Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '14

 
Kategori
İnançlar
 

Kurban Bayramının Hissettirdikleri

Kurban bayramının birinci günündeyiz. Sevdiklerimle birlikte bir bayram geçiriyor olmanın tarifsiz mutluluğu ile kurban kesmeye olumsuz bakışım arasında kalmış durumdayım.

Yıllardan beri süren "kurban kesmeme" noktasında sürdürdüğüm mücadelem bu yıl da sonuçsuz kaldı. Neticede kurban kesildi ve gelenek olduğu üzere kavurmamızı da yedik. Madem kurban kesmek istemiyorsun kavurmayı da yeme diyenler olacaktır belki ama benim itirazım et yemeye değil. Daha çok; kurban bayramı ile özdeşleşen olumsuz görüntülere.

Her yıl tekrarlanan görüntüler beni benden alıyor çünkü. Nitekim bu yıl da dereler, ırmaklar kırmızıya boyanmıştı yine. İstanbul boğazı al al olmuştu. Kendini yaralayan acemi kasaplar hastaneleri doldurmuştu her kentte. Belediyelerin hazırlamış olduğu kesim yerlerine gitmeyi tercih etmeyip yol kenarlarında kurban kesmeyi/kestirmeyi tercih etmişti bazıları.

Görüntüler içler acısı gerçekten.

En az kurban kesmek kadar temizliğin de imandan geldiğini unutuyoruz çoğu zaman. Her şeyi yüzeysel yaşadığımız için ibadetin de, dinin de özüne inmeyi akıl edemiyoruz.

Hele bu bayram öyle bir haber izledim ki; akıllara ziyan. Bir şehrimizde, aşağıda oynayan çocukların üzerine apartmanın 9. katından keçi düşmüş; çocuk da keçi de ölmüş!!! “Keçinin 9. katta ne işi olduğundan mı” başlasam, “böyle ibadet olur mu”dan mı başlasam, ne desem bilemiyorum.

Dinimizin bunları emrettiğini düşünmüyorum.

Her neyse...

Kurban kestikten sonra akşam saat 8 sularında eve döndük. Döndük ama otoparka girmek ne mümkün? Büyükşehir Belediyesi’ne ait katlı otoparkın zemin katına kurban derileri depolanmış, Türk Hava Kurumu kamyonetleri (3 adet) de derileri araçlarına yüklüyor. Yüklüyor da; kamyonetlerini otoparkın yoluna koymuş, trafiği engellemiş. Biz de otoparka giremedik. Otoparkın giriş ve çıkışı zaten problemli (her şey o kadar plansız yapılıyor ki, bu da başka bir yazının konusu olsun). Neyse, sonuçta girmeyi başardık. Aracımızı park edip aşağıya indik ve sordum; "derileri yüklemek için daha uygun bir yöntem yok mu diye ve yolu kapatmaya ne hakkınız var diye? Yarım saatten n’olur yanıtını aldım. Tam “Türk kafasıydı” bu. Üzerine ya çok konuşmak, tartışmak gerekirdi ya da tam tersini yapıp susup sessizce eve girmek vardı. Ben ikincisini tercih ettim; sustum, eve girdim, kapıyı kapattım ve huzuru buldum.

Biz böyle bir milletiz, alış ve mutlu olmaya çalış dedim kendi kendime.

İbadetimizle de tüm davranışlarımızla da böyle bir milletiz.

 
Toplam blog
: 87
: 566
Kayıt tarihi
: 02.12.09
 
 

Çevre Bilimi Uzmanı – Peyzaj Mimarıyım. Yüksek lisansımı çevre sorunları ve biyokütle enerjisi üz..