- Kategori
- Siyaset
Kutuplaş(ma)
Toplum kutuplaştığında, bireysel akıl, düşünce ve duygular kişiyi terkeder. Onun yerine mensup olduğu cemaatin, partinin, topluluğun, grubun görüşü hakimdir. Davranışlar da bu doğrultudadır artık.
Doğru ve yanlış yerini, bizden-onlardan ayrımına bırakır. Sonucunda da her grup kendi kazancına ve karşıtlarının kaybına göre tavır takınır olur. Grup çıkarı, grup psikolojisidir bu. Kendi açısından bakıp mutlaka haklı olduğu sanısı hakim olur. Kendi doğruları mutlaktır. Bir de karşı cepheden bakalım anlayışı asla yoktur ve diğer kutba “kapalıyız”dır.
Ve artık olayların, yaşananların muhakemesi yoktur; akıl ve duygular kiraya verilmiştir, ya da rehindir. O kutbun emrindedir. Meseleler kendi gerçekliliği, kendi dinamikleri, kendi ölçülerine göre değerlendirilmez.
Bir gettolaşma, yalnızlaşma, kapanma ve kendi kafesine ya da çemberinin içine hapsolma vardır. Kendi alanının dışına sesini duyuramaz, dışarının sesini de duymaz. Duysa da dinlemez olur zaten. Koca dünyanın, ülkenin, yaşananların doğru gözlemlenmesi yeteneği kaybolur. Olup bitenin de farkına doğru olarak varılamaz, sorgulanamaz.
Artık “onlarla” karşılıklı diyalog da, her türlü ilişki de, giderek yok olur, bunun zemini daralır. Bu etkileşim daha çok kendi grubu içinde karşılık bulur. Ne liderlerin, ne de tarafların söylemleri karşı tarafa zerre kadar etki etmez; ne söylenirse söylensin.
Siyasi platformda yalnızca münakaşa ve çekişme hayat bulur. Laf çakma, karalama, çarpıtma vs. ne ararsan vardır. Anlamaya çalışma, ikna, kabul, uzlaşma, müzakere koşar adım uzaklaşır. Farklı açılarda bakmaya, düşünmeye gerek yoktur. Liderlere de aşırı bağlılıktan dolayı, onun etrafında kenetlenme olur. Ne denirse doğru kabul edilir. ( ...ki, kutuplaşmaya sebep olan unsurların baş rolünde her zaman ve her dönem siyasiler vardır) Bu bağlılık sakin, soğukkanlı, aklıselim düşünme ve başka tercihleri de yok eder. Dünya, kendi kolonileri kadardır artık. Yeni bilgi ve seçeneklere kendilerini kapatır kutuplaşmış topluluk. Ulaşmak istedikleri her şeyin önünde “onlar” dedikleri karşı kutup engeldir diye bakılırken, düşmanlık “ur” gibi yayılmaya başlar.
Ait olunan grubun (tarafın-kutbun) çıkarları her şeyin üstündedir. Kendi taraflarındaki her türlü olumsuzluk, yanlışlık, haksızlık karşısında yine de savunma vardır. Eğer güç, iktidar, egemenlik elde ise, onu kaybetmeme, diğer gruba kaptırmama çabası vazgeçilmezdir. Kendi varoluşu, bulunduğu kutbun varlığıyla var olur diye düşünülür.
Kutuplaşan insanda siyasi alanda taraf olduğu parti ve liderine mutlak bağlılık ve destek vardır. Ve karşılık olarak diğer parti ve lidere tepki ve öfke olmazsa olmaz tavırdır.
Bilmek değil, bilgiye gerek duyulmayan önyargı ve duygular hakimdir. Doğrular kendi tarafında, yanlışlar karşı taraftadır. Her konuda “biz” haklıyızdır, diye bakılır. Karşı tarafı şeytanlaştırma vardır. Kutuplaşmanın en olumsuz yanı ise bir gruptan diğerine geçiş ihtimali de yok denecek kadar azdır.
"Biz"e benzeyeni hak etmese de kayırma, kollama, iltimas geçmek haksızlık sayılmaz. Haksızlığı, yanlışı, hak yemeyi, adil olmayan davranışı bizden biri yapmışsa doğrudur. Ses çıkarılmaz, karşı da konulmaz. "Onlar"dan biri yapmışsa : “Olur mu böyle bir şey ya!”, der lanet okunur.
Yapılan her ne ise, nedeni, nasılı değil “kimin” yaptığına bakılarak değerlendirilir.
Böyle durumlarda liyakatsizlik ve nepotizim de (yakınlarını kayırma) normal kabul edilir.
Ve “biz” gibi düşünmeyen, “biz” gibi yaşamayan, “biz” gibi inanmayan; bizim partiden, bizim cemaatten, bizim gruptan, bizden yana olmayan dışlanır, yaşam alanları mümkün oldukça daraltılır. Fitne ve fesat boy verirken, bu durum bir kurt gibi gövdeyi kemirir durur. Artık bir arada yaşamak giderek zorlaşır, güven kaybolur, sosyal yaşam tahrip olmaya başlar.
Huzur mu?
O da arkasına bakmadan kaçar…
E biraz huzur ya hu ...!