Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '06

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Menstrüasyon periyodu

Menstrüasyon periyodu
 

İnsanlığın gelişmişlik ölçüsünü belirlerken neyi baz alıyoruz? Teknolojik gelişmeleri mi? Yani uçan arabalarımız olduğunda, bir yerden bir yere ışınlanabildiğimizde mesela, gelişmiş ve uygar bir medeniyet mi olmuş olacağız insanlık ailesi olarak? Uygarlığın ölçüsü bu mu yani?

Kendi bedeninden utanan, kendi bedenine yabancı, biyolojik tepkilerini ayıp sayan bir toplum, ne kadar gelişmiş sayılabilir ki?

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün 6 profesör ve 1 doktordan oluşan Yüksek Sağlık Kurulu’nun hazırladığı ve 1 yıldan bu yana uygulanan, "Sporcu Sağlık Belgesi" formunda yer alan adet dönemleri ile ilgili kimi sorular vardı. Gelişmiş ülkelerdeki örnekler ve uluslararası normlar dikkate alınarak hazırlanan bu formda, spor müsabakaları öncesinde kadın sporculara yönelik adet dönemiyle ilgili soruların yer alması, birilerini rahatsız etmiş. Çorumlu bir antrenör itiraz dilekçesi vererek “Bayan sporcuların özel günleri ile ilgili sorular aile mahremiyetini ilgilendirmekte ve cevaplanması istenmektedir. Bu durum, öğrencilerimizde, ailelerinde tepkiyle karşılanmakta, çocukların cevapları yazmaları durumunda, çevreden farklı tepki ve durumla karşılaşacağı düşünülmektedir.” diyor. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü de itirazı dikkate alarak bu formu iptal ettiriyor. Oysa kadın sporcuların adet dönemlerinin özellikle bazı branşlarda çok önemli olduğunu vurguluyor Yüksek Sağlık Kurulu üyeleri.

Çok merak ediyorum, kendi bedeninin doğal tepkilerinden bu kadar utanan başka bir canlı var mıdır? Kadınların doğal bir şekilde yaşadıkları ve hayatlarının bir parçası olduğu bu periyodu yok saymaya çalışmanın mantığı ne? Bundan bu kadar utanılması gerektiğini kim anlatıyor bu çocuklara?

Dünyayı anlamanın ilk yolu, önce insanın kendisini tanıması ve anlamasıdır. Önce kendi bedenini, kendi duygularını, kendi düşüncelerini tanıması gerekiyor insanın. Oysa biz, daha bebeklik aşamasında bastırıyoruz bu kendini tanıma sürecini. Kimi organlarımız yasaklanıyor ellerimize. Kimliğimizi, köklerimizi öğrenmek istiyoruz daha sonra. “Nereden geldiğimizi, nasıl ‘olduğumuzu' “ öğrenmek istiyoruz. Bu da ayıplar listesine yazılıyor derhal.

Sanıyorum bu kendi bedeninden utanma, ayıp sayma, yokmuş gibi davranma hadisesi, tüm Ortadoğu toplumları için geçerli. Yani sanki gerçekten de “kadınlar arasında” bir gizmiş gibi, yani sanki erkeklerin bundan hiç haberi yokmuş gibi bir yaşama biçimi oluşturmanın kime ne getirisi olabilir? Bu çocuklara bu konuların ulu orta konuşulmasını ayıp bir şey gibi göstererek nereye varmaya çalışıyoruz?

Daha da kötüsü, kadınların kendilerini bir günahkar, Tanrı tarafından cezalandırılmış varlıklar olarak görmelerine neden olduk erkek egemen dünyanın kurallarıyla.

Çorumlu antrenörün “mahremiyet” olarak tanımladığı bu sürecin hiç de ayıp bir şey olmadığını anlatması, bunda utanılacak bir şey olmadığını söylemesi gerekirken muktedirler, kadınların kendi gövdelerinden utanmaları gerektiğini onaylıyor adeta.

İşte bu yüzden kadınlar eczaneden ped alacakları zaman, eğer o an içerde “yabancı” bir erkek varsa utana sıkıla fısıldıyorlar tezgahtarın kulağına. Evde bu yüzden köşe bucak saklanıyor poşetler. Ve aynı evi, aynı sınıfı, aynı ofisi paylaştığımız kadınların niçin o gün çok agresif olduğunu unutuyoruz bu yüzden.

Bütün ahlak kurallarımız garip bir biçimde kadınların bedenleri üzerine kurulu. Etlerinin ne kadarlık bir bölümünün gösterileceği, yolda yürürken nelerin yenilip yenilemeyeceği, hangi durumda hangi oktavda kahkaha atılıp atılamayacağı gibi tüm "ahlaki" kurallar, kadınların bedenleri üzerine kurulu.

İşte biz kadınların bedenleri üstüne kurdukça tüm ahlak değerlerimizi, kadınların her ay boyunca yaşadıkları adet sancılarını yok saydıkça, bunun “mahremiyet” olduğu şeklinde hükümler getirdikçe ve bunun konuşulmasını dahi ayıp saydıkça, onlar da kendi aralarında anlaşabilecekleri bir dil geliştirdi. Bizlerin asla giremeyeceği bir yaşam alanı oluşturdular kendilerine bu dil sayesinde. Ülkenin bölünmez bütünlüğü için dil birliğinin gerektiğini söyleyen efendiler, aynı topraklar üzerinde şifreli bir dil olduğunu göremediler ne yazık ki. Ve biz bu yüzden bölündük.

Dilini bilmediğimiz bir grubun duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışıyoruz yorucu bir gayretle. Sormamak lazım o zaman “Bu kadınlar neden bu kadar anlaşılmaz?” diye.

 
Toplam blog
: 70
: 1618
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

Milliyet Blog'un ilk yazarlarındanım. Uzun yıllar gazetecilik yaptım, sonra bir sabah uyandım ki ..