Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '10

 
Kategori
İnançlar
 

Küresel krizin nedeni: Riba/faiz

Küresel krizin nedeni: Riba/faiz
 

binlerin emeği birinin kazancı


Kur’an’daki yasaklardan biri ribadır. Yani anaparada meydana gelen her türlü haksız artış, emek karşılığı olmadan kazanılmış para.

<ı>“O riba yiyenler, şeytanın bir dokunuşla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu, böyledir, Çünkü onlar, ‘alış-veriş de riba gibidir- demişlerdir. Oysaki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kendisine Rabbinden öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah’a kalmıştır. Yeniden ribaya dönene gelince, böyleleri ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada. Allah, ribadan beklenen artışı mahveder, sadakalar karşılığında artışlar getirir.”(Bakara, 92/2, 276)

<ı>“ Ey iman sahipleri, Allah’tan sakının! Ve eğer inanıyorsanız ribadan geri kalanı bırakın! Eğer bunu yapmazsanız, Allah ve resulünden bir harp ilanını duymuş olun. Tövbe ederseniz mallarınızın esasları/ anaparaları sizindir; ne zulüm eden olursunuz ne de zulme uğratılan.” (Bakara, 92/2, 278-279)

Riba, uygulamada veya kabulde çoğunlukla toplumun tek tek bireyleri için düşünülür.

Devlet yapıları, hükümet politikaları, kurumlar ayrı tutulur.

Devletleri borçlandıran, milyonları sömüren uluslararası yatırım ve finans kuruluşları sanki başka bir şey yapıyormuş gibi görünür.

Böylece dindar olduğuna inanan Müslüman kendi parasını, faizsiz kazanç, kâr ortaklığı vaat eden kurumlarda tutmaya çalışırken, devletin, güçlü finans kurumlarının ve güçlü devletlerin önerileri ile borç sarmalına takılıp, tüm toplumla beraber kendisinin de soyulmasına genellikle seyirci kalır.

Bu güçlü kurumlar ve firmalar, bir yandan yüksek faizlerle kredi açarken veya yüksek faiz almak için para verirken, diğer yanda “önerilen“ politikalarla tarım, sanayi politikalarını ve hatta yandaş politikacıları destekleyerek istedikleri gibi hükümetlerin işbaşına gelmesini sağlayarak borçları ödenemez, hiç bitmez duruma getirmektedirler.

Bu düzende, büyük firmalar ve zenginler -paraları ile hiç bir şey üretmeden veya ürettiklerinin karşılığından çok daha fazlasını- borsada kazanırlar.

Küçükler, orta ölçekliler içinde, orta ölçekliler büyükler içinde erimekte, ulusal firmalar uluslar arası firmalar içinde yok olmaktadırlar.

Aynı şekilde küçük tasarruflar da bunların kasasına gitmekte, üretmeden kağıtla para kazanma iş ve işyeri yaratmadığı için bir yandan firmalar daha büyürken, diğer yanda yoksulluk, işsizlik artmakta, zengin fakir farkı iyice açılmaktadır.

Sözümona devletçiliğe karşı bu düzende, devlete ( dolayısıyla halka ait) yatırımlar elden çıkarılıp firmalara devredilmektedir.

Diğer yandan, yatırım yapma, iş yeri yaratma sözü veren büyük uluslar arası firmalar geldikleri ülkede devlet yardımı ve desteği almakta, çoğunlukla da kârını ettikten sonra daha karlı bir başka yere gitmektedir.

Bunların içinde gerçekten batanlar veya battım diyenler de yine devlet desteği almakta olan vatandaşa olmaktadır.

Firmalardan alınamayan vergiler veya verilen destekler, faiz olarak ödenen paralar, sağlıktan ve eğitimden kesintiler yapılarak, elektrik, gaz, benzin, KDV zamları gibi vatandaşa yüklenen dolaylı vergiler olarak çoğunluğun cebinden çıkmakta, insanlar daha da fakirleşmektedir.

Zengin ile fakir arasındaki fark arttıkça ve çoğunluk fakirleştikçe, ahlaki değerlerin aşınması, sağlık sorunları, güvencesizlik, umursamazlık, suça yatkınlık çoğunlukla paralel gitmekte toplum yapısında ciddi değişikliklere neden olmaktadır.

İnsanların emeksiz kazanma hırsı dolandırıcılığa ve istismara da zemin hazırlamaktadır:

Bankerler, çok yüksek faiz vadeden bankalar, kar ortaklığı vadeden faizsiz kazanç (!) kuruluşları milyonlarca insanın ömür boyu biriktirdiği parayı toplayıp yok etmiştir.

İş bulma ve yaşamı sürdürme olanağının neredeyse kalmadığı Afrika, Asya, Latin Amerika’nın en yoksul ülkelerinin insanları çareyi, zengin ülkelere gidip orada iş olanağı aramakta görmektedirler. Her yıl artan sayıda, binlerce insan bu umut uğruna kendi ülkesini terk etmekte, çoğunluğu hedefine ulaşamadan yollarda hayatlarını kaybetmektedirler. Başarabilenlerin talip oldukları işler en pis veya yorucu ve en düşük ücretli işler olmasına karşın engellemek için gerektiğinde acımasız tedbirler alınmaktadır.

Ancak her şeyin bir ödeme zamanı vardır. Kişinin kişiyi soyması veya dolandırması, insanları birbirine düşürmek, komşunun ürününe zarar vermesi veya malını çalması kadar, büyük devletlerin daha da zengin olmak için güçsüz devletleri sömürmeleri, yoksulların ekmeğine göz dikmeleri aynı derecede iğrençtir. Sonuçta kazanılan hırsızlık veya dolandırıcılıkla elde edilmiş zenginliktir.

Dış politika olarak sömürü ve başka ülkelerde tahribat devam ettiği sürece alınacak hiç bir tedbir göçü ve kaçak işçiliği durdurmaya yetmeyecek, haksız kazananlar gönül rahatlığı ile zenginliklerinin tadını çıkaramayacaktır.

İlahi düzen rekabet değil, paylaşma üzerine kuruludur. Bunun zıddını- adı globalizm veya başka süslü bir şey de olsa- uzun süre sürdürmek mümkün değildir.

Ulus devlet yıkılıyor, bilişim çağına geldik, çağ atladık vs.aldatma ve palavradır.

Ne çağına gelirsek gelelim teknoloji ilerledi diye insanın biyolojik ihtiyacı değişmiş değildir: İster Neanderthal olsun ister Homo Sapiens Sapiens, her insanın yiyecek, barınma ve giyinme temel ihtiyacıdır. Bir avuç zeki ve çok iyi eğitimli insan kazanacak diğerleri seyredecek değildir.

Yeryüzündeki milyarlarca insanın sadece insan olması sebebiyle eşit yaşam hakkına sahip olduğunu unutmamak gerekir. Özünde, “Zeki ve başarılı olmayanlar sürünsün!” mantığını ilericilik olarak savunmak zavallılıktır. Bunun kökeni, az okumuşların çok biliyorum yanılgısı gibi- insanın hiçbir şey olmadığını bilmek, Yaratıcı karşısında acizlik ve ondan kaynaklanan derin aşağılık kompleksiyle insanı yüceltme çabasıdır.

İlerlemenin de sonu yoktur:Yürümeye devam ettikçe, sağ ayakla atılan adım son bulur, sıra sola gelir. Sol ayakla belli bir mesafe alınınca o sabitlenip kısaca durur, sıra tekrar sağa gelir. Bu böyle devam edip gider. Dünya durdukça da gelinen her aşama sondur. Ondan sonra yeni bir aşama başlar!

İnsanların artık aklını başına alması, insanların çalışıp karnını doyurabileceği olanakların yaratılması için spekülasyon, borsa, faiz, loto-toto hayali, bedava kazanç kapısı kapatılmalı veya cazibesini kaybedecek hale getirilmelidir.

Eğer bu düzen böyle sürecekse, bedavadan çok kazanlardan hatırı sayılır miktarda vergi alınmalı, onların yüzünden işsiz kalanlara geçim parası olarak dağıtılmalıdır..

(Bu konu ile ilgili olarak, Son imparatorluk:Globalizm ve Hem çağdaş, hem de inançlı olunabilir mi? konulu bloglar da okunabilir.)

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..