Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '12

 
Kategori
Öykü
 

Mesaj

Yağmur birden başlamıştı ve şiddetli bir şekilde yağıyordu. Kısa sürede yerde hızlı bir akıntı oluşmuştu. Bu havada dışarıda kalan insan, sırılsıklam olan kıyafetlerinin ağırlığını hissederdi. Sanayi bölgesinin arkasındaki arazi de çamura bürünmüştü. İki ev arkadaşı Kemal'le Berk, piknik yaptıkları yerden kalkıp otoyola çıktılar. Kiracı olarak oturdukları eve taktırdıkları çelik kapının taksidini ödemek için sanayiye gelmişler, sonrasında da çayıra serilmişlerdi. Sağanak bastırınca şehir merkezine dönmek için araba beklemeye başladılar.

Fakat ne otobüs ne de dolmuş geliyordu. Belli bir yere kadar taksiyle gitmeye karar verdiler, ama önlerinden geçen tek taksi de doluydu ve onları almadı. Otostop yapmaya başladılar. Kendi aralarında, klasik ''bacak açıp otostop yapma'' esprisi tekrarlandı. Yağmurun altında bir on dakika daha beklediler. Önlerinden geçen araçlar onları almıyordu. En sonunda Berk, yolun kenarından giden siyah bir minibüsün arkasına asıldı ve Kemal'e de gelmesini söyledi. Kemal zor da olsa arabaya yetişti.

Araç aniden durdu. Arka kapı açıldı ve birkaç adam onları içeriye aldı. Minibüs yola devam ederken içeride kısa süreli bir arbede yaşandı. Adamlar onlara, kim olduklarını ve neden minibüsün arkasına asıldıklarını sordular. İki arkadaş kendilerini savunmaya çalışırken adamlar onların fotoğrafını çektiler. Neden bu aracı seçtiklerini sordular. Ortada bir şeylerin döndüğü belliydi. Bu esnada araba yine durdu. Adamlardan biri aşağı inip yol kenarındaki dilek ağacına doğru yöneldi. Rengârenk dallar arasından beyaz bir kağıt parçasını çekti, okudu ve omzunda asılı olan çantaya attı. Onu camdan izleyen Berk gülecekti ki, bundan vazgeçti. Adamlar onlardan inmelerini istedi. İkili ise, kendilerini durağa kadar bırakmalarını rica etti, mazot parasını karşılayacaklarını söylediler ama kararlı bir şekilde reddedildiler. İnerlerken çevresine bakınmakta olan Kemal, ''Siz kargocu musunuz?'' diye sordu.

Adamlardan biri cevap vermek üzereyken dikkati Kemal'in giydiği mesaj kaygılı, üzerinde fuck'lı muck'lı yazılar olan tişörte kaydı. Dikkatini yeniden toplayan adam, "Biz, elçiyiz. İstenen mesajı, istenen yere, istenen şekilde iletiriz.'' diye cevap verdi.

Berk'in gene güleceği tuttu, ama temkini elden bırakmadı. Aracın içi etrafa yayılmış olan koliler, kutular ve zarflarla doluydu. Adamların meşgul oldukları çabuk hareket etmelerinden ve kendi aralarında kesik kesik konuşmalarından belliydi. "Hangi firma?" diye sordu Berk.

Az önce konuşan adam, "İsmimizi duymamışsınızdır. Biz özel çalışırız.'' dedi.

"O zaman bundan niye bize bahsediyorsunuz?" diye sordu Kemal.

Adam, ifadesiz bir yüzle bakarak, "Sorunuza cevap verdim." diye karşılık verdi. Berk onlara, Neşet Ertaş'a selam ve saygılarını iletip iletemeyeceklerini sordu. ''Öyle bir hizmetimiz yok," dedi adam. Adamlardan biri "Zaman yok, devam edin." diye seslendi. Araba yeniden yola koyuldu. Kemal ve Berk şimdilik yolda kalmadıkları için rahatlamışlardı. Adamlardan biri Berk'e "Hizmet Sözleşmesi'ni okuyun." dedi.

İkili şaşkınlıkla kendilerine uzatılan kitapçığa baktılar. Kemal kitapçığı alıp göz atmaya başladı. Ve sonra, ''Bir mesaj göndermek istiyorum.'' dedi. Berk dönüp ona baktı. Kemal bir kağıda alıcının adını ve bazı bilgiler yazdı. Cüzdanından bir resim çıkarıp adamlara verdi. Alıcının Hollanda'da, muhtemelen Amsterdam'da olduğunu söyledi. Daha fazlasını bilmiyordu. Onu bulabileceklerini söylediler. Kemal mesajını sözlü olarak ileteceğini söyledi, kayıt cihazı istemedi. O konuşurken adamlardan biri sözlerini not aldı.

"Burada her şey çok değişti. Çok geç olmadan bir kere gel. Biz senin aileniz. Gelmezsen bir daha bizi göremezsin." diyerek mesajını elçilere bildirdi Kemal. Ona, "Talebinizi araştıracağız. Uygun görülürse istediğiniz şekilde ileteceğiz." dediler.

"Peki ücret ne olacak?"

"Merak etmeyin. Biz amme hizmeti yapıyoruz.''

İkisi de adamın ne demek istediğini anlamışlardı, yine de bir süre ''amme" kelimesinin anlamını düşündüler. Minibüs durdu. Onları buraya kadar götürebileceklerini söylediler. İki adam da onlarla birlikte aşağı indi. Yağmur hafiflemişti. Burada otobüs de bulabilirlerdi. Otoyol kenarında beklemeye başladılar. Elindeki dürbünle yolu gözetleyen adam "Geldiler." dedi.

Diğer adam saatine baktı. Bu sırada onlara doğru yaklaşan bir grup motosikletli göründü. Gruba kenara çekmelerini işaret ettiler. Adamlardan biri elindeki kutuyu gruptan birine iletti. Motosikletler yeniden yola çıkıp gözden kayboldu. Kutuyu veren adam elindeki kağıda bir çizik attı. İki kafadara iyi günler dileyip minibüse döndüler. Araba, ileride sola dönüp geldiği yönde uzaklaştı.

Arkasından bakarlarken, "Oğlum bu neydi lan böyle?" dedi Berk. Kemal'e baktı. Buruk gözüküyordu. Dostça omzuna dokundu, "Otobüsten inelim, sana bir iskender ısmarlayayım."

"Sağ ol hacı. İştahım yok."

"Ya sen gel, yemezsen seninkini de ben yerim."

Durağa doğru yürüdüler.

 
Toplam blog
: 9
: 91
Kayıt tarihi
: 08.07.12
 
 

Öğrenciyim. Öyküler yazıyorum. Sinema severim. Ankara'da yaşıyorum. ..