine halis muhlis zeytinyağına yedirilmiş nane-kekik karışımına bandıracak ekmeğini. Artık yerine göre vişne reçeli, çilek reçeli yahut gül reçeli; bal gibi diğer tatlılar da sofrayı renklendirebilir.

Demem o ki köy kahvaltısı dediğin öyle basitçe bir şey değil kardeşim. Levhayı asmakla olmuyor. Hatta verdiklerin en naturelinden olsa bile olmuyor. Bir kere mekan sakat. Köyden esinti yok. İkincisi de öyle yumurta/peynir/zeytin koyunca bunun adı köy kahvaltısı olmuyor! Felsefesi var yahu bunun. Benden söylemesi.

(Not: Bardağın dibinde kalan çayı toprağa serpivermenin dayanılmaz hafifliği ile zeytin çekirdeklerini bahçeye serpiştirmenin sınırsız hazzını tatmayı da unutmamak lazım:)))

(diğerNot: Yazıyı daha da uzatabilirdim. Mübarek Ramazan günü hangi vakitte bu yazıya rastlarsınız bilemem. Ama ben sabrınızı daha fazla zorlamak istemem doğrusu :)))

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..