- Kategori
- Deneme
Melek gibi insanlar…. bir gül…
Şu zarar dükkanımın adresi olan nefsime sorarım!...
Sarf edildiklerinde, muhatabı olan insanları en azından üzen, kıran veya bunalıma sokabilen kelimeleri; kelime dağarcığında bulundurur musun? Şayet bulunduracak olursan bunun sebebi; “Çeşit olsun, kullanmasak ta yanımızda bulunsun…” düşüncesi gibi bir şeyden dolayı olabilir mi?
Veya yazı arşivinde, kötü anlamlı, itham, iftira, hakaret, suçlama, haksız, hukuksuz, delilsiz tenkit gibi anlamları içeren cümleleri ve deyimleri de bulundurduğun olabilir mi?
Bunları da en basit ve en zararsız ihtimalle, yine zihinde, kelime dağarcığında tutulan kelimeler gibi, çeşit olsun, kullanmasak ta yanımızda bulunsun…Ara sıra bakar, eğleniriz, güleriz…” düşüncesi gibi bir şeylerden dolayı tutuyor olabilir misin? Olur mu ki gerçekten böyle bir şey?
Muhterem okuyucularım, biz şimdi bu zihinde, dağarcıkta tutulan kötü kelimeler ile arşivde tutulan kötü deyimler ve cümlelerin kullanıldığı durumları ele almayalım da, onu sizlerle varsayımlar boyutunda düşünüp, ele alarak, onların kullanılmazdan önce ki, “ gün gelir kullanabiliriz!...” gibi bir mantıkla saklanmalarını, bulundurulmalarını irdeleyelim.
Aslında biriktirilen her şey bir anlamda sermayedir. Yalnız dikkat! Meşru yoldan temin edilen sermayeler var, gayrı meşru yoldan temin edilen sermayeler var…
İnsanın biriktirdiği kelimeler, deyimler, cümleler, ister şuurlu, ister şuursuz biriktiriliyor olsunlar… Eğer onlar; el de, cep de, yazı arşivinde veya akıl sandığında v.s. bekletiliyor, tutuluyorlarsa, bunların da her biri, insana birer sermaye olurlar.
Nasıl ki, içinde ki mineraller, sertlik ve yumuşaklık veren maddeleri veya kaynak yerinin özellikleri nedeniyle, içmekte olduğumuz hangi suya alışırsak, ihtiyaç halinde, bir başka içilmesi gereken su, bize bir süre için hoş gelmeyebilir… Hoş gelebilmesi ve onu benimseyebilmemiz için, beğenmesek de, lezzeti hoşumuza gitmiyor olsa da, ona bir süre sabrederek, alışıncaya kadar içmemiz gerekir… İşte sermayelerde de öylesine bir tat, öylesine bir lezzet alışkanlığı vardır. İşin başında esasen hiç de beğenmediğimiz sermayeler...Sermaye cinslerinden olan, tümüyle bühtanlıktan başka bir şeye yaramayacak olan, kötü, çirkin, kalp kıran, gönül yıkan, darıltan, insanı günaha sokan özellikleri bulunan sözleri, cümleleri sermaye olarak biriktirirsek, onları cebimizde, arşivimizde veya aklımızda saklarsak, o sermayeler de önce elimizi, sonra dilimizi, gözümüzü, kulağımızı alıştırlar. Kullanılmaya devam edilirlerse, daha sonra ki aşamalar da midemiz de alışır, aklımız da alışır. Hiç akıl süzgecinden geçirmeden, hesapsızca kullanılmaya yine de devam edilirlerse, en sonunda ona ruhumuz da alışır. Artık bu alışkanlık nerde ise, insanın hayatının değişmez bir parçası haline gelir. İyi, güzel ve yararlı olanın, o ferahlık ve hoşluk veren güzel tadı ise, unutulur gider.
Kendimize sormamız lazım… Midemizi, ruhumuzu neye alıştırmak, ısındırmak istiyoruz? İyiye, güzele mi? Çirkine kötüye mi?
Kelimeler, deyimler, cümleler cinsinden olan kötü sermayeler niçin biriktirilir ki? Bu tür sermayelerle şiir mi yazacağız? Güzel güzel sohbetler mi yapacağız? Kitaplar mı yazacağız? Yoksa gönüller mi alacak, kalpler mi fethedeceğiz?
Bunları yapmayacaksak… Yapamayacak olduğumuza göre, onları sokakta ki insanlara mı kullanacağız? Arkadaşlarımıza karşı mı?.. Eşimize, çocuklarımıza, kardeşlerimize, annelerimize, babalarımıza, akrabalarımıza karşı mı kullanacağız? Veya nişanlı olduklarımıza mı, veya sevdiğimiz bir insana karşı mı kullanacağız?
İnsan sevdiğine, seveceklerine, arkadaşlarına, akrabalarına karşı kötü bir sermayeyi onlara karşı bir gün kullanabilirim diye biriktirebilir mi? Veya yedekte tutar mı?
Daha baştan böyle bir şey yapılırsa, böyle kötü bir sermaye biriktirilirse, Kovulmuş ve Lanetlenmiş Şeytan, biz de kendine yoldaş olacak, taraftar olacak bir yön olduğu ümidini taşıyarak, sürekli yanımız da, yakınımız da pusuda beklemez mi?
Oysa çirkin sermayelerin ve çirkinliklerin gözcüsü, ümitlisi Kovulmuş ve Lanetlenmiş Şeytan veya onun taraftarları olan kötü insanlar olurken, iyiliklerin ve güzelliklerin gözcüsü, ümitlisi Melekler (as) ve Allah (c.c.) dostu insanlar olur.
Nasıl ki, sevdiğimiz veya yoldaş, arkadaş olacağımız insanları bir gün gelir vururuz diye içi zehirli mermi dolu bir silahı belimizde taşıyamazsak, aynı öylesi gibi; onlara karşı gün gelir kullanırım diye de, kötü sözleri, deyim ve cümleleri biriktiremeyiz, bekletemeyiz. Yanımız da taşıyamayız. Taşırsak, bize daha çok şeytan ve taraftarları yakın olur. Onları bir an önce kullanmamız için, bize olmadık vesveseler verir. Yanıltıcı tuzaklar kurar. Kalbimizi bozar. Duygularımızı ve fikirlerimizi kirletir. Maazallah, bizi Allah’tan (c.c.) uzaklaştırır.
O kötü şeyleri yanımızda taşımazsak, bu sefer, Allah Teâlâ’nın sevgili kulları olan Melekler (as) ve melek gibi insanlar bize daha yakın, dost ve yoldaş olurlar. Çünkü, onları yanında taşıyan birisi olmazsak, bu yaptığımızla kendimizi iyi ve güzel olan dosdoğru bir istikamete yönelttiğimiz anlamına gelir. Allah Teâlâ’ya ve Meleklerine (A.S.) yakın olmak, Rahmani ilham pınarlarından beslenmek ve Allah dostları ile birlikte olmak arzusunda ve niyetinde olduğumuz anlamına gelir.
Haydin öyle ise…Ne dersiniz? Eğer varsa; o bizleri kesinlikle dünya ve ahret zararına götürecek olan, dağarcıklarımız da ki ve arşivlerimiz de ki, tüm kötü-çirkin ve zararlı olan kelimelerimizi, deyimlerimizi ve cümlelerimizi terk etmeye, onları yok etmeye.... Oraları dünya ve ahret mutluluğu yaşatacak olan güzelliklerle doldurmaya… Bunu yapabilirsek, kalplerimiz de kirli duygulardan arınacaktır. Huzur bulacaktır. Vehimler kaybolacak, vesveseler olsa bile bize zarar veremeyecektir.
Ey Sevgili İnsan!… Sana uzatılan bu naçizane yazıyı da sadece bir gül olarak düşün ve onu içine derin derin çekerek bi kokla!... Kokusunun hoş, güzel ve yararlı olması ümidiyle...
Esen kalın
Selam ve duâ ile…
Duran Açıkgöz /23.Nisan. 2012