Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '10

 
Kategori
Siyaset
 

Kozmik odadan başka ne çıkar?

Kozmik odadan başka ne çıkar?
 

Seferberlik Tetkik Kurulu'nun hakim tarafından aranması ve kozmik odada inceleme yapılması üzerine buna tepki gösteren bazı yazarlar kozmik odanın "sır" olduğunu, buradaki bilgilerin, hakim dahi olsa, sızmaması gerektiğini ve o odada savaş zamanında görev yapacak "yurtseverlerin" listesinin bulunduğunu yazdılar. Bu yurtseverlerin de doktor, eczacı, fırıncı, kasap, bakkal, manav olabileceğini ifade ettiler....

Bir defa o seçilen kişilerin "yurtsever" olduklarına vurgu yapmak, seçilmeyen milyonların "düşmansever" oldukları anlamına gelebilir! Unutulmamamıldır ki; 7'den 77'ye topyekün seferberlik yaparak bizler Kurtuluş Savaşı'nı kazandık. Öyle bir saldırıda yine aynısının olacağı şüphesizdir. Bu nedenle vatandaşların yürtseverliği kıyaslanmamalıdır!

Tabii ki yurt savunması görevini üstlenmiş olan TSK'nın, bir saldırı anında yapılması gerekenleri barış zamanında planlaması ve en ince ayrıntısına kadar hazırlıklarını yapması kadar doğal bir şey olamaz.

İkinci bir konu; Özel Harp Dairesi Eski Başkanı Rahmetli Org. Kemal Yamak'ın anılarından öğreniyoruz ki; başarılı ve milliyetçi asteğmenlerden bazıları seçiliyormuş, onlara özel eğitim veriliyormuş, kodlanıyorlarmış ve sivil hayatlarında da gizli görevleri devam ediyormuş.

Asteğmen olduklarına göre bunlar demek ki doktor, eczacı olabilirler ama; fırıncı, kasap, bakkal, manav olamazlar herhalde...

Buna göre bu seçilmiş gönüllüler mesela;

- Gazeteci, muhabir, köşe yazarı, enkırmen, haber koordinatörü, gazete patronu olabilirler mi?

- Evet, olabilirler...

- Yüksek bürokrat, YÖK Başkanı, Rektör, Dekan, yüksek yargı başkanları, üyeleri, Başsavcı olabilirler mi?

- Evet, olabilirler...

- Bilmem ne partisinin ilçe başkanı, il başkanı, genel başkanı, milletvekili, başbakan, cumhurbaşkanı olabilirler mi?

- Evet, olabilirler...

Yine Org. Kemal Yamak anılarında, Ecevit'in Sarıkamış MHP İlçe Başkanı'nın "vatansever gönüllü" olmasına tepki göstermesiyle ilgili: "O zaman, bu teşkilatta kendi partisinden ne kadar personelin, hatta mecliste birbirini tanımayan kaç milletvekilinin bulunduğunu birisi söyleyiverse, ne olurdu?" diye soruyor.

Kemal Yamak, kimsenin bilmediği ama kendisince bilinen bu seçilmiş kişilerin devletin yüksek makamlarına gelmeleriyle ilgili de "Demek ki doğru seçimler yapmışız" diyor.

Ne var bunda, diyebilirsiniz. Onlar da Türk vatandaşı, seçildiler diye devletin yüksek makamlarına gelmeyecekler mi? Tabii ki gelecekler, Anayasal haklarıdır, ama kapalı kutu oldukları için şeytan insanın aklına bir sürü şüpheler ve soru işaretleri getiriyor...

- Acaba bu kişiler seçilmiş oldukları için mi kolaylıkla yüksek makamlara çıkabiliyorlar? Kapalı kapılar arkasında birileri bunlara torpil mi uyguluyor? Atamalarda mesleki başarı ve karıyerin dışında kod numaraları mı aranıyor? Bu daire zamanla savunma görevinin dışına çıkarak idareye ve siyasete müdahale edip, seçilmiş kişileri belli makamlara mı getiriyor?

- Eğer böyleyse bu kişileri yüksek makamlara getirenler onlardan özel hizmetler bekliyorlar mı? Ya da bu kişiler ne kadar bağımsızdırlar? Bunun aynı zamanda açık bir eşitsizlik ve adaletsizlik olduğunu söylemeye gerek yok!

Bu seçilmiş kişiler siyaset yaparken, köşe yazarken, karar verirken bir yerlerden talimat alıyor olabilirler mi, ya da kendilerini belli bir ideolojiye bağımlı hissedebilirler mi?

Örneğin; AB ilerleme raporunda da değinildiği gibi yüksek yargının (HSYK) Ergenekon davasını engellemeye çalıştığı ileri sürülmektedir, bunun nedeni bu olabilir mi? Yine 28 Şubat sürecinde yüksek yargıçların kışlaya giderek askerden brifing almalarını ve brifing veren askeri ayakta dakikalarca alkışlamalarını nasıl yorumlamak gerekir acaba?

Örneğin; % 30 oy oranına demir atmış CHP'yi 1972'de teslim alıp kısa sürede % 40'lara çıkaran ve iktidar yapan Ecevit'i iktidarda bile çalıştırmayan, elini kolunu bağlayan hizipçiler, seçilmiş görevliler miydi acaba? Bunun sebebi de Ecevit'in Özel Harp Dairesi'ni kaldırmaya çalışması olabilir miydi?

Bir başka soru: Başlangıçta çok iyi niyetlerle kurulmuş olan bu daire, sonradan kontrolden çıkmış olabilir mi? Yakın geçmişimizde vuku bulan suikastlardan katliamlara kadar bir çok karanlık olayların müsebbibi bunlar mıdır?

Bir başka soru: Düşman tanımında yapılan değişiklikle öne çıkan iç düşmanlara karşı, amaçlarını ve stratejilerini değiştirerek yeni türevleriyle yeni konseptler söz konusu mudur?

İddia edilen Batı Çalışma Grubu, Cumhuriyet Çalışma Grubu, JİTEM alt türevler midir?

Andıçlar bu çalışmaların bir tezahürü müdür?

Bir mahkümün sahte beyanlarıyla çok önemli gazeteciler andıçlandılar ve gazetelerinden kovuldular 1998'de...

Olayın aslı ortaya çıktıktan sonra gelen tepkilerle bir daha böyle bir şeyin yaşanmayacağını sanıyorduk, aldandık! 2006 yılında yeni bir andıç listesiyle karşılaştık. Kocaman listeler yapılmıştı: TSK'nın siyasete müdahalesini destekleyenler ve desteklemeyenler diye! Üzülerek belirtmeliyim ki destekleyenlerin listesi azımsanamayacak kadar çoktu!

Genelkurmay bu andıçı soruşturacağını açıkladı. Artık olmaz, diye düşünürken, bizzat Genelkurmay'ın itirafıyla, 2009'da da internet andıçlarının yapıldığını öğrendik!

İlginç bir örnek anlatacağım: Yanlış hatırlamıyorsam 27 Nisan e-muhtırasından sonra, muhtıranın yoğun olarak tartışıldığı Mayıs (2007) ayı içerisindeki bir gündü. Güler Kazmacı'nın bir yazısını okumuştum. Başından geçen bir olayı anlatıyordu Güler Kazmacı: "Bir etkinlikte yanıma biri geldi. Birlikte hareket etmeyi teklif etti. Bilinen şeyleri anlatmaya çalıştı. Kesin bir üslupla 'Hayır, ben demokrasiden yanayım' deyince ters ters bakarak uzaklaştı" diye yazmıştı..

Güler Kazmacı "Hayır" demişti ama acaba "Evet" diyenler var mıydı? Varsa bunlar kimlerdi?

"Siz onları bilmem ne köşesinde yazan yazar zannedersiniz... Aslında onlar kutsal savaşın birer neferleridir" mi acaba?

Hayır, kuşkuya gerek yok, seçiciler akil ve yurtsever adamlardır. Hem yapılan icraatlarda, hem de seçilen kişilerde hata yapmazlar, onlara güvenmek lazım, denilebilir...

Teşbihte hata olmaz, özür diliyorum: En çok babama güveniyordum .........!!!

12 Eylül'ün en akil adamı Kenan Evren'di. Yıllar sonra bizzat kendisi yanıldığını söyledi. Hem de ne yanılma: "Kürtçe'ye ağır yasak koyduk, ama hataydı" dedi. T.C. tarihinde gelmiş geçmiş en büyük felaket olan PKK'yı başımıza bela eden ve bugünkü çıkmaz noktaya getiren bir hata!

Demek ki akil bilinen insanlar da hata yapabiliyorlarmış. Ama hata anlaşıldığında iş işten geçmiş oluyor. Demek ki gerçek akil olan hukukmuş. Bu nedenle gerekirse kozmik odayı da hukuk denetleyebilmelidir.

"Sırdır, sızmamalıdır" sözleri hukuk için geçerli olmamalıdır.

Keşke yukarıdaki soruların ikna edici cevapları da verilebilseydi!

Zira bu sorular bir demokratik hukuk devleti için çok fazla ve de çok kaygı verici!

Not: Bu yazıda kesinlikle kişileri ve kurumları itham etmek söz konusu değildir. Sadece yaşanan olaylardan ve ortaya çıkan gerçeklerden kafalarda oluşan soru işaretleri sorgulanmıştır.

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..