Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '08

 
Kategori
Blog
 

Martılar özgürdür...

Martılar özgürdür...
 

Resim: candostluk.wordpres.com


Sizi bir dostumla tanıştırmak istiyorum.

Hoş, o sizlere kendisini çoktandır tanıtıyor.
Ben “tanıştırma yazısı yazayım” diye düşünürken o hiperaktif zihnini MB sayfalarına büyük bir hızla dökmeye başladı bile. Bu gün 17. günlüğünü yayınlamış. Hepsi de birbirinden güzel 17 günlük… Ben hala tanıştırma yazısı yazacağım.

Onunla 2000 yılında tanışmıştık. Tanıştık dediysem karşılıklı bir tokalaşma ile değil, yine sanal dünyada tanıştık.

O yıllarda blog henüz icat olunmadığı için tnn.net forum alanlarında çeşitli konularda yazılar yazıyordum. Çok güzel bir okur-yazar gurubu oluşmuştu.

Forumlarımdan birinde yetmişli yılları anlatıyordum. Birkaç forumum daha vardı. Kimisinde ülke sorunlarına çözüm önerileri getirmeye, kimisinde insanları ağaç dikmeye özendirmeye, kimisinde “günlük” başlığıyla sohbet üretmeye çalışıyordum.

Yanlış hatırlamıyorsam 2000 yılının son aylarında, forumda yaz tatilinde yaşadığım bir güzelliği paylaşmak için öykü yazmaya koyuldum. Geç bir saatte yazmaya başlamıştım. Dostlar ertesi sabah keyifle okusunlar diye düşünüyordum, ama ben yazarken onlar okumaya başlamışlardı bile.

Öyküde sıkıntıyla çıkılan bir yolculuğun nasıl da güzelleşiverdiğini anlatmıştım. Tatilimi güzelleştiren bir kütüphane perisiydi.

Didim Akköy Kütüphanesi’ ni anlatmıştım. Akköy Kütüphanesinin öyküsünü bir başka yazımda daha uzun anlatacağım. Ama sizinle tanıştırmak istediğim bu dostumuz ile tanışıklığımız, daha doğrusu sonraları dostluğa dönüşecek olan karşılıklı güvenimiz o öyküyle başladığı için kısaca söz ettim.

Önce 70’ li yıllar dikkatini çekmiş. Bize 70’ li yıllarda adalarda yaşadıklarını anlatmaya başladığında kendisini Akköy Kütüphanesi forumuna da davet etmiştim. O forumda bir çete kurmuştum; Akköy Çetesi…

Dostumuz hemen geldi…

Hem de öyle bir geldi ki, fırtına gibi. Bizler küçük bir gurup insan Akköy Kütüphanesi için neler yapabiliriz diye düşünürken o geldi ve “ben yarın Akköy’ e gideceğim ve bu mucizeyi gözümle göreceğim” demişti.

İnanamamıştım. Ama o bir sonbahar gününde otobüse atladığı gibi gitmişti. Dönüşünde öykü torbasında muhteşem öyküler vardı. Yaşadıklarını, gördüklerini uzun uzun anlattı. Anlatmakla kalmadı, çabalarımıza büyük bir destek verdi. Koliler dolusu kitaplar, araç ve gereçler gitti Akköy’e.

Bizim güzel çetemizin “tetikçisi” olarak çalışmaya başladı. Ben “Akköy için vantilatöre ihtiyaç var” dediğimde vantilatör paketlenip yola çıkmış oluyordu.

İşte o dönemlerde işi büyütmüş ve daha sonra detaylarıyla anlatacağım büyük bir “sanal çete” kurmuştuk. O çalışmalarımızın içinde yol haritamızı çizmemiz gerektiği için sık sık toplanıyorduk. Bazen İstanbul’ da bazen Akköyde…

Bir forumumda “nasıl daha üretken bir toplum yaratabiliriz” konusunu işlerken yine paldır-küldür daldı foruma…

“Madem konu üretkenlik, madem üretken olmamız isteniyor, ben başlıyorum” demişti.

İlk ürettiği tablosunu bana gönderdi. Deniz kabuklarından yapılmış muhteşem bir tabloydu. Hala evimin en güzel köşesinde asıldır. Yaptığı muhteşem eserlerle bir sergi açtı. Ben serginin açılışına gidememiştim ama giden dostlar çok beğenmişlerdi. Sadece dostlar mı? Sergiyi gezenler de çok beğenmiş olmalılar ki tabloların tümü satılmıştı.

Bir forumda herkesi ağaç dikmeye çağırıyordum. Bizim hiperaktif dost durur mu? Okul aile birliğini seferber edip binlerce ağacın dikilmesine vesile olmuştu. Onun aktivitesinden etkilenenler de ağaç dikmeye koşuyorlardı. İstanbul’da Akköy Çetesinin “korsan ağaç dikme eylemleri” başlamıştı.

Ağaç dikecek araziye uzak olanlara “refüjlere dikin, köprü çıkışlarına dikin” talimatı verdiğimizde fidanları kapanlar refüjleri eşelemeye başlamışlardı. Örneğin; birinci köprünün Beşiktaş çıkışına –adedini bilmiyorum- ağaçlar dikilmişti. Eğer hala duruyorlarsa o ağaçlar bizim “korsan ağaç dikme eylemlerimizin” abideleridir. Çete dediğin böyle olurdu, korsan eylem yapacak ama kimsenin ruhu duymayacaktı.

Bütün bu çabalarımızın en ön saflarında sizlerle tanıştırmak istediğim bu dostum vardı. O dostumun rumuzu “martılar özgürdür…”

Daha pek çok eylemde birlikte olduk. Eylemlere gelirken peşinden de pek çok insanı sürükledi. Köyleri bazen ağaçlarla, bazen kitaplarla hep birlikte donattık.

Sadece bizim çetenin eylemlerinde bulunmuyordu. Hayatın her alanı onun için eylem alanıdır.

Bir bakarsınız (beni bir türlü davet etmediği) muhteşem teknesiyle denizlere açılmıştır, bir bakarsınız Roma’ yı yakmaya gitmiştir, bir bakarsınız bir okulda çocuklara tiyatro yaptırıyordur. Her aradığımda bir eylemin içinde dünyayı güzelleştirmeye çalışırken bulurum onu.

Böyle güzelliklerle söz ettiğime bakmayın, çok sık da kavga ederiz. Kavga etmesek bile yanımızda mutlaka birbirimize fırsat bulunca batıracağımız bir iğne bulundururuz. O yüzden yan yana gelince kevgir gibi oluruz.

Uzun zamandır görüşemiyoruz, ama yazışmalarımız-kavgalarımız bir başka alanda sürüyor. O benim MB yazarı olduğumu bilmiyordu. Ben de inatla söylemiyordum, ama bir gün dayanamadım ve kendimi bir arkadaşımıza ihbar ettirdim.

Durur mu? O gün geldi ve benim bir günlüğüme ismini vermeden ama bir de ipucu bırakarak yorum yazdı… Anlamıştım, Kaptan izimi bulmuştu… Telefon ettiğimde gülüyordu…

Benim izimi buldu ama, MB’ da halen yazan, o yıllarda bizim çetenin genç gitaristinin izini hala bulamadı. İşin kötüsü, genç gitaristimiz de onu fark etmedi.

Ben ise “kötü kalpli reis olarak” ikisini de birbirlerine ihbar etmedim. Arasınlar bulsunlar. Bulunca çok şaşıracaklar, şaşıracakları günü sabırsızlıkla bekliyorum.

Bu arada bizim çetenin de yazılarımızı sessizce takip ettiklerini biliyorum. Hatta dayanamayıp bir gün onların da yazar olacaklarını biliyorum.

Sizlere tanıştırmak istediğim Martılar Özgürdür rumuzlu dostumuz hakkında yazacak, anlatacak çok şey var, ama kısa keseceğim.

Dürüstlüğüne, bilgisine, görgüsüne ve kültürüne "kefil olabilecek kadar" saygı duyduğum bu güzel dostu tanıştırmakta geç kaldım.

Derim ki; onun yazılarını takip edin.

İçinde dostluklar, sevgiler, özlemler bulacaksınız.

Onun yazılarında denizi, balıkları, ormanları, güzellikleri bulacaksınız…

Onun yazılarında kendinizi bile bulacaksınız…

Hoş geldin sevgili Kaptan, sefalar getirdin…

Ne iyi ettin de geldin…

Tüm dostlara sevgiyle, saygıyla…

 
Toplam blog
: 90
: 2099
Kayıt tarihi
: 27.05.07
 
 

Yaşayacağım yıllar yaşadıklarımdan daha az... Öyleyse "adam gibi yaşamalı" diye düşünüyorum. Kola..