- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Med-cezir
Yazmak zorunda değilsen yazma!
Yazmak zorunda olmasam yazmazdım. Atmazdım kendimi bu dipsiz kuyuya. Harflerle yatıp harflerle kalkmasaydım eğer, hiç girmezdim bu yola. Sevmezdim hiç yazmadıklarımı da yazamayacaklarımı da. Oysa ki ben onlarla varım ve ancak yazarak varolabilecek bir bünyeyim belki de.
Yazmaktan korktum hep. Bir o kadar da yazamamaktan. Okumaktan da okumamaktan da aynı ölçüde… Okuduğun her kitap, içtiğin her satır o ulaşmayı çok istediğin nihai bilgelik sınırından o kadar uzaklaştırıyor ki seni, yol amacın oluyor, ulaşmak ise hayalin...
Okuduğum kitaplar yazmaya itiyor beni. Okuduğum düşüncelerin etkisinde kalmaktan korkarak yazamıyorum. Bunu ben düşünmeli, ben yazmalıydım diye hayıflanırken içten içe, elim kendiliğinden kayıyor satırların içine, girdapların ortasına sürükleniyorum. Ben değilim yazan. Yazıdır artık kendisini yazdıran. Aceleci, pür telaş, otomatikleşmişcesine akıyor varmak istediği durağa, durmak istemediğini görmezden gelircesine.
Bir yazı kendini yazdırmıyorsa eğer yazılmaya da okunmaya da değmiyordur zaten. Bir geceyarısı uykundan fırlayıp kaleme sarılmıyorsan ve bir sınav kağıdını bile ilhamla doldurup taşırmıyorsan yazma. Uzak dur tutkulardan da aşırı uçlardan da.
Sakin limanlara demir at. Ölü denizlerde yüz. Tatlı sularda yıka ruhunu. Tuzlu su acıtır gözlerini. Fırtınalar sürükler o düzenli atmaya alışkın ritmini bir karmaşanın ortasına. Kelimelerle dolu ceplerine daldırma ellerini sakın. Harfler ısırır seni, acıtır canını. Ancak şevkle dolu bir kalem kutsayabilir onları. Aşkla ve tutkuyla…
‘’Dem bu dem…Dem bu dem…’’ diye sayıklarken bilirsin ki bu med-cezirdir. Ruhunun suları karanlıkta mı geri çekilir aydınlıkta mı bilemezken şiddetli bir migren ağrısına yenik düşer, bırakırsın kağıdı kalemi.
Şemsiyeler ve yağmurlar… Günlük güneşlik kasvetler ve uzak yollar… Hiç susmayan o müzik… Sesler ve yollar… Tatlar ve renkler… Huzur ve karmaşa… Siyah ve beyaz kadar iç içe ve birbirinden bir o kadar uzak hayatımdaki her şey. Sessiz sedasız ve her şey o kadar yerli yerinde ki…Bu kadar düzenliyken hayat, kaos içinde yaşayabilmeyi özlemek ve nefes almak sonsuzluğu içine çekercesine…
Med-cezir vaktidir artık. Sularım çekiliyor. Sularım geri gelene dek çekiliyorum kabuğuma. Orası sıcak ve güvenli ve huzurlu…Dingin ve kıpırtısız, fırtınalı bir deniz…
Ve bu yazı bitmeli artık. Dudaklarımın kıyısında buruk bir gülümseme ile vedalaşmalıyım ilhamımla. Belki derinlerden gelen birkaç melodi somut notalar gibi asılı kalmalı havada. Düşmanca, kindar bakışlar pembe dostluk gemilerine çarparken savaş bitmeli ve durulmalı sular. Med cezir bir daimi andan ibarettir elbet. Bir demdir daimi anı ömrümüzün ve demdir bu dem! Dem bu dem…