Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '09

 
Kategori
Haber
 

Kürt Sorununda Tarihî Eşiktemiyiz gerçekten?

Kürt Sorununda Tarihî Eşiktemiyiz gerçekten?
 

Türk-Kürt kardeştir,başka birşey diyeni anlayamam...


“Kürt sorununda tarihi fırsat”cümlesinin içine herkes birşeyler koymaya kalkıyor.İmralı’dan 15 Ağustos’a kadar bir yol haritası açıklanacağı beklentisi ve kamuoyunu buna hazırlama adına gazetelerin köşebaşlarında makaleler yayınlanmakta.

1980’lerden itibaren ülkemizin Güneydoğusunda onbinlerce gencimizi toprağa düşüren,milyarlarca doları yutan,1000 yıldır Anadolu’daki mevcut kardeşliğe balta vuran Kürt Sorunu için İmralı’dan gelecek yol haritası ya da hükümetin elini çabuk tutarak İmralı’dan önce açıklayacağı bir "tarihi fırsat" ne olabilir?

Ortada 40 binin üzerinde kaybedilmiş can var.Karşıda “elebaşı,çetebaşı,bebek katili”olarak adlandırılan Abdullah Öcalan var.Bu anlamda Kürt Sorununun çözümü için müzakere edilebilecek bir yol haritasının önündeki ilk ve en önemli engel Apo’nun kendisidir.Kendi tabanında ve hükümet tarafında PKK ile müzakere ediliyor havası yaratmak olası bir "barış projesinin"altına dinamit koymaktır.Hem kürt halkını hem toplum genelinin mutabık olacağı ,geniş perspektifli ,silahların ebedî olarak susacağı ve bölgenin hızla kalkınacağı bir model hepimizin yararına olacaktır.Ama bu modelde bölünmenin kibarcası olan "bölgesel özerklik"gibi talepler aynı dinamitin fitili görevini yapmaktadır.

Hem kendi tabanı hem de hükümet tarafından bir “barış projesi”yapmak Kürtler tarafından ne kadar önemli ise hükümet ve devlet açısından o kadar önemlidir.Bu konuda dünkü yazısında Vatan Yazrı Ruşen Çakır’ın köşesinde yeralan bilgiler bize fikir verebilir:

<ı>“Erdoğan’ın siyasi danışmanı Doç. Yalçın Akdoğan Pazar günü Star Gazetesi’nde yayınlanan “Sorunun değil çözümün parçası olmak” başlıklı yazısı. Kürt sorunu üzerine uzun yıllar kafa yormuş bir siyaset bilimci olan Doç. Akdoğan, devlet katındaki gözlemlerinden hareketle bize uzun bir “reddedilecek talepler” listesi çıkarmıştı. Bakalım:

“Anadilde eğitim;

Kürtçenin ikinci resmi dil durumuna getirilmesi;

Anayasa’da etnik kökene vurgu yapılması;

Öcalan’ın serbest bırakılması veya siyaset hakkı verilmesi;

Her türlü özerklik talebi;

İdari, mali, adli ve kolluk hizmetlerinin yerel yönetimlere devri;

Ülke genelinde ya da sınır ötesinde terör örgütü üyelerine yönelik operasyonların durdurulması.”
Doç. Akdoğan yazısında gerek PKK, gerekse DTP’nin bu taleplerde ısrar ederek çıtayı çok yükselttiklerini, bunun hiç de gerçekçi olmadığını savunmuştu. Ve devletin kabul edebileceği taleplerden bazılarını da şöyle sıralamıştı:
“Türkiyelilik kavramının geliştirilmesi veya Türkiye toplumu vurgusunun ön plana çıkartılması;
Bazı üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümleri kurulması;
Kürtçe yayın ve özel TV’lerin önünün açılması;
Doğu ve Güneydoğu’da halka hizmet veren devlet dairelerinde Kürtçe bilen personel istihdam edilmesi;
Cezaevlerindeki görüşlerde Kürtçe yasağının kaldırılması;
Kürtçe mevlit veya vaaza müsaade edilmesi;
İlçe, köy ve mezra gibi yer isimlerinin Kürtçe veya diğer eski isimlerle değiştirilmesi;
Seçimlerde Kürtçe siyasi propaganda yasağının kaldırılması;
Teslim olmayı özendirecek mevcut yasada düzenlemelere gidilmesi;
TBMM’de Faili Meçhulleri Araştırma Komisyonu kurulması...”
Asker-sivil ilişkileri
Devletin yapabileceklerinin Kürt hareketinin beklentilerini gidermesinin pek mümkün olmadığı kolaylıkla anlaşılıyor. İki büyük sorun öbeğiyle karşı karşıyayız:
1) Kürt sorununu çözme yolunda yapılacak bazı yasal ve anayasal düzenlemelerin bazı kesimler tarafından devletin “üniter” yapısına tehdit olarak algılanması;

2) PKK sorununu çözmek için atılacak bazı adımların toplumun bir kesiminde tepkiye yol açması.

Aslında CHP Lideri Baykal’ın “silahlar susarsa af olur” çıkışı bu ikinci tür sorunları çözmenin daha kolay olduğunu akla getiriyor. Nitekim uzun zamandan beri “alt düzeydekilere af, lider kadroya sürgün” gibi formüller telaffuz edilmekte. Tabii bu noktada Öcalan’ın durumunun başlıbaşına güç bir sorun oluşturduğunu unutmamalıyız.

Bütün bunlara rağmen hükümetin önünde gerçekten bir fırsat olduğunu söyleyebiliriz. Başbakan Erdoğan, eğer “terörle mücadele” perspektifini geri plana itip “Kürt sorununu çözme” yolunda samimi olduğunu gösterebileceği bir çıkış yapabilir ve bununla birlikte Akdoğan’ın yazmış olduğu birkaç adımı atabilirse Türkiye’de çok şey değişebilir.

Tabii burada şöyle bir sorunla karşı karşıyayız:

“İrticayla mücadele eylem planı” tartışmaları ve hemen ardından askeri yargının görev ve yetkilerinin sınırlandırılmasına yönelik yasal düzenleme “tarihi fırsat”ın zemini olan “asker-sivil uyumu ve karşılıklı güveni”ni belli ölçülerde zedeledi.

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un, devletin yeni Kürt stratejilerinin şekillendirilmesinde apayrı ve özgün bir konumu olduğu da hesaba katılırsa, hükümetin yapmasını beklediğimiz yeni “Kürt açılımı” baştan “ölü” olmasa bile “sakat” doğmuş olabilir.”

<ı>

Uzun bir alıntı oldu belki ama konunun önemi ve tarafların olaya bakışının kamuoyunca anlaşılması bakımından gerekliydi.Burada gerek DTP’de gerek PKK’de “barış havası”nın olup olmadığından söz edemiyoruz.Eline kalemi alan haritayı karalamaya,sınır ları değiştirmeye kalkıyor.Barıştan söz eden,barıştan yana olanlar attıkları adımı çok dikkatli atmalılar.

Beklentilerin ve isteklerin, çıtanın yüksek tutulması nedeniyle ,asker-sivil ilişkilerindeki tıkanıklık da sayılırsa Ruşen Çakır’a hak vermemek elde değil.Kürt sorununda hükümetin açılımı sakat bir doğum olabilir.

*************************************************************************

Blognot:Dünyada ilk bakışımda doğruluğuna inandığım şeylere ikinci kez bakmam gerektiğini anlayacak kadar çok yaşadım.(J.BILLINGS)

 
Toplam blog
: 242
: 1784
Kayıt tarihi
: 24.06.06
 
 

1970 doğumluyum.Karadenizin bir sahil şehrinden, hayatın güler yüzlü tarafına tutunmak için İstan..