Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '07

 
Kategori
Eğitim
 

Masada iki tabak

Masada iki tabak
 

Sofradan bir tabak daha eksildi. İkinci kızımız da gitti.... O da ablası gibi hayat kavgasını başlatmak üzere Ankara ya uçtu.... İki kızımız var Allah –herkesin evladıyla birlikte-uzun, hayırlı ömürler versin. Bir de damadımız... O da oğlumuz ..... (ikinci damadımızı da onun gibi oğul yerine koyabiliriz ümit ederim) .

Belirli bir yaşın getirdiği hayat tecrübesi ve eğitimciliğimiz, her şeyin büyüklerde biteceği fikrini veriyor bize. Büyükler, gençlere ne kadar sabırlı, hoşgörülü, sevgiyle yaklaşırlarsa gençlerin yansımasıda aynı şekilde oluyor.

Bizler yetişirken, büyüklerimiz kendi yaşadıkları dönemin değer yargılarına göre bizleri yönlendirmek isterlerdi.. Onları suçlamıyorum... O dönemlerde şimdiki gibi iletişim araçları yaygın değildi. Bu nedenle çocuk ve gençlik eğitiminde büyük katkıları olan çeşitli propram ve yayınları izleme olanağı yoktu. (Üstün Dökmen Hocamızın “Küçük Şeyler “ programı örneğin)

Ve toplum, kapalı, gelenekçi bir toplumdu.

Bizim kuşak (doğumu 1950-1960 civarı olanlar) eskinin gelenekçi değerleri ile, modern toplum değerlerini sentezleyerek yaşamaya çalıştık. Dolayısı ile 2 kuşak arasında sıkışan, bocalayan bizler olduk.

Biz babamızın yanında bacak bacak üstüne atsak kaş göz işareti veya yüzdeki memnuniyetsizlik ifadesinden hemen indirirdik bacağımızı. Bizim kızlar televizyon izlerken babalarının yanında rahatça kanepeye uzanıp yatabiliyorlar. Bizler fikrimizi söylerken biraz sesimizi yükseltsek veya hakkımızı savunsak susturulurduk; 18-20 yaşlarında bile... Oysa bugünün gençleri anne babalarına fikirlerini kabul ettirebiliyorlar. Laf aramızda çoğu kez de haklı oluyorlar..

Tabii bu; temeli iyi atılan çocuk-ebeveyn ilişkileri içinde büyüyen gençler için. Eğer toplumun, hangi devirde olursa olsun, olmazsa-olmaz değerlerini küçük yaşlarda vermişseniz o gençten korkmayın. Yanlış yapacaktır mutlaka. Ama en kısa zamanda yanlışı fark edip düzeltebilecek terbiyeye, dünya görüşüne, akla sahip olduğunu kanıtlayacaktır hiç kuşkusuz.

Bizde kızlarımızı kendi ayakları üzerinde durmayı becerebilen, toplumun genel kurallarına saygılı bireyler olarak yetiştirmeye çalıştık.Benim gibi eğitimci olan eşimle birlikte. Ne kadar başarılı olduk, bunu ancak tanıyanlar takdir edecek sanırım.

Ablası da Ankara’da okudu. İngilizce öğretmeni. İkinci kızımızda psikolog olma yolunda...

Ablası gidince, sofraya 3 tabak koyarken, içim burkulurdu ilk zamanlar. Aynı burukluğu tabak sayısı ikiye inince daha bir derinden hissetmeye başladım... Alışacağız buna da. Çaresi yok... Sağolsunlar, sağlıklı olsunlar; tatillerde yine hep beraber oluruz, ne yapalım...

Kız olsun, erkek olsun üniversite eğitimi almaya başlayan herkes, lise bitince “gelin” oluyor. Artık yuvaya misafir olarak geliniyor... Bu işler sırayla.. Bizde bir zamanlar yuvadan uçmuştuk. Bizde anababalarımızı edi-büdü konumunda bırakıp gitmiştik...

Geçen gün televizyonda “Sınav” filmini izledik. ÖSS nin gençleri ne hale getirdiğini, yaşadıkları stresle ömürlerinden neler kaybettiklerini izlerken yana yana bu sistemin bir an önce değişmesi gerektiğini düşündük. Bizimkiler –üniversiteli- olabildiler şükür. Ya olamayanlar? Pek çoğu çalıştığı hak ettiği halde ya heyecandan ya da şanssızlıktan giremedi. Gerçi üniversite mezunlarından oluşan işsizler ordusu yok mu?... Tarım politikası, eğitim politikası reform istiyor... Bunu herkes biliyor da elimizi kolumuzu bağlayanlar yok mu, Allahın gazabı onların üzerine olsun ne diyeyim...

İşte böyle.... Duygusal bir yazı olacak dedim ama hayatın gerçekleri insanı duygusal olmaktan alıkoyuyor bazen...

Selamlarımla..

 
Toplam blog
: 307
: 1382
Kayıt tarihi
: 08.08.07
 
 

Emekli Türkçe öğretmeniyim.Şimdi Marmara Üniversitesi bünyesinde bulunan, Atatürk Eğitim Enstitüsü ..