Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '11

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Memleketin umudu demiryolu!

Memleketin umudu demiryolu!
 

Türkiye'yi kolayca kalkındırabilecek olan demiryolları umudu, hainler tarafından zaptedildi.


1930'lu yıllar... Cumhuriyet daha gençtir, yer yer isyanlar çıksa da hiç yorulmadan Türkiye gelişmektedir. Atatürk, bir ülkenin geleceğini iyi görmüştü. Ben insanları siyasi görüşüme uyuyor diye yüceltmem, ya da siyasi görüşüme zıt diye yerin dibine de sokmam. İcraatlarına bakarım. Ama şunu bilmeliyiz ki Atatürk, yeni yeni farkettiğimiz bir şeyi o zamanlar farketmişti. Farkettiği şey Türkiye'de ulaşım ve ulaşımın önemi idi. Bir ülkenin can damarları yollardır. Bu yollardan ihracat için, ekonomi için nice mallar taşınır, gerektiğinde yolculuklar yapılırdı. Savaş zamanında da askerler, toplar bu yollardan yürürdü. I. Dünya Savaşı ortamını gören Atatürk, ulaşımın askeri açıdan da ne kadar önemli olduğunun bilincindeydi. Eline fırsat geçmiş, yıpranmış ta olsa umutlu bir halkı olan güzel vatanın lideri olmuştu... 

Yenilikler, modernleşmeler birbirini takip etti. Sıra geldi ekonomide canlılığa ve dolayısıyla ulaşıma. Bir ülkedeki ulaşım, denizde ya da karada olsun, ne kadar gelişmiş ise o kadar da ekonomik canlılık sağlanır. Memleketin karadaki can damarı da demiryolları olacaktı. Demiryolları gerçekten de her bakımdan avantajlı. Trafik sıkıntısı olası kazalar haricinde yoktur, lokomotifler çeker o dev vagonları ve hızlı hızlı ulaşım sağlanır. Zaten o devirde de karada başka bir ulaşım seçeneği yoktu. Atatürk'ün vefatına kadar 3.000 kadar demiryolu döşenmişti ki bu oldukça iyi bir sayıdır. Osmanlı Devleti, 65 yıl içinde bütün o büyük topraklarda 8.500 km demiryolu döşemişti, yine de o zamanın teknolojisi ile fark göz önüne alınırsa Türkler geçmişte demiryolunun ne kadar önemli ve zekice olduğunu biliyordu. Zaten Sultan Abdülaziz'in meşhur lafını hepimiz biliriz. 

Vatanın her bucağına demiryolları döşeniyor, ulaşım gelişiyor, halk uzak kentlere kolayca ulaşabiliyordu. Ayrıca ekonomi de canlanıyordu. Yine de yıllarca süren savaşın etkisi hala devam ediyordu. Fakat demiryolları (Deniz ulaşımını başka bir blogumda anlatacağım), ülkenin en önemli umutlarındandı. İşletimi kolaydı, oldukça verimliydi. 

1950'li yıllar... ABD ile giderek yakınlaşan, ardından NATO'ya giren Türkiye, birden bire demiryolu çalışmalarını azami seviyede azalttı. Bu devir, Demokrat Parti'nin salt yönetimine rastlamaktadır. Artık NATO üyesi olan Türkiye'ye Marshall Yardımları yapılmıştır. İlginçtir, demiryolu çalışmalarını yok denecek seviyeye düşüren hükümet, karayolu çalışmalarını oldukça arttırdı. Karayolu iyidir, ama demiryolunu elinin tersiyle kenara itmek neden? Karayolların birçok dezavantajı vardır. Gereken asfalt, petrol sayesinde üretilir. En önemli olanı ise karayollarında ilerleyecek olan araçar da benzin / mazot kullanmaktadır. Böylece Türkiye'nin petrol ihtiyacı inanılmayacak seviyede arttı. Türkiye yoksa bir ithalata mı itilmek istendi? Eğerki demiryolları çalışmalarına hız verilseydi (Buna şehir içi hatların da dahil olduğunu unutmayınız), petrol ihtiyacı çok artmayacak, raylar için gereken metaller zaten memleketin sınırları içindeki madenlerden karşılanacak, trenin istediği kömür de yine memleketteki madenlerce karşılanacaktı. Kısacası, Türkiye bu sayede demiryolları bakımından çok gelişecek ve ithalata pek te ihtiyaç duymayacaktı. Ama Demokrat Parti bunu değil de karayollarını istedi. Dahası da var, kendi kamyonunu, otomobilini üretemeyen Türkiye, bu araçları da ithalat yolu ile almaya başladı. İthalat tavan yapmıştır. Halbuki demiryolları için gereken vagonlar, lokomotifler ülkede bulunan birkaç fabrikada rahatça üretilmekteydi. Demokrat Parti en zor ve en zararlısını seçti... 

Karayolu da elbette bir ihtiyaçtı ama demryollarına zamanında ağırlık verilseydi birçok nakliye işleri, toplu taşıma işleri kolayca halledilecekti. Geçen seneden bir istatistik hatırlıyorum, paylaşmak isterim: 1.000 kadar insanın 1saatte karayolunda yol alması için 12 şerit gerekirken, demiryolunda bunun için orta uzunlukta iki tren yeterlidir. Dahası da var; karayolunda trafik sıkışıklığı olabilecekken, demiryolunda bu imkansızdır... 

Düşünsenize, bütün memleket demirağlarla kaplı olacaktı, insanlar Fransa'da, Almanya'da, İngiltere'de, Rusya'da olduğu gibi kolayca ve çok ucuza bir yerlere ulaşabilecekti. En güzeli ise demiryolu için gereken her şeyin memlekette üretilebileceği idi. Ama petrol canavarı olan karayolları işletmeciliği seçildi, sonuç ortada. Artık insanlar akar yakıt alamaz duruma geldi, Türkiye kendisine hissettirilmeden dışa bağımlı hale getirildi!  

O lokomotif fabrikaları, hepsi de Osmanlı devrinden hazırdı. Hazır olan bir şeyi kullanmayıp, kendi paramızla kendimizi köle haline getirdik. Aslında demiryollarının niçin böyle kenara itildiğini de tahmin edebiliyorsunuzdur. 1950'li yıllarda gelişen muhafazakarlık, demiryolu işinin komünist işi olduğunu söylemiş ve masum halk ta buna inanmıştı. Halbuki bunu diyenler, petrol satıcısı ülkeleri zengin etmek isteyen hainlerden başka bir şey değillerdi... 

Geç kalındı mı? Hem de çok. Artık iş işten geçti, tuhaftır ki ülkeyi dışa bağımlı hale getirilenler şimdi yüceltilmektedir. Canın sağolsun Türkiye'm... Saygı ve sevgilerimle... 

 

 
Toplam blog
: 9
: 1712
Kayıt tarihi
: 03.09.11
 
 

Tarih alanında üniversitede öğretim üyesiyim, siyaset - tarih ve sanat dallarına ilgim vardır. Her ş..