Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '08

 
Kategori
Tarih
 

Marşlarla Sorun Yaşayanlar - İstiklal Marşı ve Onuncu yıl Marşları (2)

Marşlarla Sorun Yaşayanlar - İstiklal Marşı ve Onuncu yıl Marşları (2)
 

Cemal Reşit Rey


Ayşe Hür'ün "Devşirme Marşlarla Milliyetçilik" yazını incelemeyi sürdürelim.

Girişte İstiklal Marşı'nın kabulü ile ilgili bir bulanıklık yaratılmıştı. İkinci aşamada marşın bestelenmesi süreci var. Ne yapsın Kurtuluş Savaşı Hükümeti bir türlü yaranamamış bu tarihçilere. Marşın bestesi ile ilgili süreç çok daha rahatsız ediyor Ayşe Hür'ü.

Son zamanlarda İstiklal Marşı'nın ilk versiyonunu dinleme şansımız olmuştu.

http://www.youtube.com/watch?v=UibrlesL1hk (İstiklal Marşı'nın ilk versiyonunu dinleyebilirsiniz)

Bu Ayşe Hür'ün, "1924'te bu kargaşaya son vermek için Milli Eğitim Bakanlığında bir kurul oluşturulur ve Ali Rıfat (Çağatay) Bey'in Türk müziği etkisindeki "acemaşiran" motifli bestesinde karar kılınır." ile özetlediği süreçtir. Ancak batılı ve senfonik bir müzik olmadığı için değiştirilmesine karar verilir. Zeki Üngör'ün bestesi kabul görür. Ayşe Hanım, bu süreci de bestecinin anılarından naklediyor. Daha sonra mecliste ve kamuoyunda yaşanan tartışmaları günümüze yansıtıyor. Ali Rıfat Bey'in bestesi ile Zeki Üngör'ünki uzun süre tartışılıyor. Ali Rıfat Beyin bestesinin daha uygun olduğunu düşünenler batı formalarına göre bestelenmiş olan Zeki Üngör'ün eserini intihallikle suçluyorlar. Tabii Ayşe Hür de bu tartışmaları sanki nesnel tarihçilik yapıyormuş gibi önümüze koyuyor.

"O yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) Bursa Milletvekili olarak görev yapan askeri doktor Osman Şevki (Uludağ) Bey'e göre Osman Zeki Bey'in beşteki Karmen Silva adlı bir Alman (veya Avusturya) sokak şarkısından esinlenerek yapılmıştır. Yani özgün olmayan bir eserdir.

1924'ten 1930'a kadar geçerli olan Ali Rıfat Bey'in bestesinin "prozodi" açısından çok daha iyi olduğunu düşünen Osman Şevki Bey, bu iddiasını defalarca Meclis kürsüsünde dile getirmiş ancak ne besteciden ne de yetkililerden tatmin edici bir cevap alamamıştır."

Özgün eser yaratmak çok büyük deha gerektiren özel bir süreçtir. Özgün tarihçilik yapmak da. Müzikte intihal tartışmaları hiç bitmez. Hatta bir kaç notalık bölümlerin tekrarının intihal olmadığı, kabul gördüğü gibi yorumlar da vardır. Konumuz zaten bu değil. İstiklal Marşı'nı batılı formlarda besteleyen müzisyenimiz Zeki Üngör'in ne kadar müzik eğitimi aldığı, ne ölçüde bir deha olduğunu bilmiyorum. O tarihte Anadolu'da bu tarzda beste yapacak bir kişinin olup olmadığını da bilmiyoruz. Çünkü senfonik orkestraların da ya henüz kurulmadığını ya da varolanların da yabancıların kontrolünde olduğunu biliyoruz.

Kuşkusuz 19. yüzyılda özellikle II.Mahmut bir bando takımı kurmuştu ancak şefler hep dışarıdan ithal edilmişti. Osmanlı'nın geleneksel askeri müziği Yeniçerilerle birlikte ortadan kaldırılan Mehter'di. Cumhuriyet sonrasında Atatürk'ün zorlamasıyla yetişen ilk batılı formdaki bestecilerin, Ayşe Hür'in eleştirilerinden kurtulamış olan Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses'ten oluşmuş Türk Beşleri olduğunu biliyoruz.

Önceki yazımda "empati duygusunu kaybetmek tarih yorumculuğunun en sakat tarafıdır," diye tazmıştım. Altını bir kere daha çiziyorum. Ben Ayşe Hür'ün yerinde olsam o şunu demiş, bu böyle söylemiş tarihçiliğini yapmak yerine o dönemin koşulları içinde ne büyük azim ve kararlılıkla bir şeyler yapılmaya çalışıldığının hakkını verirdim. Mesela o olsaydı ne yapardının cevabı onun okuduğum yazılarının hiçbirinde yok. Eleştirilecek çok şey var. Açıkçası aşağıda da geleceğim, yolun ilk başında batılı formlarda besteler yapmaya çalışan kompozitörlerin var mı bilmiyorum bu taklitçilikleri abartılacak derecede değildir.

Ayşe Hür Gençlik Marşı'nın da alıntı olduğunu söylemiş. Açıkçası ben bunu çocuk yaşımdan beri biliyorum. Üstelik TRT'de, törenler sırasında okunan bu marşla ilgili spikerlerin defalarca bunun İsveç'ten ithal edilmiş olduğunu defalarca kere dinlediğimi anımsıyorum. Ne orta okul, ne lise ne de daha sonra bu marşı söylerken ya da dinlerken milliyetçilik hissi duymadım. Bu marş son dönemde stadyumlarda milli maçlar sırasında söylenir oldu.

Bir diğer ezgi Üsküdar'a giderken... Katibim. Bu konuyla ilgili çok daha detaylı açıklamalarımı bir başka internet ortamında yazmıştım. Sadece linkini veriyorum. Çok merak eden göz atabilir. (http://www.indigodergisi.com/uzay_01_16.htm)

Sayın Ayşe Hür yazısını Onuncu Yıl Marşı ile bitiriyor.

Belki de benim bu yazıyı kaleme almama en fazla neden olan şeyler burada var.

Dünyayı ilk algılamaya başladığım yıllarda kulağıma "müjdeler var yurdumun toprağına taşına..." dizeleri geliyordu. Cumhuriyetin 50. yılı nedeniyle bestelenmişti. Bu marşı başından sonuna ezbere okuyabiliyordum. Ama beni en çok etkilen Onuncu Yıl Marşıydı. Kenan Doğulu'nun yıllar sonra yaptığı modernize hali değil de, o ilk koral formu ile okunanı. Hele Hikmet Şimşek'in yönetimindeki orkestraların cumhuriyet galalarında seslendirmelerine bayılırdım.

Hemen bir parantez açayım. İçinde büyüdüğüm aile ortamı asla bana milliyetçilik gibi bir fikir aşılamadı. Hala milliyetçiliği en aşağı düşüncelerden biri sayarım. Ne ezen ne ezilen hiçbir ayrım yapmam milliyetçilik konusunda. Bizim aydınımız bu konuda ikircikli davranır. Ama bir millete ait olduğumu da unutamam. Bu ülkede yaşıyor olduğumu da.

Onuncu Yıl Marşı cumhuriyet tarihi içinde bestelenmiş en güzel eserdir bana göre.

Ayşe Hür bunun da çalıntı olduğunu iddia ediyor. Bununla ilgili de kaynak gösteriyor. Yazısında linkini de vermiş. Hemen bu linkteki atıfta bulunulan Rousseau'nun operasını dinledim. Onuncu Yıl Marşı'nın operanın Le Devin du Village kısmındaki benzerliğe dikkat çekiyor. (Dinlemek için linke tıklayabilirsiniz Aiff )

"Bursa Milletvekili Osman Şevki Bey'e göre, Cemal Reşit Rey eseri bestelerken, librettosu (güftesi) ve bestesi ünlü yazar Jean-Jacques Rousseau'ya ait olan ve ilk kez 1752'de Kral XV. Louis'in huzurunda sergilenen tek perdelik "Le devin du village" (Köyün Kâhini) adlı operanın 'J'ai perdu tout mon bonheur/J'ai perdu mon serviteur' (bütün saadetimi kaybettim / hizmetçimi kaybettim) diye başlayan bölümden esinlenmiştir.

Osman Şevki Bey, bestedeki prozodi hatalarını bu kopyacılığa bağlar. Bu iddialara karşı uzun süre sessiz kalan Cemal Reşit Rey, sonunda böyle bir operanın tek bir notasından bile haberi olmadığını söylemekle yetinir. Ancak, Cemal Reşit Rey'in 1913'te, yani Jean-Jacques Rousseau'nun 200. doğum yılı etkinliklerinin düzenlendiği yıldan sadece bir yıl sonra, ailecek Paris'e yerleştiği; müzik eğitimini de bu ülkede aldığı düşünülünce "hiç duymadım" savunması inandırıcı görünmez."


Bu yazıyı yazarken de dinlemeyi sürdüyordum. Benzerlik iddiası taşıyan kısım 3:50 zamanında başlıyor.

Geçenlerde Fethi Naci'nin "Türk romanında ölçüt sorunu" adlı kitabını okuyordum. Romandaki ölçüt, romanı değerli kılan şeyi onun tekrar okunma isteği ile açıklıyordu. Bu ölçüt basit ama çok güçlü. Yani herhangi bir sanat eserine karşı onu bir daha dinleme, görme, okuma isteği duymanızla açıklanabilir.

Onuncu Yıl Marşı ile ilgili bende ta çocukluğumdan itibaren başlayan güzellik hissinin altını özellikle çizdim. Gelmek istediğim yer bu noktaydı. Şimdi bu ölçütle operayı dinlediğimde aynı şeyi hissetmem beklenmez mi? Hayır. Olmadı. Kendizi çok zorlarsanız bir şeyler belki ama aynı duyguyu bulamadım.

İşte sona geldik. Sadece tarihçi olmak, tarihi anektotlarla anlamaya çalışmak yetmiyor. Hele sanat eserlerini konuşmak için.

Pablo Neruda'nın sürgün yıllarını anlatan bir Postacı filmi vardı. Kuşkusuz Ayşe Hür hanımın da çok hoşlanacağı bir film. Postacı Neruda'nın mektuplarını taşıyor, diğer taraftan da aşık olduğu köylü güzeli için de Neruda'dan şiir alıyordu. Bir ara Neruda ile aralarında tartışma geçer.

Şiir kimindir? Şairin mi yoksa onu kullananın mı?

Uzay Gökerman

Marşlarla sorunlu yaşayanlar... (1)



İlk kitabım, "Adalar ve Kıtalar" çıktı.

<ımg height="265" hspace="0" src="http://www.indigodergisi.com/adalar_ve_kitalar_uzay_gokerman_indigo_dergisi.jpg" width="170" border="0">

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..