Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '11

 
Kategori
Siyaset
 

Kurumların gücü adına

Kurumların gücü adına
 

Haberi ilkin Zaytung'ta okudum. Yeminle en az huni karikatürleri, Temel fıkraları kadar güldüm evvel. "Yahu"dedim, "adamlar ironinin gözüne gözüne vuruyor." Ne yazık ki haber gerçekmiş. Evet evet böyle bir kurul da varmış. Şimdi diyeceksiniz "adamlar dergi kapatmış sen kurula takmışsın kafayı." Tamam kabul ediyorum bu da çok büyük bir sorun. Hele de 21. yüzyılda kitle iletişim araçlarına bu şekilde sansür ve yasaklama getirilmesi devlet büyüklerimizin hak ve özgürlüklere bakışının tehlikeli hale geldiğinin bariz göstergesidir. 

Ama bu nedir ya allah aşkına. "Çocukları muzır neşriyattan koruma kurulu." Böyle giderse "Gece geç yatan çocukları fırçalama kurulu", "Okula gidecek çocukları sabahları uyandırma komisyonu" da kurulur, yakındır. Bizde devlet babadır, halk da reaya. Reaya Arapça "Rai" kelimesinin çoğuludur. Çobanın güttüğü şey manasına gelir kabaca. 

Kutsal devletimiz bu yaramaz çocukları kurul değnekleriyle hizaya getirir. Bu bağlamda modern demokrasilerde esasen demokrasinin teferruatı olan kurumlar, ülkemizde demokrasinin olmazsa olmazı haline gelmiştir. Batıdan demokrasinin kurumlarını aynen nakleden aydın devlet adamlarımız, sıra evrensel hak ve özgürlüklere gelince paranoya haline gelmiş güvenlik kompleksi nedeniyle her türlü kısıtlamadan kaçınmamıştır. Böyle olunca da devlet hak ve özgürlüklerin ve de hukukun üstünlüğünün garantörü siyasal örgüt olmaktan çıkıp; bir müesseseler mezarlığı haline gelmiştir. Önce bir kurum kuruluyor, sonra bu kurum faaliyet alanında tekelleşmeye yüz tuttuğunda onu dengelemek ve denetlemek adına başka bir kurum kuruluyor. Sonuçta gıcır gıcır Batı kurumlarının tıpkısının aynısı deniz manzaralı cam kenarı cüllop gibi kurumlarımız oluyor ama ne hikmetse anayasal krizleri bir türlü aşamıyoruz. Dostlar alışverişte görsün kurumlarımız ise bu hengamede sorunun çözümü olmak yerine sorunun bir parçası ya da çözüm önünde bir engel olarak bitiveriyorlar. 

Benim en çok üzüldüğüm ve şaşırdığım durum ise muhafazakar kesimin bu kurumlar kutsamasındaki canhıraşane gayretidir. Dindar kardeşlerimiz dinin vicdana emanet ettiği değer ve sorumlulukları kurumlara (devlet, vakıf ya da cemaat) havale ederek sorumluluk duygusunun ağırlığından kurtulmaya çalışmaktadırlar. Vicdan; en kurumsallaşmış ve en tutarlı insani müessesedir. Din de her kurumun olmazsa olmazı olan vizyon ve misyonları, yaptırım araçlarını bu müesseseye kazandırır. Son tahlilde dinin birinci muhattabı da vicdandır bu bağlamda. Kurumlara düşen ise sadece insai ilişkilerde eşgüdümü sağlamak ve korunması bir veya birkaç bireyin takatini aşan değerleri yine bireyler adına korumaktır. 

Tarihin her evresinde neşet etmiş her kurum, fikir ve ideoloji; belli bir fanatizm ve popülerlik kazandıktan sonra varlıkları amaçlarından öncelikli hale gelmişlerdir. Bu durum ise Marks'ın ilk defa ortaya attığı "yabancılaşma"nın bir başka versiyonudur. 

Vel hasılı kelam söylemek istediğim şu ki: 

1- Değerleri ve bireyleri korumak adına kurumlar paranoya derecesinde her şeye müdahale eder ve gözüm üstündecilik yapmaya devam ederlerse; insan refahını sağlamak için insanlar tarafından kurulan kurumlar yine insanların özgürlüklerinin önündeki en büyük engel olmaya başlar. 

2- Devletin herşeyi denetim ve gözetim altında tutması; çocuğunu buz dolabındaki fare zehirinden korumaya çalışan pinpirikli ebeveyn misali halkı güvenilmez, yolunu bulamaz sefihler olarak gördüğünü gösterir. 

3- Değerleri korumayı piyasaya ve devlete bırakmak kaçak dövüşmektir. Bu aşamada devlet toplumsal ve ilkesel değerleri eğitim kurumları aracılığıyla halka benimsetebilir ancak. Ancak bu asla empoze halinde olmamalıdır. 

 
Toplam blog
: 7
: 356
Kayıt tarihi
: 20.06.11
 
 

Uludağ Üniversitesi 2006 mezunuyum. Kim olduğumun 3. tekil şahıslar için çok da önemli olduğunu düşü..