Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '09

 
Kategori
İnançlar
 

Kur'an'a göre dünyanın yaratılışı

Kur'an'a göre dünyanın yaratılışı
 

Dünya'nın katmanları


“Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. İkisini de sadece gerçeği göstermek üzere yarattık. Ama onların çokları bilmiyorlar.” (Dühan, 64/44, 38-39)

Kur’an’da evrenin ve Dünya’nın yaratılışına ilişkin ipuçları verilmiş, insanın yaratılışı incelemesi, öğrenmesi istenmiştir. İnsanın özellikle araştırması istenen ve dikkati çekilen konularda çok özet ve sınırlı sayıda bir derleme yapıldığında -bugünkü bilgilerimizle anlayabileceğimiz- aşağıdaki konular öne çıkar.

Belirtmek gerekir ki, bunların hiçbiri 1400 yıl önce insanların bildiği konular değildi. Ve Hz. Muhammet’in bir peygamber olduğuna ilişkin insanları ikna etmekte işine yaramamış, hatta “şair”, “mecnun” olarak nitelendirilmesine ve “Miraç olayına” neden olmuştu! O dönemde Dünyanın uçlarındaki direkler ve bu direkler üzerinde duran bir gök olduğuna inanılıyordu. Kur’an’da bunun gerçekle ilgisi olmadığı da belirtilmiştir.

“Allah O’dur ki, gökleri direksiz yükseltmiştir; görüyorsunuz onları...”(Ra’d, 87/13, 2)

Zamanın göreceli (rölativ) olması:

Günümüzde zamanın konuma ve hıza bağlı olarak göreceli (rölativ) olduğunu, ayrıca gök cisimlerinin, kütlelerinin ağırlığına bağlı olarak, uzay zamanı büktüğünü biliyoruz. Kur’an’da geçen zaman kavramı da göreceli zamana uyar. Kur’an’da bir gün karşılığı olarak belirtilen süre hep farklı olarak verilmiştir. Bu yüzden belirtilen süreyi ölçü alarak bize göre yıl hesabı yapmayı olanaksız kılar. Cennet ve cehennem zamansız bir boyutun anlatımlarıdır. Dolayısıyla, Kur’an’da yaratılışla ilgili olarak geçen “gün”, 24 saati değil, bir evreyi, bir aşamayı işaret etmektedir.

“Şu da bir gerçek ki, Rabbinizin katındaki bir gün, sizin saymakta olduklarınızın bin yılı gibidir. (Hac, 88/22, 47)

“Melekler ve Ruh, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler ona. Onlar onu çok uzak görüyorlar. Biz ise onu çok yakın görüyoruz.”(Meariç, 79/70, 4, 6-7)

“O saate/Dünyanın sonuna ilişkin emirse bir göz açıp yummak gibi hatta ondan da yakındır. “(Nahl, 70/16, 77)

“Buyurur: Yeryüzünde yıllar sayısında ne kadar kaldınız? Derler ‘Bir gün yahut günün kısmı kadar, sayanlara sor.’ Buyurdu: ‘Sadece birazcık kaldınız."(Müminun, 74/23, 112-115)

“Dünyada bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler.”(Rum, 84/30, 55)

Büyük patlama (Big Bang) ve evrenin genişlemesi:

Evren sürekli genişlediğine göre, geçmişte daha küçük olduğu ve daha öncesinde ise hiç bir şey değilken büyük patlama (Big Bang) ile oluştuğu teorisini doğrulayan anlatım da vardır. Dolayısıyla daha önce hiç bir şey değilken evreni yaratan ve genişleten de Allah’tır.

Ayrıca sonsuz gözüken büyüklüğüne rağmen, düzen çok hassas dengeler üzerinde durmaktadır. Ve başlangıçtaki oluşumda, mikrondan çok daha küçük bir farklılık, bizim bugün bildiğimiz evren düzeninin oluşmasını engellerdi.

Kur’an’a göre, evrenin ve bizim için zamanın yaratılışını başlatan ve yine sonunda bitirecek olan Allah’ın “ol!” kelimesi, yani O’nun istediğini istediği zamanda ve biçimde var etme, yok etme, değiştirme gücüdür.

“Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O’dur. “Ol!” dediği gün, hemen oluverir.” (En’am, 55/6, 73)

“Göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. Hiç şüphesiz biz, genişleticileriz.” (Zariyat, 67/51, 47-49)

Yerin ve göğün sonradan ayrılması, Dünya’yı saran örtü olması:

Dünyanın başlangıçta dönen bir gaz ve toz kütlesi, bir ateş topu olduğu, sonraki aşamada soğuyarak yer kabuğunun ve atmosferin oluştuğu yeryüzü küle benzetilerek açıklanır. Tamamen sönmemiş ateşte küllerin altında hala için için yanan kor parçalarının bulunması gibi, Dünyanın içi de hala yanmaya devam etmektedir.

Atmosferin bildiğimiz şekliyle oluşması ise, Dünya’nın soğumasından sonra, denizlerdeki alglerin fotosentez yapması sonucu oksijenin oluşmasıyla meydana gelmiş, gök ve yer birbirinden ayrılmıştır.

“Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün.“(Hac, 88/22, 5)

“O küfre sapanlar görmediler mi ki, gökler ve yer birleşik idi, biz onları ayırdık.“ (Enbiya, 73/21, 30)

“Sonra buhar/duman halindeki göğe yöneldi….” (Fussilet, 61/41, 11-12)

Atmosfer, Dünyayı dış etkenlerden koruyan bir tavana veya Dünyanın etrafını saran koruyucu bir örtüye benzetilmiştir. Atmosfer, kozmik ışınlar, su buharı, rüzgârlar, basınç gibi pek çok dönüşümü içinde taşır. Atmosferin dışına çıkmak ancak özel donanım ve bilgi sayesinde mümkündür.

“Göğü korunmuş bir tavan yaptık..”(Enbiya, 73/21, 32-33)

“Andolsun o dönüşle, döndürümle dolu göğe” (Tarik, 11)

“Göklerin ve yerin bucaklarından/köşelerinden geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin gidin. Bilgi ve güç dışında bir şeyle geçip gidemezsiniz!.”(Rahman, 89/55, 33-35)

Dünyanın yuvarlak olması ve dönmesi:

Dünya ve dolayısıyla üzerindeki dağlar hareketsiz değildir. Dünya döndüğü için -Dünya’ya uzaktan bakabilen bir göz için- dağlar da bir anlamda uzay boşluğunda Dünya ile birlikte dolaşırlar ve yer değiştirirler. Harekete bağlı olarak gölgeler uzar ve kısalır.

“Sen dağlara bakar da onları durgun-donuk görürsün. Oysaki onlar, bulutların dolaştığı gibi dolaşmaktadırlar.” (Neml, 48/27, 88)

“Görmedin mi Rabbini, nasıl uzatmıştır gölgeyi? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş’i ona delil yapmışız?” (Furkan, 42/25, 45)

Dünya herkesin bildiği doğal yuvarlak bir form olan yumurta biçiminde olarak tanımlanmıştır. Ayrıca, yumurta enine bir kesit olarak düşünüldüğünde, yumurta sarısı Dünya’nın çekirdeğini, akı aradaki tabakaları ve akışkan magmayı, yumurtanın kabuğu, sağlam gözüken ama kırılgan ince yer kabuğunu temsil edecek şekilde şematik bir görünüm de oluşturur. (Ayrıca Dünya, kutuplarda basık, ekseni eğimli olduğu için yörüngesi elipstir.)

“Siz mi daha zorsunuz yaratılışça, gök mü?(…) Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.“ (Naziat, 81/79, 27-32)

Dağların sonradan oluşmuş olması, kara parçalarının hareketli olması:

Günümüzdeki kıtalar, yüz milyonlarca yıl içinde Pangaia olarak adlandırılan büyük parçadan ayrılmış kara parçalarından oluşmuştur. Hareketlilik de devam etmektedir.

Dağlar ise, su üstündeki geminin kontrolsüz hareketini önlemek için demir atması gibi, yüzer durumdaki kara parçalarının birbirinden ayrılmasını veya hareketini önleyen, geç dönemlerde, sert plakalarla birleşirken yumuşak plakaların kıvrılması ile oluşmuş bir çeşit bağlantı ve denge noktalarıdır.

“Ondan suyunu, otlağını çıkardı. Dağları demir atmış gibi oturttu.“(Naziat, 81/79, 32)

“O, yeryüzüne, denge ve dayanıklık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. “(Fussilet, 61/41, 10)

“Yeryüzünü de biz uzatıp yaydık; denge noktaları yerleştirdik ona. “ (Kaf, 34/50, 7)

Mükemmel düzenin olması:

Düzenin mükemmelliğinin sebebi sonsuz sayıda birbirini tamamlayan tesadüfler değil, her şeyin hassas bir ölçüye göre yaratılmış ve düzenlenmiş olmasıdır.

Yaratılan olağanüstü düzen, “inceden inceye sayıya bağlanmış” yapı bizim hemen hemen her şeyi rakamlara dökmemizi, sayılarla ve formüllerle açıklayabilmemizi olanaklı kılıyor.

“Şu bir gerçek ki, biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”(Kamer, 37/54, 49)

“Allah bütün bunları rasgele değil, şaşmaz ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için ayetleri ayrıntılı kılıyor.“ (Yunus, 51/10, 5)

“Güneş kendine özgü bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Aziz , Alim olanın takdiridir bu. Güneş`in Ay`a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmiyor. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.“ (Yasin, 41/36, 38, 40)

Bütün evren ve yarattıkları O’nu tespih etmekte, yani sadece O’nun yarattığı şekil ve düzende varlıklarını sürdürebilmektedirler.

“Hiç bir şey yoktur ki, O’nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz.” (İsra, 50/17, 43-44)

Işığın ve karanlığın varlığı:

Işık ve karanlık gezegenlerin ve evrenin var oluşunda en önemli unsurlardır. Ancak ışık saçan veya yansıtan gök cisimlerini bilebiliyoruz. Bize ulaşan ışıklarının renginden, parlaklığından uzaklıklarını, genç veya yaşlı yıldızlar olup olmadıklarını anlayabiliyoruz.

Bilinen hemen hemen her galaksinin, çevresindeki tüm maddeleri ve ışığı bile yutacak çekim gücüne sahip bir “kara delik”i var. Evrenin %96’sını oluşturan karanlığın, ne ışık saçtığı, ne de ışık yansıttığı için görülemeyen, kara madde ve kara enerjinin varlığı tespit edilebilmekte ancak ne olduğu anlaşılamamaktadır. Bilinen, yıldızların çekim gücüne karşı bir güç oluşturarak evrenin genişlemesini sağladığıdır. Bu konulardaki bilgilerimizde ne kadar yanıldığımız ve daha başka neler öğrenebileceğimiz belli değil. Ama ışığın ve karanlığın yaratıcısının Allah olduğu kesin!

“Allah, göklerin ve yerin Nur’udur.”(Nur, 102/24, 35)

“O ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra gerçeği örtenler bunları Rablerine denk tutuyorlar.”(En’am, 55/6, 1)

Demirin ‘indirilmiş’ olması:

Bilimsel olarak da demirin ve diğer ağır metallerin ancak çok büyük yıldızların yok olurken ulaştığı çok yüksek ısı ve basınç altında oluşabildiğini, o nedenle Dünya’da oluşmuş olamayacağı, yeryüzüne sonradan dışarıdan geldiği kabul edilmektedir. Kur’an’da, Hadid (Demir) suresinde, demirin Dünyanın ilk oluşma aşamasında var olmadığı ve Dünyanın “hamuruna” daha sonraki bir aşamada katıldığı, indirildiği anlatılır. (İnsan vücudunda 5-6 gr. demir vardır. Dünyanın merkezi de saf demirden oluşmuştur.)

”Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır.”(Hadid, 112/57, 25)

Dünya’nın yaşamın olması için bütün özelliklere sahip olması:

Güneş, Ay, yıldızlar insana boyun eğdirilmiştir. Yani en küçük hesabına kadar, insanın içinde yaşam sürebileceği, faydalanabileceği şekilde düzenlenmiştir. İnsana farklı yetenekler, akıl ve duygular hep kendisinin ve çevresinin farkında olması, yararlanması ve tüm bu nimetlerden dolayı şükretmesi, O’nunla sevgi bağını güçlendirmesi ve böylece bir başka boyutta sonsuz mutluluğa erişmesi için verilmiştir.

Yapılan araştırmalar bir gezegende yaşamın olabilmesi için en az 500 faktörün bir arada olması gerektiğini göstermiştir. Ancak pek çok insan tüm bu özelliklerin, kendisi için hazırlanmış bu düzenin, bildiğimiz hiç bir gezegende olmayan özellikleriyle Dünyanın ve yaşamın çok özel bir hediye olduğunun henüz farkında değildir. Ayrıca insan, yaratılmış olanların birçoğundan üstündür, ama zannettiği gibi, hepsinden daha üstün değildir.

“Şükredebilesiniz diye size işitme gücü, gözler ve gönüller verdi.”(Nahl, 70/16, 78)

“Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı sizin emrinize vermiştir. Yıldızlar da O’nun emriyle bir hizmete boyun eğmiştir. Bütün bunlarda aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ibretler vardır. Ve sizin için yeryüzünde, çeşit çeşit başka şeylere de vücut vermiştir. Bütün bunlarda, düşünüp ibret alacak bir toplum için elbette bir mucize vardır. Ve O’dur ki, içinden taze et yemeniz için ve kuşanacağınız bir süsü çıkarmanız için denizi emrinize vermiştir. Gemileri onda yara yara gider görürsün. Böyle yapmıştır ki, O’nun kereminden nasip arayasınız ve şükredebilesiniz. Sizi çalkalayıp sarsar diye yerküreye ağır dağlar, ırmaklar, yollar koydu. İyiye ve doğruya ulaşmanız umulmaktadır. Ve nice işaretler!Yıldızla da onlar, yol ve yön doğrulturlar. Yaratan, yaratmayana benzer mi? Hiç düşünmüyor musunuz? Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz.”(Nahl, 70/16, 12-18)

“Yemin olsun biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizlerde binitlere yükledik. Ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.”(İsra 50/17, 70)

“Kahrolası insan ne kadar da nankördür! ” (Abese, 24/80, 18-19)

Rüzgârların varlığı ve düzeni olması:

Rüzgârlar hem tohumları, çöllerin topraklarını başka yerlere ve bulutlara taşırlar; bulutların hareketini sağlarlar, hem de taşıdıkları tohumları ve diğer bitkileri, canlıları suya kavuştururlar. Ayrıca rüzgârlar “gönderilirler”, yani -henüz tam olarak çözemediğimiz- belli bir düzen içinde hareket ederler.

Bu konudaki araştırmalardan biri, Sahra çölünün topraklarının, rüzgârlarla ve sonrasında yağmurla taşınıp hem okyanuslardaki planktonların beslenip artmasını sağladığını, hem de Amazon ormanlarına taşındığını, oradaki toprağın ve bitkilerin büyük ölçüde bu mineraller vasıtasıyla beslendiğini göstermiştir. Taklamakan çölünün toprakları ise 14 gün içinde Orta Avrupa’ya ulaşmakta ve çöl tozları havayı ve suyu bir filtre gibi temizlemektedirler.

Ayrıca yapılan çalışmalar göstermiştir ki, ekvatordan kuzeye ve güneye, kutuplar arası sıcak ve soğuk havanın oluşturduğu sürekli rüzgâr kuşakları olmasaydı, yeryüzünün bazı yerleri kavrulurken başka yerleri donardı.

“Rüzgârları dölleyiciler olarak gönderdik; ”(Hicr, 54/15, 22)

“… rüzgârların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır.”(Bakara, 92/2, 164)

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..