Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '09

 
Kategori
Anılar
 

Maruri bir sokak...

Maruri bir sokak...
 

Gün asla kaymaz ellerinden, korursun güneşi, toprağı, menekşeleri Uyuduğunda zarif gölgenle..


Bir haberde; gittikçe yalnızlaşan insanların, birkaç saat konuşmak için arkadaş kiraladıklarını okumuştum….

Sanal arkadaşlıklar, sanal aşklar insana yetmiyordu artık…

Hele birde “save”lemeyi unutunmu; ortada ne arkadaşlık kalıyordu ne de aşk:)…

..

Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
Toprağı rüzgârı denizi göğü
O her zaman bir insanla anlamlı
Tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı
Unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların
Ve ucuz korkuların kör kuyularına
Daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz(1)

..

Yolculuklar, molalar, konaklanan yerler insanın en çıplak halini koyuyor ortaya…

İnsanlar korkmadan gözlüyor insanları ve bitiminde de kendini….

(Gerçi kendine dışardan bakmayı herkes başarabiliyor mu ? ? ? Bu bir muamma…)

Ve konuşuyorlar ha bire…

Konuştukları şeyler hep ordan burdanmış gibi görünse de aslında kendi hayatlarını başkalarının hayatlarıymış gibi sunuyorlar karşıdakine.

Bizim bir arkadaş vardı ; on yıllık evli, ama …. diye devam ediyor ve ortaya döküyor bütün çıplaklığıyla kendini…

Birde anlattığı kişiyle bir güzel analizini yapıyor hayatının, kendini kanarta kanarta….

..

Maruri bir sokak

Karşı karşıya değildi evler, sevmezlerdi birbirlerini,
yine de yan yanaydılar.
duvar duvara, fakat
pencereleri
bakmazdı sokağa, konuşmazdı,
öyle sessizdiler.(2)

..

İnsanlar da tıpkı Maruri sokaktaki evler gibi hep yan yana oturuyorlardı.

Ve hep karşıya bakıyorlardı , özenle kaçırıyorlardı gözlerini birbirlerinden….

Bazen yanındaki bir şeyler anlatıyordu uzun uzun ama o duymuyordu …

Çünkü başka yerdeydi o an , başka diyarlarda ….

Ve çoğu zaman konuşmayı sürdürüyordu yanındaki inatla ….

Ama bir süre sonra o da susuyordu…

Ve o da karşıya; belki de kendine bakıyordu….

..

Karşı karşıya oturmayı başaranlardan biriydi Zeyno…

O da ha bire konuşuyordu, ama hep kendinden anlatıyordu açık açık…

Engelinden, insanın engeline bakışından ve de illaki aşktan konuşuyordu…

Aşk gelecek, cümle eksikler bitecek diyen Yunus gibi inanıyordu aşka

Tek dileği aşktı ...

AŞKI YAŞAMAKTI...

Aşmıştı kafasında bütün engelleri, ENGELLERİNE rağmen....

Şaşırdığı ise
engelli olmadıkları halde
kafalarında ve yüreklerinde bir sürü engelle
nasıl yaşıyordu bu insanlar.....

..

Bir kâğıt uçuruyor havalanır gibi ağaçtan
kışın kirli bir yaprak.

Akşam ortalığı tutuşturuyor kaygı içinde
yok oluveren bir ateş boşaltıyor gök.

Kara sis balkonları örtüyor.

Açıyorum kitabımı. Yazıyorum
bir maden ocağının
çukurunda sanıp kendimi
bir ıslak
bırakılmış dehlizde.
Biliyorum kimse yok şimdi
evde sokakta acı kentte.
Bir mahkûmum açık kapısının önünde
açık dünyanın önünde
akşam alacasında şaşkın gamlı bir öğrenciyim
çıkıyorum işte o zaman şehriye çorbasına
iniyorum ardından yatağa ve yarına.(2)

* Nerudaya sevgi ve saygımla...

22/9/2009
haticeatalay

(1) Ş.Erbaş
(2) P.Neruda

 
Toplam blog
: 206
: 1273
Kayıt tarihi
: 24.09.08
 
 

Don Kişot, Matematikçi, Öğretmen, Öğrenci ..