Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '19

 
Kategori
TV Programları
 

Masterchef’in Sırrı

Masterchef’i başladığından beri izleyenlerdenim. Üç tane tuhaf jüri üyesi, yemek yapan yarışmacılar. Sıradan bir yarışma diye düşünmüştüm ilk izlediğimde. ‘Böyle şeyleri de yarışma diye yapıyorlar ya pes yani’ diye sitem etmiştim. Bir anda tiryakisi oluverdim Masterchef’in. Yapılan yemeklerden, o tuhaf jürinin yorumlarından, değerlendirmelerinden, yarışmacıların rekabetinden keyif almaya başladım.

Stüdyoda çekilen, yarışmacıların alt tarafı yemek yapmaya çalıştıkları bir program niye bu kadar bağlayabilmişti ki beni? Üç tane usta bilmem kaç tane yarışmacı için kendi aralarında yorum yapıyorlardı. Yemeği iyi yapan kazanıyordu. Hata yapan gidiyordu. Zamanla anladım ki burada yarışan sadece yemekler değildi. İzlediğim sadece bir yemek yarışması değildi. Pekala neydi beni bu denli bu programa bağlayan, onca izleyeni aynı noktada buluşturan ekran karşısında tutan.

Masterchef’te neler oluyordu? Anladım ki, hiçbir şey göründüğü gibi değildi bu yarışmada. Jüri üyelerinin hepsini biz çok eskiden tanıyorduk. Sürekli yarışmacıları uyaran, öfkeli, kızan bağıran Mehmet Şef yabancımız değildi. O hepimizin yaşamında olan bizden biriydi. Sertliğinin altında pırlanta gibi yüreği olan büyüklerimiz vardır ya. Aslında bize öfkeleri bizim iyiliğimiz içindir. Bizi korumak içindir.

Mehmet şef oydu işte. Kızarken, öfkelenirken bile sevgisini saklayamayan Mehmet şef. Karşısındaki yarışmacıyı yarışmacıdan çok kardeşi gören onu bir ağabey samimiyetiyle fırçalayan adamdı o. Peki Somer şefe ne demeli. Kızarken bile naif, eleştirirken bile teşekkür eden Somer şef. Başarılı olan her yarışmacıda neredeyse yarışmacıdan çok sevinen Somer şef. Tabii bir de bize hiç de yabancı olmayan bir yabancı vardı jüride. Danilo şef. Yarışmacılar başarılı olsun diye çırpınan, iyi bilmediği Türkçesinin yetersiz olduğu anda devreye yüreğini koyan Danilo şef.

Kısacası Masterchef’te anladıkki yemek yapmak sadece yemek yapmak değildi. Yemek yapmak hayatın ta kendisiydi. Yarışmacılar yemeğe sadece domates, biber, tuz değil umutlarını da katıyorlardı. Jüri de onlara malzemeye ek olarak en değerli şeylerini tecrübelerini veriyorlardı.

Masterchef bize sadece yemeği değil hayatı da anlatıyordu. Yemeklere hem jürinin hem de yarışmacıların sevgisi karışıyordu. Yarışmanın başarısının sırrı samimiyetteydi. Kazanan yarışmacılar sevinçten, kaybedenler üzüntüden ağlıyorlardı. Ama en önemlisi kazananın da kaybedenin de gözlerinde sevgi vardı. Jüri üyelerinin en zorlandıkları şey gözyaşlarını gizlemekti. Bu yarışma kurgu diyenlere önerim jüri üyelerinin gözlerine iyi baksınlar. Onlardaki samimiyeti gözlerinde göreceklerdir.

Masterchef hayatın ta kendisi. Hayat kadar gerçek, hayat kadar samimi. Jüri üyeleri de yarışmacılar da aynı amaçtalar. Yemeğin olabildiğince tadını çıkarabilmek. Püf noktası ise yemekle birlikte hayatın da tadını ortaya çıkarıyorlar. Sevinciyle, hüznüyle, her şeyiyle. Dikkat ettiniz mi? Rekabetler kucaklaşmalarla bitiyor Masterchef’te. Ülke olarak kucaklaşmaya en çok ihtiyacımız olduğu şu günlerde.  

 

 
Toplam blog
: 179
: 2576
Kayıt tarihi
: 21.01.07
 
 

Barışa ve kardeşliğe inanıyorum. Türkiye'nin yaşadığı tüm sorunların kardeşlikle çözümlenebileceğ..