Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '15

 
Kategori
Anılar
 

Maziden kalanlar

Maziden kalanlar
 

Yine uzun bir zaman diliminden sonra yazıyorum sizlere, kendime. Farkettim ki ben her olayımı uzun zaman aralıklarıyla yaşamaktan yanayım. Yavaş bir insanım yani ben. Hızlı yaşa genç öl sözündeki o hızlı olamıyorum hiç bir zaman. Son 3 yılıma kadar genç de olmamışım. Hatırlayabildiğim en eski anılarım 2006 'ya uzanıyor ve geçen 9 senenin 6 senesini gereksiz bir olgunlukla yaşamışım. Şimdiyse gerekli olgunluğumun yanında gençliğimi de yaşıyorum. 

Oturup düşündüm; neden yaşamamışım? Neden kırk yaş olgunluğu oturmuş üzerime. Neden aldatıldığımda 'eminim sadece cinselliktir o da gelir geçer' demişim on sekiz, on dokuz yaşımda bile. Neden kendimi mutsuzluğumun içinde küçük mutluluklar aramaya bırakmışım? Orta yaş krizine girmişim resmen genç yaşımda. 

Şuan ise zihnimin tüm dinginliğiyle, geç olsun güç olmasın ilkesiyle, yeniden başladığım hayatımla, yanıma eskilerden güzel bir kaç dostluğumu ve biricik sevgilimi alarak tertemiz yaşıyorum gençliğimi. 'üff ne kadar çocukça' diye cümleler kurmuyorum. Oturup üç yaşındaki kuzenimin oyuncaklarıyla oynuyorum bazen. Kedilerimle kedi olup evin içinde iki ayak 2 diz sürünebiliyorum. Dolaptaki soğuk su şişesinin içinde azıcık su kaldığında bile onu doldurmayıp, sanki hiç ben yapmamışım gibi davranabiliyorum. Suç da kardeşimin üzerine kalıyor. 

Bunlar tabii ki çok basit örnekleri. Ama özlemişim, kendinden sorumsuz, ev işlerinden sorumsuz, fatura düşünmeden yaşamayı... Yarını nasıl denkleştiricem diye kafa patlatmadan, kendi geçimimi kendim sağlamaya çalışmadan, ayaklarımın üstünde durmaktan yorulduğumda oturup dinlenebilmeyi özlemişim. Güçsz olmayı ve kendimi babamın sıcacık gücüne, annemin rahat ve huzurlu sinesine bırakabilmeyi özlemişim.

Çocukluğuma dönmemin zararları da olmadı değil tabi. Her ne kadar dönülse de vücut yaşı yirmi beş olduğundan kafa kaldırmıyor bazı şeyleri. Çocuk seslerini, senden bağımsız yapılması zorunlu ev işlerini, yalnız karar verdiğin onca seneden sonra her kafadan çıkan ses korosu... Ama alışılmayacak şey değil. 

Anılarım var bir de seneleeeer öncesinden kopup gelen. Normalde kindar olan ben, kötü anılarımı da silmişim. Kalan bir kaç iyi anım vardı, onlar da arada güldürüyor sadece. Farkettim ki ben hep böyle baktım ilişkilerime. Gerek sevgililermle gerek arkadaşlarımla olanlara. Gittiği yere kadar gitti. Ama gün gelip bittiyse de bitti.  Normal hayattaki tüm sabırsızlığım ilişkilerimde sabra dönüşür benim. Ve gayet döneğimdir de sonuna kadar. Bir gün önce küfredip ertesi gün 'ama niye öyle diyorsun' diyebilirim. Daha sonu gelmemiştir çünkü. 

Lise son anılarımı gördüm mesela rüyamda. Akşam bazı isimleri hatırlamaya çalışarak uyumuştum sanırım. O zaman bile gereksiz bir sorumluluk vardı üzerimde. Herkes etütleri asardı ben salak oturur ders çalışırdım. Niye? Öss var diye. 

Tam bugünü gördüm rüyamda. Ama 9 sene öncesini. Hiç forografım olmadığından bilinçaltımın hatırladıklarıyla yetindim. Ne kadar saf bir halim varmış. İnsanların hareketlerinde hiç bir ardniyet aramayan. Saflığı içinde mutlu. Çocukları leylekler getiriyor kafasında. O n ne kadar da doğruymuş benim için. Yaşamam gereken yaşı yaşıyorum diyormuşum. Oysa hiç de on altı yaşında gibi davranmıyormuşum. 

La vita Cafe yi gördüm. Girişte sağdaki koltuk takımını... Barış diye Veteriner Hekim bir arkadaş vardı onu bile gördüm ve imkanı yok dokuz senenin ardından hala daha onu hatırlayablmeme. Ben ki izlediğim her filmi onuncu defa da olsa ilk kez izliyormuşum gibi yaşayan. Ben ki bi insanla nasıl tanıştığımı hatırlamam için ancak hipnoz olması gereken. Ben ki hayatta yediğim kazıkların en büyük getirisi olarak dünü tamamen dünde bırakıp (insanlar da dahil) bugünü ve yarını yaşayan. Adamı sadece iki kez görmüş olabilirim. Ve üçüncüsü rüyamdaydı. Atıyorum sanırım son kalanları da. Öyle düünüyorum yani. 

Hayatımdaki büyük değişikliklerin ardından hep böyle rüyalar görürüm. Bunlarla attığıma inanırım. Beş senelik ilişkimi bitirdiğimde, yediğim içtiğim ayrı gitmeyen ev arkadaşımla evleri ayırdığımızda ve yeni eve çıktığımda, Bursa'daki evi tamamen dağıttımda, burada yeni bir düzen kurmaya çalışıyorken... 

Bunlar bana hiç külfet gelmiyor. Üzmüyor, ağlatmıyor. Aksine mutlu ediyor. Sistemimden attığımı hissedebiliyorum.

Kim bilir belki sonrasında bana kötü davranılmamış olsa -hatırlamıyorum ama sanırım üç sene önceydi- o selama karşılık selam verebilirdim.

Hala Gözde diye bir arkadaşım olabilirdi İstanbul'da. Ama yok ya olamazdı. Karakter olmayınca kaç yaşında olursan ol olmuyor. 

İlkokul arkadaşlarımla hala görüşüyor olabilirdim. Daha fazlasıyla en azından. 

İstediğim kadar yaşımın olgunluğunda kalmaya çalışsam da huylu huyundan vazgeçmiyor sanırım. Tüm yaşlarımı o an olması gerektiği gibi yaşamış olsaydım da şuan olduğum yerde olduğum şekilde olurdum. Yazdıkça farkettim ki hayatımdaki değişkenler benden çok karşı tarafa bağlı olmuş hep. Sanırım genelde karşı tarafımdakiler de yaşından daha çocuk insanlardı. Hala ergenliğini yaşayan bildiğim insanlar var. 

Sonuç olarak, o hiç dönmek istemediğim lanet İstanbul'dayım. Toplasan on tane arkadaşım anca var ve sadece ikisiyle görüşebildim geldiğimden beri. Yetinirim; benim için hiçbir zaman 'neden benim arkadaşım yok' olayı söz konusu olmadı. Sevgiliyle farklı şehirlerde olmanın en en en en zor halini yaşadığımdan şuan için sıkıntılı bir durum değil benim için de onun için de. Sağlığım da yerinde. Daha ne isterim senden koca şehir İStanbul, bir de trafiğin olmasa. 

 

Esenle Kalın.

(foto: Figen Yılmaz Dalyan/Bandırma)

 
Toplam blog
: 58
: 402
Kayıt tarihi
: 06.04.10
 
 

Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mezunuyum. ..