Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mayıs...

Mayıs...
 

Bilmem aylara anlamlar yükler misiniz? Sevdiğiniz mevsime, yaşadığınız olay ya da olaylara veya özel günlere denk gelen bazı ayları daha bir sever misiniz?

Ben mayısı severim. Yaz çocuğu olduğum için, yazı çok sevdiğim için ve mayıs yazın müjdecisi olduğu için ve...

Mayıs ayı pazarların renklendiği aydır. Daha kış yeni bitmişken, asma yapraklarının, bezelyenin, enginarın, kışın tüketmek üzere hazırlanması telaşı başlar. Yazı karşılarken kış hazırlığı zor gelse de, kısa sürede tazesini bulmak zor olacağından ve özellikle asma yaprağı ve enginarın ilk elleri güzel olduğundan bir gayret buzlukları doldururuz. Bir de elmanın, portakalın artık yüzüne kimse bakmaz. Sanki kasım ayında paşalar gibi karşılananlar onlar değildi. Ama şimdi mis gibi kokan çilekler, papaz erikleri, bademler var.

Mayıs ayı kiraz ayı aynı zamanda. Çocukluğumda mayıs ayı, bahçenin en güzel çiçekli ağacı olan kiraz ağaçlarının önce çiçeklendiği, sonra yavaş yavaş yeşil leblebiden, kıpkırmızı tatlı iri kirazlara dönüştüğü aydır. Mayıs denince aklıma önce kiraz geliyor. Tırmanıp kulağıma küpe yaparak ağaçtan yediğim mis gibi kirazlar… Bir daha hiç öyle kiraz yemedim mi, yoksa çocuk olduğum için mi o kirazlar çok tatlıydı? Ağaçtan yediğimiz için babam tarım ilacı da atmazdı. Tadı şu an bile ağzımı sulandırdı…

Mayıs ayının bayramları da çok. 1 Mayıs var mesela. Polisin rahatça meydanlarda insan dövebildiği özel bir gün. 1 Mayıs denince de aklıma hep yüzü gözü kapalı polislerin yerde yatan insanlara salladıkları cop geliyor aklıma. Nasıl da acımasızca vururlar öyle. O anda o üniforma içinde bir insanı değil, dövmeye programlanmış bir androidi taşıyor gibi gelir bana. Akşam evlerine gittiklerinde çocuklarını kucaklarına alıp severler mi diye düşünürüm. Acaba insani duyguları taşıyorlar mı diye meraklanırım.

Ya 6 Mayıs hıdrellez… Dileklerin kağıtlara yazılıp gül fidanlarının dibine gömüldüğü, umutların çoğalıp, iyimserliğin coştuğu, ateşler yakılıp üstünden atlanılan bir eğlence. Evi olmayanların ev, bebeği olmayanların bebek, arabası olmayanların araba figürlerini topraklara gömüp umutlu bekleyişlerine başladıkları gün. Dilek gerçekleşirse kuşaktan kuşağa anlatılacak bir efsane…

Sonra 19 Mayıs, Kurtuluş Savaşı başlangıcı ve gençlerin bayramı. Hiçbir gösterisinde eğlenmediğim, hep askeri disiplin içinde kutlanılan lise yıllarımın bayramları. Sıkıcı hem de çok sıkıcıydı. 1980–1983 yılları arasında başka nasıl olabilirdi ki?

Bir 19 Mayıs ‘ta evlendim ayrıca. 22 yaşındaydım ve şimdi düşünüyorum da ne kadar küçüktüm ve ne kadar gençtim. Oysa evlenirken bütün bunların hiç farkında değildim ne yaşayacaklarımın ne hayatın… Şimdi otuzlu yaşlarında hala evlenmemiş olanları ki, her ne kadar evlenmeleri konusunda ikna etmeye çalışsam da, anlayabiliyorum ayrıca.

Her yıl kutlanan Anneler Günü 'nü de unutmamalıyım. Sabahı taze çiçeklerle karşıladığım, öpücüklere boğulduğum gün. Her seferinde "İyi ki anne olmuşum" diye düşündüğüm, mayısın güzel günlerinden biri benim için.

Ardından babamı kaybettiğim 20 Mayıs var. Mayısla ilgili en kötü anım bu. Yok oluş da bu hayatın en acı gerçeği...

Ve muhteşem final, 30 Mayıs… Bir tanecik kuzumun doğum tarihi. Normalde Haziran 7’ de doğacakken, sezaryenle 30 Mayıs’ta alınan oğlumun dünyaya geldiği gün. Mayıs oğlumun büyüdüğünü gördüğüm, hissettiğim, hem sevinç hem de hüzünleri çoğalttığım, ayrıca bunları pek kimselerle paylaşmayıp içe kapandığım ay.

Mayıs benim için hayatın özeti gibi. Doğum, ölüm, evlilik her şey var içinde. Çok seviyorum mayısı, hayatı sevdiğim kadar… Haziran da kızmasın bana, o da fena değil:) En azından doğum günüm var...

 
Toplam blog
: 111
: 5210
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

1997 yılında öğretmenliğe başlamış bir mühendisim. Bir oğlum var. Çocukları ve yaşamı seviyorum. ..