Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '19

 
Kategori
Alışveriş - Moda
 

Kuşaklar Çatışması

Çatışma, her alanda olabilir. İnsan topluluğunun bulunduğu her yerde çatışma vardır. Çalışma alanında, kuruluş ve kurumlar arasında. İşçi,  işveren arasında; binler,milyonlar arasındaki bu çatışmalar şöyle ya da çözülür. Ne var ki kuşaklararası çatışmanın çözülmesi kolay değildir; çünkü, yetişkinle ergenin yaşama bakışı, yetişme tarzı farklıdır. Yetişkin kuşakla genç kuşak arasındaki uyuşmazlık, her dönemde görülen, yüzyıllardır süregelen bir olgudur. Çatışma, en geniş anlamda anlaşmazlık, karşıtlık, uzlaşmazlık demektir (Yörükoğlu 1985).

Ergen ve Ebeveyn İlişkisi

Ergenlik dönemi; psikolojik, sosyal ve fiziksel değişimlerin bir arada yaşandığı, çocuklukla erişkinlik arasında yer alan, hızlı bir büyüme, gelişme ve olgunlaşmanın olduğu, gelecekteki yaşantıyı belirleyen çok özel bir yaşam - yaş evresi dönemidir. 12-18 yaş arası bu dönem yaşamın en zor ve karmaşık dönemidir.Bu yaş,çocuğun kimliğini oluşturma çağıdır. Varlığını kanıtlamaya çalıştığı çağdır. Anne-babanın istekleri doğrultusunda hareket etmek istemez. Anne-babası gibi düşünmez, davranmaz. Ebeveynler, ergenler kendilerine benzediği oranda huzurlu, mutlu olurlar. Ergenin kendine özgü bir yaşantısı olacağını düşünemez ya da düşünmek istemezler. Oysa,  çocuk bedenindeki fiziksel değişime uyum sağlamaya, kabullenmeye çalışırken duygusal birçok çalkantı da yaşar. Ergenlik döneminde bedendeki hızlı büyüme ve değişim duygu, davranış ve tutumlarda da değişikliklere neden olur. Ergenlerde görülen başlıca davranış ve tutum değişiklikleri; yalnızlık isteği, çalışma isteksizliği, dengesizlikler, can sıkıntısı, huzursuzluk, toplumsal zıtlık, otoriteye karşı direniş, kendine güvensizlik, aşırı çekingenlik, dikkatsizlik, dağınıklık… gibi şekillerde olabilmektedir.

Ergen, otoriteye direnir; çünkü özgür olmak, bağımsız yaşamı yeğler. Ne var ki sosyal çevre, ekonomik nedenler, böyle bir yaşama fırsat vermez. Ergen,a ileye bağını kesemez. Kesmemeli; çünkü ergen henüz yaşama direnecek güçte değildir. Ancak,ailenin gözetiminde, desteğinde kimliğini bulabilir. Bu dönemde aileden kopan ergen,çıkmaz sokaklarda, yolunu şaşırabilir.

Ana - baba ve ailelerin ergenlik dönemi ile baş etme hazırlıklarına erken başlaması, çocukları ve kendileri için en iyi yoldur. Bebeklik döneminden itibaren sağlıklı, karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı, tutarlı ilişkiyle yetişen gençlerde ergenlik daha rahat yaşanır. Her aile sağlıklı ve başarılı çocuklar yetiştirmek ister. Çocuklarına mümkün olduğunca iyi bir gelecek sağlamak, onları iyi okullarda okutmak gibi… Ancak çocuğun sağlıklı bir kişiliği nasıl geliştireceği üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli konudur. Sağlıklı bir kişilik ve mutlu bireylerin yetişmesi için sağlıklı bir aile yapısı ve ilişkiler sağlanabilmesi koşuldur.

Sık sık değişen kültür, başka bir değişle popüler kültür, insanların özellikle de ergenin başını döndürmekte, yanlışlıklar yapmasına neden olmaktadır. Çatışmalar; düşünce, duygu, çıkar, beklenti ve amaç ayrılıklarından doğar. İnsanlar arasında bu yönlerden tam uyum ve denge oldukça güçtür. Bu nedenle insan topluluğunun bulunduğu her yerde çatışma vardır. Bu çatışma, yeni değerlere açık olan gençlerle, daha tutucu ve yerleşik değerlere bağlı yetişkinler arasında neredeyse kaçınılmaz, geleneksel bir şekle dönüşmüştür. Kuşaklar arası çatışma; konuşma biçimi, içeriği, beğeniler, giyim kuşam gibi davranış tarzıyla ilgili durumlardan başlayıp dünya görüşü, yaşam felsefesi, siyasal tutum, ideolojik inançlar gibi değer ve tutumlarla ilgili her alanda ortaya çıkabilir (Tezcan, 1981 ;Oskay, 1981).

En önemlisi de ailede kavga varsa çatışma daha da derinleşir. Aile bireyleri hiçbir zaman bir araya gelemez. Ergen, zaman zaman bir yetişkin gibi kimileyin de bir çocuk gibi davranır. Yetişkinlerin tutarsız davranışları da ergenin kişiliğini bulmasını zorlaştırır. Böyle bir ailedeki ergen sağlıklı, tutarlı bir kişilik geliştiremediği gibi mutlu da olamaz. Mutluluğu aile dışında arar. Dışarıda, bazı tehlikelerle karşılaşacağını düşünemez Olumsuzluklarla da karşılaşınca içine kapanır ya da her şeye isyan eder. Anne, babayla çatışma eksik olmaz.Psikologlar, çocuk, ergen sorunu yok; ailede sorun vardır, diyorlar.

Her toplumda, kuşaklararası çatışma vardır; ama sosyal, kültürel, ekonomik gelişme ve değişmelerin olduğu toplumlarda, bu daha derin, daha farklı boyutlarda kendini gösterir. Ergenin davranışları karşısında, anne, baba ne yapacağını, nasıl davranacağını şaşırır. Çoğu kez de ergenle ebeveynler arasındaki ilişki kopar, ergen kendi dünyasında yaşar ya da yaşamakta zorlanır. İçine kapanır. Tek kişiye ya da hiç kimseye bağlanamaz. Derslerinde başarısızdır; çünkü bir amacı yoktur. Yaşamın zorluklarına direnecek gücü kendinde bulamadığı için yaşamın değerini de algılamakta zorlanır. Ebeveynler, ergenin kendilerine benzemesini, kendileri gibi düşünmesini isterler. İstekleri olmayınca da ergen üzerinde baskı kurmaya çalışırlar, ergen baskılara direnince kuşak çatışması başlar.

Kuşaklar çatışmasının başlıca nedenleri:
1) Ebeveynler ve gençler arasında kuşak çatışması vardır.
2) Ebeveynlerin ve gençlerin eğitim düzeyi ile kuşaklar çatışması arasında ilişki vardır.
3) Ailenin gelir düzeyi ile kuşaklar çatışması arasında ilişki vardır.
4) Gençlerin cinsiyeti ile kuşaklar çatışması arasında ilişki vardır.
5) Ebeveynler ile gençlerin kültürel değerleri arasında fark vardır.
6) Ebeveynler ile gençlerin toplumsal değerleri arasında fark vardır.
7) Ebeveynler ile gençlerin siyasal değerleri arasında fark vardır.
8) Ebeveynler ile gençlerin ekonomik değerleri arasında fark vardır.
9) Ebeveynler ile gençler arasında tutum çatışması vardır.
10) Ebeveynler ve gençler arasındaki evlilik ve aile normları farklıdır.
11) Ebeveynler ile gençlerin dinsel faaliyetleri arasında fark vardır.
12) Ebeveynler ve gençler arasında normsal ve davranışsal çatışma vardır.

Çatışmanın nedenleri:

1. Her iki kuşağın birbirlerine önyargılarla yaklaşması, uzlaşmayı engelleyen, çatışmayı körükleyen en önemli nedenlerden biridir. Yetişkinlerin, gençler hakkında besledikleri yerleşik önyargılardan bazılar şunlardır: ....gençler sorumsuzdur, hiçbir idealleri yoktur. Her şeyi bildiklerini sanırlar, durmadan ukalalık ederler. Bencildirler, özveri duygusundan yoksundurlar. Büyüklere saygı göstermezler, onların deneyimlerinden yararlanmaya çalışmazlar..Her şeye karşı çıkarlar, dikkafalı ve inatçıdırlar... Gençler ise tarih boyunca yaşlı kuşakları hep "tutucu, geri kafalı, uyuşuk bencil, korkak, çıkarlarına ve rahatlarına düşkün, ikiyüzlü buyurganlar" olarak damgalamalardır. Görüldüğü gibi gençlerle, yaşlı kuşakların yargıları farklı; ama her iki tarafta birçok konuda önyargılıdır. Bu yargıların bir kısmı, bir dereceye kadar gerçekleri yansıtsa da sadece olumsuz nitelikleri vurguladığı, abartıldığı ve genelleştirildiği için iki kuşağın birbirine bu tutumla yaklaşması çatışmanın temel nedenlerinden biri olur.

2. Kuşak çatışması toplumsal değişme sürecinde doğal bir olay olarak görülmekle birlikte, ülkemiz gibi hızla değişen toplumlarda daha belirgindir. (Tezcan 1981; Yörükoğlu I985). Teknolojik gelişmelerin yaşam biçimimizde yarattığı değişmeler, boş zamanların artışı, kentleşme, artan toplumsal hareketlilik, makineleşme; bilgi patlaması, kültürlerarası alış verişin hızlanması gibi gelişmelere bağlı olarak toplumsal değişme süreci içinde kuşakların farklı biçimde toplumsallaşması, çatışmanın temel nedenlerinden biridir. Çünkü toplumsal değişmelerle birlikte inaçlarda, değerlerde, düşünce biçiminde değişmeler oluşmakta, yaşlı kuşak benimsediği değerlere sarılırken, genç kuşağın yeni değerlere açık olması ve yanaşması çatışmayı hazırlamaktadır. Bu ortamda eğer her iki taraf da kendi değer ve inançlarını mutlak doğru olarak görüyor, hoşgörülü ve esnek bir tutumu benimseyemiyorsa çatışma kaçınılmazdır.

3. Kuşak çatışmasını incelerken ergenlik ya da gençlik döneminin özelliklerini de dikkate almak gereklidir. Çünkü sorunu kaçınılmaz ya da aşılmaz hale getiren neden, bu dönemin özelliklerinden kaynaklanır.Gençlik "biyolojik, psikolojik ve toplumsal yönlerden bir gelişme ve olgunlaşma çağı" olarak tanımlanır. Bu çağ, çocukluk ile yetişkinlik arasında bir geçiş dönemidir. Ancak bu, oldukça zorlu bir geçiştir. Bir fırtına, baskı ve kargaşalık içinde yaşanan bu dönemde, hızlı fiziksel ve fizyolojik değişmeler, büyüme olguları ve cinsel değişimlerin ergenin kişiliğindeki psikolojik yankıları, yetişkinlerden alınan çelişkili iletiler bu dönemi sorunsal hale getirir. Gencin bu dönemde kişiliğini yeniden kurması ve kendi benliğini bulması gereklidir. Bunu gerçekleştirmek için ana-babanın duygu, düşünce ve davranışlarına karşı çıkar. Kendini kabul ettirmek ve kendi kendini yöneltmek ister(Spenle I980]. Bu dönem bir bakıma bir karşı gelme-başkaldırı dönemidir. Anne-babaya benzememek, onların istediği gibi olmamak başkaldırının somut hedefini oluşturur.

4. Gençlerdeki başkaldırma eğilimi doğal ve evrensel bir eğilim ise de varacağı boyutları anne-babanın tutumu ve toplumsal koşullar belirler. Anne-baba genellikle gençlerdeki değişimlerin kabul etmek istemezler. Bunun nedeni onları kızdıran değişimlerin kendisi değil, anlamıdır. Çünkü gencin her değişimi özgürlüğüne doğru bir adımdır, ana-babasının iradesine bağlı kalmadan kendi yaşam biçimini seçebileceğinin kanıtıdır. Böylece ana-baba, çocukları tarafından yavaş yavaş terk edildiklerini hissederler.. Bu duruma gösterdikleri tepki çatışmanın en önemli kaynaklarından birini oluşturur (Origlia ve Oullan I972). Özellikle ülkemizde, toplumsal koşullara bağlı olarak, çocuk, anne baba için geleceğe ilişkin bir güvence olarak görülmektedir. Çocuğun değeri, ekonomik ve sosyal güvence olma niteliğine dayanır. Ana-baba çocuklarının, yaşlılık dönemlerinde kendilerine bakma umut ve beklentisini taşır (Kağıtçıbaşı I978-I980; Hoffman I987). İşte gencin bağımsızlaşma girişimleri, yeniliklere açık olması ve farklı değerleri benimsemesi, anne,babanın geleceğe güvenceleri açısından bir tehdit unsuru olarak algılandığı için tepki gösterilmektedir. Bu algılama geçerli ya da geçersiz olabilir ancak açık olan şudur ki, genç giderek bağımsızlaşmakta kendi özgür dünyasını kurmaktadır ve anne baba bu dünyada kendilerine bir yer olmayacağından korkmaktadır. Bu nedenle, gencin, kendi istekleri doğrultusunda, kendi değerleriyle ve kendi beklentileriyle yaşamasını isterler. Yani bu tutumda, bilinçli ya da bilinçsizce "senin iyiliğin için" savunması altında yatan "bizim iyiliğimiz ve güvencemiz içine" kaygısı egemendir.

 Çözüm yaklaşımı, nedenleri incelemek, bir bakıma, çatışmayı yok etmek olanaklı mıdır? sorusuna kolayca "evet" denemeyeceğini de ortaya koymaktadır. Belki bu soru hiç değilse bir uzlaşma umudu içinde şöyle sorulabilir: "Gençlerle yetişkinler bir arada, barış ve karşılıklı saygı içinde yaşayabilirler mi ?" Bu ancak belirli koşullarda olasıdır. Yetişkinlerin gençlere göstereceği ilgi, sevgi ve anlayışlı bir yaklaşımla kuşaklar arası çatışma yumuşatılıp, gençlerle barış içinde yaşanabilir. Bunun için de, yetişkinler, gençlerin duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını bu çağın özellikleri içinde değerlendirebilmen; gençlerin bu dönemi sağlıklı aşmalarına yardım etmelidirler (Köksal 1981). Öncelikle her iki taraf uzlaşmayı engelleyen ön yargılı tutumlardan ve savunuculuğa neden olan eleştirel bakıştan vazgeçmeye çalışmalıdır.

Çözüm için bir diğer yaklaşım da "yaşam boyu eğitim" yöntemini uygulamaktır. Yetişkinler, yeni gelişmeleri öğrenip toplumsal değişime ayak uydurabildiği ölçüde çatışma azalabilir. Böylece, kendi gençlik dönemlerinin değerlerini sürdürme yerine bugünkü gelişmelerin getirdiği değerleri benimsemeleri mümkün olabilir. Sürekli yenilenen bilgi beceri ve düşünce yapısı ile "eskimeyen" "genç kalan" bir yetişkin kuşağının gençlerle anlaşabilmesi güç olmayacaktır. Ayrıca yetişkin eğitimi, gençlik döneminin özellikleri ile bu dönemin sağlıklı aşılması için gerekli bilgi ve becerileri kazandırmayı da amaçlamalıdır. Çünkü kabul etmek istemese de her genç, bu dönemde yetişkin yardımına gereksinme duyar.

Anne baba gence bu yardımı duyurmadan, incelikle ve doğru olarak yapmalıdır. Onları kendilerine ait bir parça olarak saklamak yerine bağımsız bir varlık olarak gelişmelerini sağlamaya çalışmalıdır. Onun kendi kimliğini kanıtlamasına ve özerkliğini denemesine fırsat vermelidir (Gınott I979). Gençlerle uzlaşma, ancak karşılıklı hoşgörü ortamında çözüm yollarını denemekle sağlanabilir.

Sonuç: Bütün sorunsallığına karşın kuşaklar çatışması toplumsal değişmeye yol açan bir sosyal oluşumdur. Gençler, yetişkinlerin yaşayış biçimine, değer ve inançlarına, onların seçim ve kararlarına aynen bağlı kalıp sürdürseler çatışma olmaz. Ama değişme de olmaz. Gelişme olmaz, yenilik ve ilerleme olmaz... Her şey olduğu gibi sürer ki bu durum doğa yasalarına, evrim ilkelerine aykırıdır, olanaksızdır. Gençlerde eskiye benzememek, var olandan farklı olmak dürtüsü, onları yenilikler peşinde koşmaya, değişikliklere doğru itmektedir. Böylece toplumsal yaşamda, düşünce sisteminde, bilim ve sanattaki sayısız yenilikler eski olan şeylere bir tepki sonucu ortaya çıkmıştır. Bu ise, genellikle kuşaklar çatışmasının ortaya koyduğu, ondan kaynaklanan olumlu bir sonuçtur

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..