Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '07

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Kule günlüğü/ Sarı kedi

Çok sevdiğim halde, uzun yıllar, evimde bir kedinin yaşamasına izin vermedim.

Öğrencilik dönemimde, sevilmeyi, saygı görmeyi hak eden, güzel görünümlü bir kedim vardı. İnce davranırdı. Bir şey öğretmek için uğraşmadım. Babamla yemeğimizi hazırlarken, biz yerken, asla mutfağa girmez, uzaktan izlerdi. Gözlerini dikip bakmaz, baktığı zamanlar mutlu olduğunu yüzündeki ifadeyle anlatırdı. Yaşamının bütün kritik safhalarını yaşamış, kabuğuna çekilmiş olgun bir insana benzetirdim. O kadar alçakgönüllü ve yumuşaktı ki, babam: Oğlum, derviş bu derdi.

Askere gittiğimde, depresyona girmiş ve bir gece fenalaşıp ölmüş. Ölümüne yakın, ocaktaki odun küllerinin içine girmiş. Babam anlatmadı. Daha sonraları anlattığında ise, gözlerim doldu, tuhaf oldum. Sanırım o kedinin anısına saygısızlık yaparım endişesiyle kedisiz kalmayı tercih ettim. Alerjimi bahane edip, çok beğendiğim minik kedileri eve götürmekten kaçındım. Hayallerim kafamda kaldı. Ne zaman gri ya da sarı bir kedi görsem, bende bir heyecan başlar. Başını, sırtını okşarken, sokaklarda geçen sıkıntılı yaşamını düşünürüm.

Evcil hayvanlar konusunda büyüklerimiz: Canlı mahluk, mesuliyetli iş derlerdi. Aynı sözleri rahmetli babamdan da duydum: Ne tür canlı olursa olsun, evde bakımının büyük sorumluluğu vardır. En iyisini yapamayacaksan, hiç dokunma derdi.

Geçen ay, gittiğim kafenin yanındaki inşaatta gördüğüm bir kedi dikkatimi çekti. Yaş olarak, küçükle büyük arası, sarı renkli, ayakları ve kuyruğunun ucu beyazdı. Yakından baktım. Sevimliydi. Götürmeden önce evde kalacağı yeri hazırlamak istedim. Yatık duruma getirdiğim, yerden 20 cm. yüksekliğindeki ağaç takozların üzerine oturttuğum kalın buzdolabı kutusu ( yatak odası ve salon birleşik ). Zemini kumaşla kapladım. Bu karton evin yanında, küçük kum alanı, yeme - içme kapları vardı. İlerleyen günlerde marketten hazır mamalardan alacaktım. Güç koşullardan gelen bir kedinin, burayı mutlaka benimseyip seveceğini sanıyordum ( iyimserlik ).

Elimde küçük bir kutuyla, bulunduğu yere gittim. Zorluk çıkarmadan kutuya girdi. Yüzüme baktı şaşkınlıkla. Kutunun kapaklarını kapatıp oradan ayrılmak üzereydim ki, annesi ortaya çıktı. Soğukkanlıydı. Öfkesi, kızgınlığı yoktu.

Eve geldim. Kutudan çıkan ufaklık, önce sütü içti. Sonra, hazırladığım odaya girdi. Odadan çıkıp çevreyi inceledi. Bu arada, salonun iki ayrı noktasında bulunan kırlangıç yuvalarındaki yavru kuşların çıkardığı sesleri dinledi. Altlarına gidip aşağıdan merakla onları izledi. Sık sık, odasına girmesini sağlıyordum. Bir ara uyudu. Ben de rahatladım.

Uyandığında, oldukça tedirgin ve korkuluydu. Bağırmaya başladı. Tuvaletini yaparken bile acıklı, boğuk biçimde bağırdı. Bir sorun vardı, gergindi. Kanatlanıp uçmak ister gibi, avludaki uzun asmaya tırmandı. 6 metre yükseklikten komşu binalara atlasa, bütün kemikleri kırılabilirdi. Aceleyle merdiven kurdum. Tutup kucağımda indirdim. Sevindi, yerde yuvarlandı birkaç kez. Hemen bir ceviz buldum. İtti, arkasından koşturdu. Tutup havaya kaldırdı. Oynaması için ping pong topu olmalıydı o anda. Uzak köşeden doğal hareketlerini izledim. Fakat acı acı miyavlaması canımı sıktı. Anlaşılan, alıştığı bir yer vardı ve burayı yadırgıyordu.

Özenle ayaklarını yaladı. İkinci kez asmaya çıkmak istedi. Engel oldum. Bağırmaları arttıkça, yapacağımı düşündüm. Komşu teyzenin gönderdiği tavuklu pilavdan verdim. Çok az yedi. Sakinleşmedi, bütün gece bağırdı. Bir arkadaşı, kardeşi olsa böyle bağırmazdı belki.

Ertesi sabah, gerginliğine dayanamadım. İstemeyerek, aldığım yere bırakmaya karar verdim. Zorlamak doğru değildi.

24 saat sonra, aynı kutuyla götürürken, mahcubiyet duygularıyla, yolda kendimi kötü hissettim. Kedi açısından çok olumsuz olamazdı. Düzensiz beslenecekti ama alıştığı çevrede, annesinin yanında ve kendi seçimleriyle yaşayacaktı.

Bir hafta sonra tekrar gördüm. Gece 01 sıralarıydı. Tuğla yığınının üzerinde uyukluyordu. Okşadım. Üşümüştü. Tüyleri soğuk, gözleri yorgundu. Beni tanıdı ve başını uzattı. Ağlayacak gibi oldu. Çok okşadım. Bisküvi uzattım. Baktı, isteksizce yemeye çalıştı. Sadece bir kez miyav diyebildi. Yüreğimi tırmaladı, içimi sızlattı. Elimi çektim. Ayrıldım. Derin nefesler aldıran dokunaklı bir ayrılış. Sanırım kendi başarısızlığımın burukluğunu yaşadım. İz bırakan geceydi.

Ertesi gün, daha ertesi günlerde ve gecelerde görmek, okşamak istedim ama artık yoktu. Ne oldu, nereye gitti bilmiyorum ?

Hayallerime hüzün katarak kayboldu gitti. Kaybetmemeliydim ama kaybettim. Bu olay vicdanımı hep kanatacak.

Claudius

Copyright

TYRANNOS Edebi Ürünler

İzinsiz kopyalanamaz - çoğaltılamaz

 
Toplam blog
: 56
: 334
Kayıt tarihi
: 12.06.07
 
 

İzninizle hayatıma dair satır başlarını aşağıda sunuyorum. Yolunuz düşerse günün birinde beklerim. ..