Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '12

 
Kategori
Futbol
 

Marsilya'nın ikinci golü, Türkiye Cumhuriyeti'nin sonunu getirdi

Marsilya'nın ikinci golü, Türkiye Cumhuriyeti'nin sonunu getirdi
 

Mücadelenin sahadaki bölümünden bir an.


Dün gece televizyonda bir maç. Fenerbahçe, Fransızların Marsilya takımı ile Türkiye'de oynuyor. Benim futbol aşkım çok uzun yıllar önce, Şeref Stadı'nın çamurlu sahasında takılı kalmış. Milyon dolara topu tekmeleyen, üstlerinde taşıdıkları reklamların altından formalarının renkleri zorlukla seçilebilen futbolcular, futbol takımları sayesinde adlarını öğrendiğimiz paralı-çevreli işadamları, bedava bilet alma konusunda yönetim ile sürekli kavgalı fanatik taraftarlar, sayfalarına spor haberi adı altında dedikodu taşımaktan başka bir amacı olmayan medya...

Kalbim çoktan soğumuş ama, işin içine 'yabancı bir takım' girince gene de kendimi tutamayıp artık iyiden iyiye yabancısı olduğum futbola yine de bir açık kapı bırakıyor ve maçı naklen yayınlayan kanalın düğmesine basıyorum.

Al işte gene ben seyretmeye başladım ya kesin yeniliriz. Öz Marsilyalı bir kaç siyahi futbolcu orta sahada 'ortada sıçan' tadında top çeviriyorlar. ''Yahu bu kural böyle değildi sanki?'' diye düşünmeye başlıyorum. Biz teknik olarak üstün taraf olurduk ama yabancılar da ne yapar eder sonunda fizik güçleriyle bizi yenmezler miydi? Ee madem öyle, bu adamlar nasıl oluyor da böyle Harlem'in futbol versiyonu tadında topla oynuyorlar, hem de tribün baskısına rağmen...

Tam da Fransızlar atak falan yaparlarken bizimkiler golü bulunca biraz da olsa rahatlamış olarak, televizyonun sesini kısıp balkona çıkıyor ve gazetelerin akşam okurum diyerek sonraya bıraktığım köşe yazarlarını okuyorum. 

Şehitler, vatan-millet-Sakarya... Maçın sesi uzaklaşıyor onun yerini 'Hepimiz Kardeşiz' türküsü alıyor. Madem 12 Eylül öncesine dönecektik o zaman neden otuz küsur yılı heba ettik? Her gün onlarca vatan evladı öldürülüyor ve acılar da durgun suya atılan taş misali dalga dalga yurda yayılıyor. 

''Yok'' diyorum, bu böyle gitmez. An gelir, bütün yurttaşlar birlik olur ve 'teröre dur' derler. Bu suskunluk ve aldırmaz görüntünün arkasında yatan tek bir sebep var, ileride olacak büyük yürüyüş için insanlar güç topluyorlar olmalılar. Bireysel ya da grupsal çıkarları için çatışıyor gibi görünen herkes, asıl tehlikenin farkındalar ve tam de gerektiği anda birlik olup seslerini yükseltecekler.

Yoksa, BDP'li bir milletvekilinin oğlunun intiharına oh çekenler de, Galatasaray İngilizler'e kaybedince sevinenler de, Ordu komutanları tutuklanınca göbek atanlar da hep azınlıkta olup da sesi gür çıkanlar. Yoksa kim kendi ülkesinin ordusunun komutanlarının kötü durumuna sevinebilir, bir ölüm her kimin çocuğu olursa olsun nasıl birilerini mutlu edebilir, aslında sadece Galatasaraylıları kızdırmak için değil midir o sohbetlerde ''Ben Öz Manchester'liyim kardeşim'' iğnelemeleri.

Öyle olduğuna inanmak isterken, karşı balkonlardan sesler yükseliyor ''Goooooooooollllll''. Saate bakıyorum, muhtemelen maçın son dakikaları, eh gol sesi de geldiğine göre fark ikiye çıkmış olmalı diyerek içeriye giriyorum. Televizyonun sesini açıyorum ki o ne? Fenerbahçe son dakika golüyle sahasında iki puan kaybediyor. Spiker anında suçlu arama moduna geçmiş bile. Aykut Hoca.

Peki bir futbol maçında kaybedilen puanların suçlusu olarak akla ilk önce takımın yöneticisi olan teknik direktör gelirken, kaybedilen vatan evlatlarının sorumlusu olarak neden o ülkenin yöneticileri gelmiyor anlamakta zorlanıyorum.

Ve bir de artık biliyorum ki, sanki ben kendi kendimi bu içimizdeki düşmanlıklar geçici, günü gelince bir anda buharlaşır, bu kızgınlıklar kızdırmalar hep kolayca silinebilecek şeyler diye kandırırken, o yüksek perdeden gelen ses eğer Marsilya'lı bir Fransız komşumdan gelmediyse durumun gerçekten de vahim olduğunu kanıtlıyor gibi.

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..