Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '07

 
Kategori
Kitap
 

Kürk mantolu Madonna son bölüm

Kürk mantolu Madonna son bölüm
 

Edebiyatçımız, bize 15 günlük tatilimizde bu ödevi verdi. Kitabı okuyup kendimiz bir çözüm bölümü yazacağız. Kitabu okuyanları bilirler nasıl karamsar bir kitap olduğunu... Kötü anlamda söylemiyorum. Kitabın kahramanlarının beni bu kadar etkilemesi, yalnızlıklarını bana da yansıtmaları ve kitabı bitirdikten sonra içimi saran karamsarlık duygusu bir nevi kitabın başarısı bana göre. Demek ki yazar o kadar iyi yazmış ki anlarmak istediği şeyi sen bile etkileniyorsun. Ne kadar mutsuz sonları sevmesem de bu kitabın okunması gerektiğine inanıyorum. Edebiyatçımıza da teşekkür ediyorum. Ne de olsa bize ödev vermese böyle bir kitabı okumak aklımın ucundan bile geçmeyecekti. Şimdi sizi yazımla baş başa bırakıyorum..

Bu benim kitaba ödevim yüzünden yazdığım çözüm bölümü... Dayanabilene : )

Harran’ a yerleşmiştim.

Her gün mektuplaşıyorduk. Son mektubumda onu ne kadar sevdiğimi ve bir an önce yanıma aldıracağımdan bahsetmiştim. Gerçi neredeyse her mektubumda bu konudan bahsediyorum ama bu sefer biraz daha kalpten yazmıştım. Sonuçta o da dört gözle bekliyordu gelmeyi. İçimde saçma sapan bir kuruntu oluşmuştu son zamanlarda. Niye bilmiyorum, Maria’nın buraya gelmek istemediğine dair bir şeyler hissediyordum. Bu mektuplarında yazdığı şeylerden yola çıktığım bir düşünce gibi görünmüyordu. Çünkü mektuplarında beni ne kadar çok sevdiğini devamlı tekrarlıyordu. İçimde ki sıkıntı gitgide büyüyordu ama ben takmamaya çalışıyordum. Ne de olsa Maria’nın mektubu bugün yarın gelirdi. Kafamı böyle saçma şeylerle doldurmak yerine, Maria’nın seveceği eşyaları almaya devam etmeliydim.

Mektubu atmamın üzerinden 2 ay geçmesine rağmen hala cevap gelmedi. Dün bir tane daha mektup attım. Belki de diğer mektubum eline ulaşmamıştı. Artık kuşkularım artmaya başlamıştı. Kendime hakim olamıyordum. İçim içimi yiyordu. Canıma tak etmişti. Bende Almanya’ya gidip Maria’mı görmeye karar verdim.

3 gün sonra yola çıkmaya karar verdim. Eşyalarımı topluyordum ki kapım çalındı. Açtım. Karşımdaki uzun boylu, ela gözlü, kumral tenli bir kızdı. Sanırım bu yeni taşınan komşumun kızıydı. Ne istediğini çok merak ediyordum. Bu kadar karışık bir zamanda kapımı çalması beni rahatsız etmişti. Kız yüzümdeki ifadeden bunu anlar gibi oldu herhalde konuşmasına hızlıca başladı.

- Raif Bey, sizsiniz değil mi?

- Evet, ne istemiştiniz?

- Annem size bunu vermemi istedi.

O an da kızın elinde bir paket durduğunu fark ettim. Yalnız bunun yanında kızın beni rahatsız eden bir özelliği vardı. Ama kızı bekletmeden elindeki paketi aldım.

- Nedir bu?

- Annem açmanızı istedi, ben gerisini bilmiyorum.

Bu kızın annesi beni nerden tanıyordu? Ve neden bana bir paket gönderiyordu? Acaba kızın annesi nasıl bir insandı? Kızı gibi kırılgan mı konuşuyordu o da? Bu düşüncelere dalmışken, elim ben fark etmeden paketi açmıştı. Paketin içinde bana gelmiş mektuplar duruyordu. Ama bir dakika. Adresteki yazı benim yazımdı. Bunlar benim Maria’ya bana kolayca mektup gönderebilmesi için gönderdiğim, üzerinde Arapça benim adresim yazan zarflardı. Demek ki mektuplar Maria’dan gelmişti. O an içime bir heyecan kapladı. Demek ki beni unutmamıştı. Uzun zamandır beklediğim an bir komşu kadının ellerinde gelmişti. Uzatmadan mektupları açtım. Okumaya başladım.

Sevgili Raif,

Son mektubunu aldığımda, içimde gene o tarif edemediğim heyecan oluştu. Son zamanlarda tek mutlu anlarım senin mektuplarını okuduğum zamanlar. İçim sıkılıyor. Sanki başıma bir şey gelecekmiş gibi endişelere kapılıyorum. Nedenini ben de bilmiyorum. Ama bu durum beni ziyadesiyle rahatsız etmeye başladı. Annem her gün söyleniyor. Başında devamlı dırdır eden birinin olması hiç de hoş değil. Yazdığına göre evi ayarlayıp, döşemişsin. Çok mutlu oldum. İnan seninle geçireceğim günleri düşününce ayrı bir hayal alemine dalıyorum. Ve annemin bağırışlarına rağmen oradan çıkamıyorum. Oturup seni ne kadar sevdiğimi düşündükçe, sana olan özlemim daha da artıyor. Kavuşmamıza çok az kaldı. Bu mektubum biraz kısa olacak ama kusuruma bakma. Seni her zaman seveceğim. Bir an önce kavuşmak dileğiyle…

Maria

Bu mektubu anlamıştım. Benim son gönderdiğim mektuptan bir önceki mektuba yazılmış cevaptı. Ama ikincisi neydi? Son attığım mektuba cevap olamazdı. Çünkü bu kadar kısa zamanda mektup Almanya’ya gitmiş olamazdı. Büyük bir merak içinde diğer mektubu da açtım. Bu sefer Maria’nın yazısı her zamankinden daha kötüydü. Yazıyı öyle görünce nedense içimi bir korku kapladı. Maria’yı bu kadar hızlı mektup yazmaya iten neydi acaba? Okumaya başladım.

Sevgili Raif,

Bu mektubu sana çok hızlı yazmak zorundayım. Az önce annemi salonda telefonla konuşurken duydum. Çok kötü haberler var. Annem Fransa’ya gideceğimizi söylüyordu telefonda. Fransa’da ne yapacağımızı düşünürken, orada akrabalarımız olduğunu hatırladım. Anneme nereye gittiğimizi sormaya cesaret edemiyorum ama sana akrabalarımızın adresini yolluyorum. Onlarda olmasak bile her halde Fransa’ya gittiğimizde onlar nerede olduğumuzu bilirler. Sende böylece benim nerde olduğumu öğrenebilirsin. Sana gittiğimizde mektup atabileceğimizi sanmıyorum. Heyecanlanma. İşler yoluna girdiğinde emin ol sana ulaşacağım. Sevgiyle kal.

Maria

Şimdi bu da nereden çıkmıştı. Ben Almanya’ya gitmeye hazırlanırken Maria’nın Fransa’da olduğunu öğreniyordum. Güzergâhı değiştirmek lazımdı. Bende yarın Fransa’ya yola çıkmak için her şeyi akşamdan ayarladım.

Fransa’ya ayak basmıştım. Burası çok farklıydı. Ne Almanya’ya ne bizim oralara benziyordu. Vakit kaybetmeden Maria’nın bana gönderdiği adrese gitmeye başladım. Önüme gelene adresi gösteriyordum ve onlar da beni bir yere götürüyorlardı. Allah’tan indiğim yer adrese yakın bir yerdi. Yoksa koca Fransa’da nereden bulurdum o evi? Beni son sorduğum adam bir evin önünde durdurdu. Burası bahçeli bir evdi. Bahçesi cennete benziyordu. Birbirinden renkli çiçekler, artık yeşillikten çimenlerle bütünleşmiş ağaçların. Bir ağacın altında, onun ulu gölgesinden kendine pay çıkarmış birkaç sandalye ve bir masa… Yavaş yavaş

bahçeye girdiğimde sanki başka bir dünyadaydım. Bu bahçe beni neden bu kadar çok etkiledi bilmiyorum ama bahçenin ortasında çivilenmiş gibi duruyordum. Etrafımdaki güzelliğe bakmaktan yanıma gelen hizmetçiyi fark etmemişim. Onun sesiyle irkildim. Kadın Fransızca bir şeyler söylüyordu. Anlamıyordum. Kadın yüzümdeki ifade görünce biraz düşündü ve Almanca konuşmaya başladı. İçimi bir sevinç kapladı. Herhalde kadın Almandı ve şansını denemek istemişti belki anlarım diye. Hemen söylediklerini onayladım. Kadın bana Almanca bilip bilmediğimi soruyordu.

- Ne istemiştiniz?

- Ben Maria adında birini arıyordum.

- Maria mı? Burada öyle biri yaşamıyor.

- Ama nasıl olur? Evin sahibinin akrabaları olduğunu söylemişti. Ve büyük ihtimal burada kalacaklarını yazmıştı bana.

- Benimle gelin.

Eve doğru yürümeye başladık. Önümdeki kadın kısa boylu, ince vücutlu, sarışın ve pek de güzel olmayan bir kadındı. Ama güçlü bir kadına benziyordu. Hizmetçi olmasına rağmen onuruyla çalışan ve prensiplerinden ödün vermeyen bir hali vardı. Hizmetçi içeri gidip hanımına haber verdi ve gelmem için beni çağırdı. Yanına gittim. Salonda beni bekleyen yaşlı, boynundaki mücevherlerden zengin olduğu anlaşılan, sarışın, hafif balıketli bir kadın duruyordu. Beni içeri buyur etti. Yanına gittim ve karşısındaki koltuğa oturdum. Bir süre beni süzdü ve ilk cümle ondan geldi.

- Maria’yı nereden tanıyorsunuz?

- Kendisi sevgilim olur. (Bu cümle ağzımdan nasıl çıktı bilmiyorum ama çok utandım)

- Ya demek öyle, peki bunu nasıl kanıtlayacaksınız?

- Bunu kanıtlayamam ama eğer birazcık sevgi varsa içinizde bana Maria’nın nerede olduğunu söylersiniz. Onu bulmak için çok uzaklardan geldim. Bulmadan da hiçbir yere gitmem.

Kadın bu kesin konuşmamdan etkilenmiş olacak ki hizmetçisini yanına çağırdı ve bir şeyler fısıldadı. Hizmetçisi başını hafifçe eğdi ve salondan çıktı. Kadın bana dönerek biraz beklemem gerektiğini, birkaç kişiye haber gönderdiğini söyledi. Aslında göründüğü gibi sert bir kadın değildi. O zenginliğin verdiği hafif burnu büyüklüğün yanında hala eskiden ne olduğunu unutmamış bir kadın vardı içinde. Ben gene bu düşüncelere dalmışken hizmetçi salona girdi. Yaşlı kadının yanına gitti ve kadının yüzünün gülmesini sağlayacak bir şeyler fısıldadı.

Kadın bana dönerek onunla yukarı gelmemi söyledi. Onu takip ettim. Yukarı çıktıktan sonra yaşlı kadın kapısı yarı açık bir odaya yöneldi. İçeride kucağında bir bebek, orta yaşlı bir kadın oturuyordu. Kadını tanımıyordum ama yüz hatları ve fiziksel özelliklerinden onun Maria’nın annesi olduğunu anladım. Peki, o bebek neyin nesiydi ve Maria neredeydi? Ben bunları düşünürken Maria’nın annesi yanıma geldi ve bebeği kollarıma bıraktı. Ne olduğunu anlamadım. Kadının yanağından yaşlar süzülüyordu. Bir anda kafamda bir şimşek çaktı. Acaba Maria’nın kaç zamandır vereceği müthiş haber bu muydu? Bu bebek benim bebeğim miydi? Ama kadın neden ağlıyordu? Sonunda Maria’nın annesi yavaşça konuşmaya başladı. Maria’nın Fransa’ya geldikten sonra bebeğimizi doğurduğunu ama bünyesinin zayıflığından dayanamayıp, doğumdan birkaç saat sonra vefat ettiğini söyledi. Elimde ki bebeği neredeyse düşürecektim. Böyle bir şey olamazdı. Maria’m ölmüş ve arkasında bebeğimizi bırakmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kadın bebeği götürmemem için bana yalvarıyordu. Başka çarem yoktu. Bebeği her gördüğümde Maria’yı hatırlayacağımı biliyordum. Bebeği tekrar anneannesinin kollarına bıraktıktan sonra arkamı döndüm ve geldiğim yoldan geri gitmeye başladım. Birkaç gün kendimi toparlayabilmek için Fransa’da kaldım ve daha sonra Harran’a hareket ettim. Fransa’nın o müthiş toprakları sanki Maria’yı elimden aldıkları için mutlu büyük bir bereketle parlıyordu. Burası belki de dünyanın en güzel yerlerinden biri olmasına rağmen bana itici geliyordu. Bütün büyük ağaçlar, etrafı sarmış parklar, tek katlı evler hepsi ama hepsi bana Maria’yı hatırlatıyordu. Neyse ki artık kurtuluyordum.

Harran’a vardığımda kafamda tek düşünce vardı. Başka biriyle evlenmek ve bu hapishane hayatından biraz da olsa uzaklaşmak. Maria’yı kafamdan çıkarabilmek… Komşumuzun kızıyla 1 ay sonra evlendim. Bana Maria’nın ölümünü elleriyle getiren kadın artık benim karımdı. O mektupların onlarda ne aradığını hiçbir zaman öğrenemedim. Zaten karımın bu konuda bilgisi yoktu. Ama annesi son nefesini verirken bile tek kelime dahi etmedi bu konuya ilgili. Ben Maria’yı her gün hayal ederek yaşamaya devam ettim.

Raif Efendi’nin defteri burada sona eriyordu. Dün ölmüş biri için gözümde fazlasıyla canlı bir adamdı. Ben kitabı tekrar okumak için önüme koydum ve Raif Efendi’nin sıkıntılı hayatına bir kere daha daldım.

 
Toplam blog
: 101
: 2198
Kayıt tarihi
: 01.02.07
 
 

91 doğumluyum, elimden geldiğince yazmaya çalışıyorum, çalışmaya da devam edeceğim. Ta ki büyüyene k..