Mayını çıkaramıyoruz

Türkiye-Suriye sınırında bulunan ve temizlenmesine karar verilen toprağa döşenmiş mayınların "nasıl temizleneceği" sorun haline geldiği görülmektedir.

1959 yılında Suriye ile yapılan karşılıklı anlaşma gereği sınır boyunca “kaçakçılığı önlemek adına” döşenen mayınları Suriye yıllar öncesi temizlemiş, verimli bu toprakları da tarıma açarak ekonomisine büyük katkı sağlamayı başarmıştır.

Türkiye yıllardır “terörle mücadele ve kaçakçılık” gerekçesiyle bu bereketli ve bakir toprakları kullanamamış, mayın döşenen bu alandan da istediği verimi alamamıştır.

“Ver kurtul sat kurtul” politikalarını güden hükümet bu kez de gözünü bu sınır boyundaki “bereketli topraklara” dikmiş, düzenlediği kanun teklifiyle meclis gündemine giderek “mayınların temizlenme işini” ihaleye çıkaracak, ihaleyi alan firmada bu toprakları 49 yıllığına kullanacak imkanları sunma peşindedir.

Mayınların temizlenmesinin yaklaşık 500 milyon TL olduğu söylenmektedir. İşte hükümet bu yasayı hazırlarken cebinden çıkacak bu parayı kurtarmak için yaklaşık iki Kıbrıs büyüklüğünde ki mayınlardan temizlenecek bu bereketli toprakları yabancılara 49 yıllığına vererek “kurtulmayı” düşünmektedir.

Doğaldır ki kimse bu bölgede ki mayınlı arazinin temizlenmesine karşı değildir. Türkiye bu alanda çok da geç kalmıştır. Türkiye doğru olanı yapmalıdır. Ancak bunun yolu buradaki tarıma elverişli arazinin yabancılara verilmesi değildir.

Meclis de on gündür görüşülen tasarıdaki ihale koşulları iktidarla muhalefet arasında sert tartışmalara neden olmuş, CHP bu tasarıyı “ver kurtul yasası” olarak nitelendirmiştir.

MHP ise; Tıpkı CHP gibi bu yasaya şiddetle karşı çıkarak “mayın temizleme işinin TSK’nin işi olduğunu” bu işin TSK tarafından yapılması gerektiğini savunmuştur.

SP de bu tasarıya karşı çıkarak “bu mayınlar hükümetin elinde patlar” diyerek hükümeti uyarmıştır.

MHP tarafından “bu işi TSK yapsın” teklifine ise TSK’den cevap gelmiş, TSK konuyla ilgili yaptığı açıklamada: “Bu büyüklükte ki bir alanın temizlenmesi için elimizde yeterli teçhizat ve teknik eleman bulunmadığından, mayın temizleme işinin bedeli ödenmek kaydıyla ve hizmet alım yöntemiyle yapılması gerekir. Bu alanda da uluslar arası deneyime sahip NATO’ya bağlı İkmal ve Bakım Teşkilatı NAMSA’ YA verilmesi uygun bir hizmet tarzıdır.”

Genel Kurmayın bu açıklamasından da anlaşılacağı gibi mayın temizleme işinin “hizmet alım yöntemiyle”, yani bedeli ödenmek suretiyle NAMSA’ YA verilmesinin “en doğru ve akılcı” bir yöntem olduğunu söylemektedir.

Burada şunu da açıkça ifade etmemiz gerekmektedir. TSK’nin “mevcudu bulunmayan modern mayın temizleme cihazlarının ve uzman personelin bulunmaması” TSK adına üzüntü vericidir.

Dünyanın en güçlü ve modern ordularından olan silahlı kuvvetlerimizin bu tür teçhizat ve kadrolarını “bir an önce” oluşturması da temennimiz olacaktır.

Hükümet halen meclis gündeminde olan “yasa tasarısını” geri çekerek bu konuda “ilk adımı” atmalıdır. TSK’nin önerisi doğrultusunda NATO’ya “hizmet karşılığında” bu iş verilerek yaklaşık 210 bin dönüm arazinin temizlenmesi sağlanmalıdır.

Mayından temizlenen ve çok bereketli olan bu topraklar yöre halkının hizmetine sunularak burada “organik tarım” yapılması en hayırlı yol olacaktır.

İktidar inat eder ve tasarıyı meclisten çekmez, yasalaşırsa bu bereketli topraklara uzun zamandır “göz diken” İsrailli, ya da ABD’li firmalar 49 yıllığına Türkiye’nin bağrına “hançer gibi saplanacak” ve bu hançeri de kimse çıkaramayacaktır.

Temennimiz Suriye Türkiye sınırında ki bu toprakların gerçek sahiplerine mayınlardan arındırılarak teslim edilmesi, yapılacak düzenlemeler ve desteklerle “organik tarım” yapılarak yöre halkına “aş ve iş” imkânı sağlanmasıdır.

Sonsuzluk (Osman Özeker)