Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '18

 
Kategori
Felsefe
 

Mevlid ve İnsan

Mevlid ve İnsan
 

_________ Mevlid ve Miraç, İnsan’ın aslî iki hakikatidir. _________


İnsan, doğar ve ölür. Bu diye işaret edebildiğimiz her insanın kaçınılmaz yazgısıdır. Bu-bir-insanı, İnsan’dan ne kadar ayrıştırabiliriz? İnsan ve bu-bir-insan arasındaki ilişki nerede ve nasıl kurulur? İdealar ve onların yeryüzündeki gölgesi olan tüm varolanlar arasındaki ilişkinin mahiyeti üzerine Platon Parmenides diyaloğunda hayli uğraşmıştı. Platon’un öğrencisi Aristoteles, hocasını bu konuda sert eleştirmişti. Tüm açmazlarına rağmen tümeller/idealar felsefede uzun yıllar önemini korudu.

Ama modern dünya tümellerin inkarı ile sonuçlandı. İnsan, unutuldu. Varlık, unutuldu. Bu-bir-insan ile bu-bir-varolan hakkında konuşmaya ve düşünmeye ehliyetimiz var, ötesinde anlamlı bir konuşma ve düşünme gerçekleştirilemez: Başlangıcında değilse de belki zamanla bu oldu modern dünyanın mottosu.

***

Bu zihin yapısıyla İnsan’ın yeryüzünde tahakkuku manasına gelen Mevlid artık anlaşılmıyor. Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin doğum hadisesi olarak tikel bir mana çağrıştırıyor zihinlerde. Alemlere rahmet üzere gönderilen Efendimizin rehberlik ve irşadı, aslında İnsan’ın varoluşuna dair tüm belirsizliklere bitiren kolaylıktır. Sisyphos denen biçarenin kurtuluşudur Mevlid. Gündelik rutinde kendini kaybeden İnsan’ın absürd deneyimlerinin manidar kılınmasıdır Mevlid. Hz. Peygamberin alemlere rahmet olması, onun Hz. İnsan olmasındandır.

Esmasının tecellisini murad eden Ulu Tanrı, alemleri ve İnsan’ı yarattı. Şeyh-i Ekber’in deyişiyle, bu tecellide alem bir ayna ise İnsan onun cilâsıdır. Filozoflarda feyezan ile tahakkuk eden alemler ve İnsan, tasavvufta yerini tecelliye, tezahüreye bıraktı. İnsan, tecellinin gayesi olarak vaz edildi. O yüzden İlahî Hitap şöyle buyurdu:.””Levlake levlake lemâ halaktü'l-eflâk” (Sen olmasaydın bu alemleri yaratmazdım).

“şöyle kim demiş-dürür levlâk ana
Anun için hâk-i pây eflâk ana”
(Mevlid-i Şerîf)

İnsan’ın yaratılış gayesi marifettir, Tanrı’yı bilmektir. İnsan, yaratılışta ilk, oluşta sondur. İlk peygamber Muhammed Mustafa (sav), yeryüzüne son peygamber olarak gönderildi. İnsan, oluşta son olduğu için, yaratılışta ne varsa kendisinde cem edilmiştir. Türk düşüncesinde İnsan tanımı bu yüzden “kevn-i câmi”dir. Tekevvünün her bir mertebesinden cem ettiği gerçeklikle İnsan ağırlamıştır. Teellüh ile, tahalluk ile yüklerinden kurtulmalıdır ki Miraç budur.

“her göge kim erdi ol hayru’l-enam
Ol gök ehli kıldılar i’zaz-ı tam”
(Mevlid-i Şerîf)

Mevlid ve Miraç, İnsan’ın asli iki hakikatir. Bu iki asli hakikat, Hz. Peygamber’in zatında tahakkuk etmiştir.

Türk düşüncesinde Mevlid ve Miraç; İnsan’ın “kendisi olması” olarak düşünülen varoluşçu felsefeleri önceleyerek İnsan’ın “ayn”ına ulaşma gayesine işaret eder. İnsan’ın “ayn”ı Tanrıdadır. Hallac-ı Mansur gibi “ayn”ına varanlar “Enel-Hak” diyebilmiştir. Simurg’un uzun yolculuğundan (Miraç) sonra vardığı “ayn”ıdır.

 

 
Toplam blog
: 60
: 348
Kayıt tarihi
: 07.09.16
 
 

SBF-Mülkiye mezunu, TCDD'de Memur. ..