Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '11

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Militan çevrecilik

Militan çevrecilik
 

Militan çevrecilik başladı. Sonunda birileri "TOPRAK VATANDIR" dedi... Ama bizde TIK yok!


Çevrecilik diye adlandırılan, aslında bir tür politik görüştür. Sürdürülebilir hayat tarzını hedefine koymuş bir siyaseti vardır. Ekonomi, sanayi, tarım, üretim, teknoloji ve taşımacılık gibi -pek çok- temel sektörlerde olması gerekenleri kapsayan politikaları savunur. Bütün söylemlerini bilimsel gerçeklere ve pozitif bilimin somut sonuçlarına dayandırır. Başta matematik, olmak üzere fizik, kimya, biyoloji ve tabiat bilimlerinin tümünü kapsayan dev bir İDEOLOJİK arka planı vardır. İDEOLOJİSİ canlı hayatının egemenliğinde İNSAN İKTİDARININ -şimdilik dünyada- sürmesini gözetmektir. 

İşte, çevrecilik uğruna savaşılacak bir ideolojidir! 

Bir “çevreci” olarak bugün içinde bulunduğumuz savaşın tarafları: İnsanlar ve makinelerdir. Makineler daha kendilerini ‘etnik’ anlamda gösteremeseler de teknoloji ve endüstrileşme hareketleri yakın bir gelecekte; mekatronik bir devrimi öngören somut işaretler taşımaktadır. 

Bu gün dahi, mekatronik, birçok iş kolunda ve geniş bir oranda insan gücünün yerini almış durumdadır. Çağımız savaşlarının ana teması olarak süregelen; insan-insana mücadelede fark edilemese de makineler dünyayı sarıyor! Dünyayı bizimle paylaşmaya da niyetleri yok! 

Makineler ile yapılan büyük ölçekli üretim, insanı sarhoş etse de, bizler farkında olmadan zeki, kendi kendine hayatını sürdürebilecek, insanın süreçten çıkması halinde aksamayacak sistemlere üretmeye doğru gidiyoruz. “İnsansız bilmem ne…” Diye tanımlanan projeler bunun işaretleridir. İnsan, her ne kadar makineyi bir araç gibi görüyor olsa da; farkında olmadan kendi celladını yaratıyor! 

Çünkü makineleşme ve aşırı üretim sistemleri; dünyada mevcut kaynakların sınırlarını zorlamaya şimdiden başladı. Bu sınır zorlama meselesi son haddine geldiğinde biyolojik sistem çökecek! Lafa gelince teknoloji-meknoloji diyen insan da son dakikada: Hangi takımda olduğunu anlayacak! Ama iş işten geçmiş olacak! Son insan kendi mezarını bir makineye kazdırıp bu dünyadan gidecek! AYNEN BÖYLE DÜŞÜNÜYORDUM! 

TAA Kİ KERATEA’DA OLANLARI DUYUNCAYA KADAR:
Yunanistan’ın başkenti Atina yakınlarında Keratea adında küçük bir kasaba varmış. Bu kasabada yaşayan 15 bin nüfus kendi halinde hayatlarını sürdürmekteymiş. Bir süre önce Yunanistan Bayındırlık Bakanlığı kasabalarına ÇÖP ARITMA PROJESİ yapmaya karar vermiş. Keratea’lılar ‘proje’nin ne kadar vahim sonuçlar oluşturacağını görmüşler. Kasaba halkı, Belediye Başkanı Kostas Laventis’in çevresinde kenetlenmiş. “Birlikten kuvvet, kuvvetten çözüm doğar!” Demişler!!! 

İlk tepkileri: Protesto gösterisi olmuş! (Bunu biz de yapıyoruz. Yetkililerde ‘tıss’ yok!) Polis göstericileri dağıtınca Keratea halkı kum, taş ve beton parçaları ile kasabalarının girişine barikatlar kurmuş. Polis birkaç gün sonra barikatı yıkmış. Papazı, öğretmeni, öğrencisi, bu direnişe destek vermiş. (Buradan sonrası süper!) Kasabalılar tedarik ettikleri gaz maskeleri ile polisin göz yaşartıcı bombalarından korunmuşlar. Hatta molotof kokteylleri ile “taarruza” bile geçmişler!.. 

Polis destek çağırmış. Olaylar yatışmış. Emniyet güçleri tam “asayiş sağlandı” Derken, bir sabah kasabanın girişindeki yolun üzerinde koskocaman bir çukurla karşılaşmışlar. (Bu çukur, askeri literatürde ‘İtalyan Çukuru’ denilen türden dev bir engel! Orta çağda kalelerin çevresinde, içinde timsahlar dolaşan çukurlar varmış ya! Öyle bir şey.) Trafik günlerce felç olmuş! Kasabanın karayolu ulaşımı kesilmiş. Polis, otoriteyi sağlamak için her girişiminde; gaz maskeli MÜCAHİTLERİN molotof kokteylli direnişi ile karşılaşmış. 

Kasabalarını çöpten kurtarmak için çevrecilikte TEPKİ’Yİ birkaç mertebe yükseltip, işi MİLİTARİZM 'E vardıran Karetea sakinleri; kısa bir süre önce, kasabada oturan polis komiserinin ve polis olan eşinin evine molotoflu saldırı düzenlemişler. Olaylarda bu güne kadar 15’den fazla yaralanan olmuş. Ardı arkası gelmeyen saldırılarda can kaybı olmaması ise MUCİZE olarak nitelendiriliyormuş. 

Bence asıl mucize: 15 bin kişilik bir kasabanın kendi yaşama haklarına karşı yapılan bu çapta bir saldırıya CESARETLE, BİRLİK İÇERİSİNDE ve KARARLILIKLA dur diyebilmesidir. Oysa bizim, 300 bin nüfuslu kasabamızda, yıllarca, birbiri ardına, sanayici kisvesi ile gelen yüzlerce yağmacı, TOPRAĞIMIZI, SUYUMUZU, İNSANIMIZI ve en önemlisi GELECEĞİMİZİ pisletirken; gıkımız çıkmamış! 

Dahası: Bu gün aynı narkozlu (ya da ceset) halimiz devam ediyor. Kılımızı kıpırdatmıyoruz. Ama lafa gelince ÇEVRE-MEVRE İŞLERİNDE BİZDEN HIZLISI YOK!.. 

Çürüme görünür düzeye geldiğine göre: Ya kangren her yerimizi sardı, ya da cesedimizi gömmeyi unuttular! 

Hep sevgi ile kalın. 

Murat SEVGİ 

Haberi:
http://www.ekathimerini.com/4dcgi/_w_articles_wsite1_1_18/02/2011_379339 

 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..