Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '08

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Lektinler... Hem dost, hem düşman../ ''Beslenmenin Diyalektiği'' (23)

Lektinler... Hem dost, hem düşman../  ''Beslenmenin  Diyalektiği''  (23)
 

Bazı bilim insanlarının ortaya attığı bir teoriye göre, insanlığın gelişim süreçleri içinde insanoğlu; varolan sert doğa koşullarının oluşturduğu, yeni yaşam koşullarına uyum sağlayabilmek ve insan soyunu devam ettirebilmek için bazı biyolojik değişimler geçirirken, kan yapılarında da bir değişim oluşa gelmiş ve bugün karşımıza çıkan, çeşitli kan grupları, bu değişimin sonuçlarından biri olarak ortaya çıkmıştır.

Nasıl ki, insanların parmak izi, dudak izi, sesi çok yakınlık gösterse bile, kesinlikle birbirine benzemez; aynı şekilde, insanların beslenme tarzları da, bunun gibi farklı farklı özellikler gösterir!.. Bu varoluş, farklı bedenlere sahip olan insanoğlunun farklı şekilde de beslenmelerini zorunlu kılar. Bu yüzden, insan kanının onun yaşamında yer alan önem derecesini çok iyi bilmek, onun gerekliliklerini de yerine getirmeye çalışmak; bilimden ve sağlıktan yana olan insanlar için elden geldiğince, bir kaçınılmazlığı da beraberinde getirmektedir...

Bu yaklaşımın toerisyen ve uygulayıcılarından Peter. J.Adamo, ''Eat Right Four Your Type'' adlı çalışmasında , konuya özetle şöyle bir yaklaşım getirmiştir: ''

İlk özetle açıklamaya çalışırsak, şöyle diyebiliriz: Kan gruplarına uygun şekilde beslenen insanlar, aldıkları gıdaları daha kolay sindirmişler, hazımsızlığın getirdiği bir takım semptomlardan kurtulup kendilerini daha rahat hissetmişler, daha rahat nefes alıp vermişler, daha güzel bir uykuyu uyumuşlar, kısaca rahatlamışlardır... Doğal ki bu rahatlamanın arkasında bazı önemli nedenler vardır ve kabaca biz şimdi bunu öğreneceğiz...

Bu gün tükettiğimiz yiyeceklerle, kanımız arasında, bilindiği kadarıyla, on binlerce yıl öncesinden gelen genetik mirasımıza dayanan bir kimyasal tepkime oluşmaktadır... Ve XXI. Yüzyıl'ın içinde olduğumuz bu günkü zamanlarda, metabolizmamızın ve bağışıklık sistemimizin, o günkü atalarımızla aynı gıda tüketimine yatkın olması da oldukça ilgi çekici bir durumdur!... Bunun asıl nedeni ise, lektinler'dir... Tükettiğimiz gıdalar içinde çeşitli formlarda karşımıza çıkan bu ''proteinler'', kanımızı etkileyen, yapıştırıcı bir özelliği de bünyelerinde barındırırlar!... Ve gene bu lektinler, kandaki organizmaların diğerlerine yapışmasına da katkı sunarlar... Bu katkı, niteliksel olarak, kan grubu antijeninize göre, farklılıklar gösterebilir... Sonuç bazen olumlu yönde olduğu gibi bazende olumsuz olabilir!... Basitçe söylersek, örneğin; domatesdeki lektinler bir gruba yarar sağlarken, bir başka kan grubuna zararlı olabilir... Kuru fasulye, midede asit hidroliziyle sindirilebilir; ancak lektin proteni bu sindirime tepki verip sindirimi engellediği gibi, doğrudan mide ya da bağırsak çeperini olumsuz bir şekilde etkiliyebilir. Bazı antijenlerde ise, sindirilmiş bu proteinler kana karışabilir... Lektin proteini, vücutta bir bölgeye yerleşirse, orda mıknatıs gibi işlevlenerek, o bölgede yabancı hücreler varmış gibi hareket etmeye onları yok etmek içinmiş gibi bir kümeleşmeye başlarlar! Bu maksatı aşan kümeleşmeler zarara dönüşerek örneğin; karaciğerde sirozlaşmaya, bağırsaklarda bir sendrom oluşmasına veya böbreklerde kan akışında sorunlara neden olabilirler!... Çok tehlikeli bir örnek de, ''Bulgaristan İçin Gizli Makaleler yazarı'' o günün rejim muhalifi Georgi Markov'un gizli servis tarafından, 1978'de Londra'da , bacağına atılmış, ''risin'' emdirilmiş, minik altın bir saçma ile öldürülmesiydi!... Bu mini boncukdaki risin, bir fasulye türünden elde edilmiş, zehre dönüşmüş, çok çok güçlü bir lektindi... Risin o denli güçlü bir yapıştırcıydi ki, saplanan bölgedeki alyuvarlarları ''hızla'' birleştirerek damarın tıkanmasına neden oluyordu. Ve sonuç, çok hızlı bir ölümdü!...

İnsanoğlu, aldığı yiyeceklerden, biraz da bağışıklık sisiteminden dolayı böyle tehlikelerle karşı karşıya kalmasa da, gıdalardan aldığı lektinlerin % 95'ini vücuttan dışarı atsa da, yediğimiz lektinlerden % 5 civarındaki kısmı, vücudumuzda, al ve akyuvarlarlarımızla etkileşime girip, onların bir kısmını nötr hale getirip dolaşım sistemimize ulaşırlar... Bazen sindirim sisteminde güçlü etkiler yaratıp örneğin; bizim gıda allerjisi sanacağımız bağırsaklarda şiddetli iltihaplanmalara neden olabilirler!.. Buğday ve diğer tahıllarda bulunan glüten de, O grubu başta olmak üzere, ensülinin etkisini azaltacak ayrıca ince bağırsağın çeperlerine yapışarak ciddi iltihap ve ağrılara neden olan bazı zedelenmelere yol açabilecektir!... Bu tür tepki veren kan grubunda, az bir miktarda lektin bile, çok miktarda hücreyi yapıştırma yeteneğine sahip olabilir... Önemli bir örnek olarak da, sinir dokularının, aldığımız gıdalardaki lektinlerden olumsuz bir şekilde etkilenebildiğini önemle söyliyebiliriz... Artrit hastalığı olan birçok kişi, domates, patlıcan ve beyaz patates yemeyi kestiklerinde, bu önlemin kendilerine çok iyi geldiğini belirtmişlerdir!... İlginçtir; diz eklemlerine mercimek lektini enjekte edilen bir tavşanda, romatoid artrit özellikleri taşıyan bir artrit oluştuğu gözlenmiştir!..


Bu yüzden yediğimiz gıdaları, kan grubumuza göre düzenlemeye çalışırsak, kısa ve uzun vade de, birçok olası sağlık sorununu da aşmış olabiliriz... Birçok yaygın enfeksiyonlardan uzak kalabiliriz. Bedenimizi, toksinlerden ve gereksiz yağlardan kurtarıp, kendiliğinden kilo vererek, ruhsal ve fiziksel daha güçlü olma şansını yakalabiliriz. Başta kanser olmak üzere, kalp, dolaşım sorunları, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, karaciğer sorunlarıyla daha iyi mücadele edebiliriz. hormonlarımızın vücutça düzenlenmesine dolaylı katkı sunabiliriz. Hücre parçalanmasını yaratan birçok sorunu aşabileceğimizden, yaşlanmayı da yavaşlatabiliriz!...

Bu örneklemeler bizim varolan beslenme kültürümüze karşı bir darbe olarak algılanmamalı, farklı tepkilerle de tu kaka alışkanlığı içinde, değerlendirilmemeye çalışılmalıdır!... Bizi bu zararlı lektinsel etkilerden kurtarmaya çalışacak, sabitlenmiş bir yemek , bie beslenmeformülü de size sunulmamakta, farklı bir beslenmeye geçmenizde telkin edilmemektedir... Ancak, yediğimiz yiyecekleri, kategorize ederek, kan grubumuza göre, bizim varolan yiyecek kültürümüzden kopmadan dikkatli bir beslenmeye (baskıcı olmasın diye diyet demek istemiyorum) yönelmeye çalışmamızda da sağlığımız için çok önemli yararlar vardır...

Bu tür uygulamayı da, atalarımızdan evrimsel olarak alıp taşıdığımız ancak tanımadığımız, hücrelerimizde gizlenmiş, kayıtlanmış doğrulara da ulaşabileceğimizin bir formülü olarak görüyoruz.

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..