Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '08

 
Kategori
İnançlar
 

Kutsal Üçleme (Holy Trinity)

Kutsal Üçleme (Holy Trinity)
 

Kutsal Üçleme Tanrı değildir, O’nu anlatabilmek için geliştirilmiş bir hipotezdir. Zira eski çağlarda O’nun adını anmak günah sayılmıştı. Kutsal Üçleme yaşanmalı; fakat hakikat olarak algılanmamalıdır. Çünkü:

1700 yıl önce Roma İmparatorluğu sınırları içinde her tabakadan insanın dini hâline gelmiş olan Hıristiyanlık, kentleşen Avrupa’da Greko-Romen nesillerin daha kolay anlayacağı bir kompozisyona sokulmaya çalışılıyordu. Ayrıca bu inanç sisteminin daha somut kurallarla bir merkezden idare edilebilmesi için “Büyük Kilise” adında yeni bir üst yapı kurulması fikri tartışılıyordu.

Bu fikir Roma İmparatoru Constantine’e çok cazip gelmişti. Hemen harekete geçerek, önce kendisi Hıristiyan oldu (MS 312), sonra Hıristiyanlığı serbest bıraktı (313) ve daha sonra İmparatorluğun resmî dini ilân etti (324).

Böylece resmen inanç özgürlüğü ve saygınlık kazanan Hıristiyanların ilâhileri sadece kiliselerde değil; tiyatrolarda, gemi güvertelerinde, pazarlarda, fırınlarda ve sokaklarda işitilmeye başlandı. İncil, bugünkü siyaset ve futbol konuları gibi herkes tarafından tartışılır oldu. Bu coşkulu atmosfer içinde sanatçılar heykeltıraşlık, mimari, müzik ve resim dallarında yepyeni ve farklı eserler ortaya çıkardılar.

Fakat derin cehaletin kol gezdiği o çağlarda Tanrı’nın uluorta tartışmaya açılması bir sürü sakıncalar doğurdu. Her kafadan bir ses çıkması ve bunun sonuçta farklı ve yanlış anlayışlar doğurması üzerine; hurafelere tahammülü olmayan Constantine, bir yüksek dinî konsey/konsül/kurul toplanmasını ve yanlış yanıtlar verilen sorulara doğru açıklamaların getirilmesini emretti.

İznik Konsülü

20 Mayıs 325 günü Nicaea’da (bugünkü İznik'te) papazlar ve piskoposlardan oluşan bir kurul toplandı. Bu konsey tartışmalı her konuyu ele aldı, sonuca bağladı ve oyçokluğuyla bir bildirge yayımlayıp tüm dünyaya duyurdu. İznik deklarasyonunun bir bölümü şöyle diyordu:

Bizler tek bir Tanrı’ya inanıyoruz;
her şeye Kadir Peder,
her şeyi yaratan,
görünen ve görünmeyen.
Ve bir Lord’a inanıyoruz;
Peder’in oğlu,
Tek oğul,
Peder’in cevherinden,
Tanrı’dan Tanrı,
Nur’dan Nur,
Gerçek Tanrı’dan Gerçek Tanrı,
Tanrı’yla aynı cevherden oluşmuş, yapılmamış.
Her şey O’nun cevherinden oluşmuş;
Göklerdeki şeyler,
Yerdeki şeyler.
Ki O;
biz insanlar ve kurtuluşumuz için
yere inmiş ve insan olmuştur,
acı çekmiş,
öldükten üç gün sonra tekrar dirilmiş,
göklere çıkmış
ve tekrar gelecek olandır,
yaşayanların ve ölmüşlerin hesabı için...
Ve biz Kutsal Ruh’a inanıyoruz.

Bu bildirgedeki Kutsal Üçleme=Ruh-ül kuds=Holy Trinity çağımıza dek ulaşan Hıristiyanlık inancının omurgasını oluşturmuştur. (Burada hemen şunu hatırlamak gerekir; İznik Konseyi’nden yüzyıllar önce Hindular kendi üçlüme inançlarını oluşturmuş, Tanrı’yı “Brahman-Şiva-Krişna” üçlüsü biçiminde kavramışlardı. İznik Konseyi bu anlayışı "Baba-Oğul-Kutsal Ruh" olarak taklit etmiştir.)

Konseyde kararlar oybirliği ile alınmadığı için sonradan üyeler arasında şiddetli tartışmaların olduğunu yazan birçok ilahiyat tarihçisi şu notları düşmüşler tarihe:

Arius, Arthanasius ve Marcellus tarafından başlatılan soru-cevap düelloları yıllarca sürdü. Kapadokyalılar diye bilinen 3 piskopos (Kayserili Basil, kardeşi Gregory ve dostu Gregory) kararlara keskin muhalifler olarak şunları yazdılar:

“Tanrı entelektüel çabayla anlaşılamaz. Varlığı aktiviteleri (energeiai) sayesinde anlaşılır. Ayrıca, Tanrı’nın özünü araştırmak günahtır.

“Kutsal Ruh nedir? Tanrı anlamında bir ruh mudur? Aziz Paul ruhu; yaratan, yenileyen ve koruyan olarak nitelemişti. Bunları yapan Tanrı’nın kendisidir. Bizce Kutsal Ruh içimizdeki kutsallık hissidir ve bir maddî yaratık değildir.

“Kutsal Üçleme Tanrı değil, O’nu anlatabilmek için geliştirilmiş bir hipotezdir. Zira eski çağlarda O’nun adını anmak günah sayılmıştı. Kutsal Üçleme yaşanmalı; fakat hakikat olarak algılanmamalıdır."

Tüm karşı çıkışlara rağmen İznik kararları Constantine’i memnun etmişti. Fakat halletmesi gereken bir konu daha vardı: İmparatorluğun başkenti Roma’nın kutsal topraklara uzak oluşu ve haberlerin Roma’ya geç ulaşması kendisini rahatsız ediyordu. İmparatorluğun ortalarında yer alan Bizans kentini yeni yapılarla süslemeye ve büyütmeye karar verdi. Çalışmalar bitince başkenti kendi ismini verdiği Konstantinopol’a/İstanbul’a taşıdı (330).

Kutsal Üçleme, böylece, muhteşem bir başkente sahip olan imparatorluğun akla uygunluğu “tartışılamayan” gerçeği olmuş, hatta Hıristiyanlığın belkemiği durumuna yükseltilmiştir.

Kaynak: İnanç Fırtınaları / Mehmet Sağlam / Etki Yayıncılık

 
Toplam blog
: 147
: 2923
Kayıt tarihi
: 05.05.07
 
 

İngilizce öğretmeniyim, çevirmenim, dilmaçım, araştırmacıyım. / Beş kitabım var: Beynin Kimliği, ..