Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '07

 
Kategori
Siyaset
 

Milletin vekili ve deli çocuk

Milletin vekili ve deli çocuk
 

Bir varmış bir yokmuş Masallar diyarında bir ülkenin, HAKYERİ denen bir bölgesinde, yoksul mu yoksul, bahtsız mı bahtsız insanlar yaşarmış. HAKYERİ’NİN ismi, her isteyenin her istediğini kendine hak gördüğü ve bunu rahatlıkla isteyebildiği bir yer olmasından geliyormuş. HAKYERİ’NDE herkesin, hakkı olsun olmasın, layık olsun olmasın, uygun olsun olmasın, her şeyi söylemeye ve istemeye hakkı varmış. Üstelik bundan dolayı kimse tarafından hor görülmez ve eleştirilmezmiş. Böylesine bir ifade etme ve isteme özgürlüğü varmış.

HAKYERİ’NDE ÇOCUKLAR:

HAKYERİ’NDE çocuk çoktur. Burada eskiden çiftçilik ve çobanlık yapan köylü halk, ne kadar çok oğlu varsa işlerini o kadar çabuk bitirir, daha çok davar besleyebilir, daha zengin olurdu. Kız çocuklarını da başlık parasıyla verir servetini arttırırdı. Neylersin ki zaman değişmiş, çiftçilik ve çobanlık azalmış, kızlara başlık parası da verilmez olmuş. Fakat alışkanlıktan olsa gerek babalar atalarından gördükleri gibi çok çocuk yapmaya devam etmektelermiş. HAKYERİN’DE babalar son model otomobillere biner ama çocuklarına doğru dürüst üst baş almazlarmış. Evlerinde gösterişli ziyafetler verir fakat nedense çocuklarını sofraya oturtmazlarmış. Çocuklar kedi yavruları gibi kapı eşiğinde ziyafetten artacak yemek kırıntılarını beklermiş. Bu masal diyarında çocukların tek gelecek umudu iyi bir eğitimmiş. Fakat ne yeterli okul, ne o okullarda yeterli öğretmen bulunurmuş. Okuma fırsatı bulanlar ise ülkenin diğer bölgelerinde kolejlerde okuyan, ek olarak dershanelere giden ve özel ders alan çocuklarla sonu belli bir yarışa sokulur, hevesleri kursaklarında bırakılırmış. Böylece çocuklar gelecek umudu olmayan, sonu belirsiz bir çaresizliğin kucağına terk edilirmiş.

HAKYERİ’NDE GENÇLER:

HAKYERİ’NDE gençler, eğitimde karşılaştıkları fırsat eşitsizliğinden dolayı çoğunlukla işsizdirler. Bu nedenle eleştirel ve hırçındırlar. Genç erkekler zamanlarını kahve köşelerinde harcar veya nadir buldukları ağır işlerde çalışırlarmış. Hepsinin gönlünde ince belli bir yavuklunun sevdası ve gelecek hayalleri vardır. Fakat bu hayallerin gerçekleşmesini engelleyen koşullara ve sorumlularına büyük öfke duymaktadırlar. Genç kızlar ise iş bulma umutlarını, satılamayan kilim tezgahlarında işledikleri sevdalarında düğümlerler. Aşklarını ve umutlarını aktarabildikleri tek ortam kilim motifleridir. HAKYERİ’NDE ifade özgürlüğü olmayan tek kesim genç kızlardır. Zira onlar ailedeki erkeklerin uygun görmediği, sevda dahil, hiçbir şeyi yaşayamaz ve söyleyemezlermiş. Ola ki böyle bir hata yaparlarsa bedelini çok ağır öderler, çünkü onlar erkeklerin namusudur.

HAKYERİ’NDE KADINLAR:

HAKYERİ’NDE kadın olmak adeta yaratıcı tarafından verilmiş bir cezadır. Onlar evin elektrikli süpürgesi, çamaşır makinesi, dikiş makinesi, bulaşık makinesi, kendiliğinden ütü yapabilen ütüsü, marifetli aşçısı, uslu hizmetçisi, kocasının arzularını karşılayan dişisi, çocuklarının merhametli annesidir. İşsizdir ve geliri olmadığı için kocasına bağımlıdır. O saçı uzun aklı kısa eksik etektir. Çocuklarının 0-7 yaş kişiliğinin temellerini o atar, ne var ki eğitimsiz ve özgüveni eksiktir. Böylece çocuklarına ihtiyaçları olan özgüveni nasıl vereceğini bilmez. Çok ister fakat kendinin tanımadığı, kendinde olmayan bir şeyi veremez.

HAKYERİ’NDE MEMURLAR: Buraya diğer bölgelerde hakkını alamayan ve alsın diye gönderilen memurların yanında HAKYERİ’Lİ memurlar da varmış. Büyük çoğunluğu görevi olan işi yapmamak veya geciktirmek için türlü yöntemler geliştirmiştir. Ekseriyetle edinilmesi gereken bilgileri ve eğitimleri ziyadesi ile aldıklarına inanır, üstüne yeni bir şey eklemeye çalışmazlar. Çoğunluğu bir yabancı dil bilmez ama buna ihtiyaç ta duymaz. Çok azı doğru dürüst bir üniversite okumuştur ve daha yukarıda bir eğitim basamağı olduğundan bihaberdir. Boş zamanları çoktur ama söylemde hep çok yoğundurlar, bu yüzden yazmazlar-okumazlar. Hiçbiri yönetimi beğenmez, her fırsatta eleştirir ama asla kendileri bir şey katmazlar. HAKYERİ ya burası, isteyen istediğini söyleme hakkına sahiptir.

HAKYERİ’NDE ESNAFLAR:

HAKYERİ’NİN esnafları veresiyeden muzdariptir. Malını veresiye verir ve parasını bir türlü zamanında alamaz. İstese suçlu olur, müşterisinin yanında yakınlarının da tepkisini alır. Çünkü onun müşterisinin çoğu yakınlarıdır. Malı vermezse rafta kalır ve miyadı geçer. Eski bakkallardaki klasik veresiye satan esnafın resmi HAKYERİ’NE aittir. Zararını kurtarmak için malların fiyatını alabildiğine arttırırlar.

HAKYERİ’NDE KÖYLÜLER:

HAKYERİ’NDE köylüler çalışmayı unutmuştur. Zamanının büyük kısmını televizyon dizileri karşısında geçirir. Tarlası ya boştur ya da verimsiz bir şekilde meşgul edilmiştir. Davarları bakımsızdır ve sahibinden daha verimsizdir.

HAKYERİ’NDE memur, esnaf ve köylülerin başlıca uğraşlarından biri de dört renkli, her renkten üzerinde bir’den onüç’e sayılar bulunan taşları takozlara dizmek ve bozmaktır. Günler, aylar, yıllar geçer aynı faaliyeti bıkmadan, usanmadan tekrarlarlar. Bu güne kadar hiçbir fayda görmedikleri bu faaliyeti tutkuyla tekrarlamaları anlaşılmayan bir muammadır.

Masal diyarında insanlar hayatlarını böylece, sürdürürlermiş. Herkes halinden memnun hiç kimse bu gidişatı değiştirmeye çalışmazmış. Sık sık eleştirseler de bu davranışları sadece eleştirme haklarını kullanma gereğindenmiş.

HAKYERİ’NİN tek farklı kişiliği memleketin Deli Çocuğuymuş. Bu düzen değişmeli, böyle gitmez, diye çevresine anlatmaya çalışır fakat kimse onu takmazmış. Var gücüyle çalışır ve HAKYERİ’NDEKİLERİN tam tersini yapmaya başlar. Bu davranışını görenler ona hemen deli damgasını yapıştırırlar. (Öyle ya, normal dedikleri çoğunluğun yaptığıdır. Aksini yapan azınlıktaysa, anormaldir ve delidir.) Çünkü; Deli Çocuk, televizyona aptal kutusu der ve haber programlarının dışında izlemezmiş, taşları takoza dizip dizip bozmayı sevmezmiş, asla eleştirmez sadece inandığını uygularmış, boş zamanlarında bol bol kitap okur, bilinen filozofların kaynaklarını inceler, başka diller öğrenmeye çalışır, farklı alanlarda birkaç üniversite bitirir ama bu azminden hiçbir şey eksilmezmiş. Büyür ama Deli Çocuk lakabı hiç değişmez.

Deli Çocuk bir gün evinden çıkar HAKYERİ’NİN meydanına doğru ilerler. Bir bakar ki HAKYERİ’NİN bütün sokakları panayır yerine dönmüş, sokaklarda rengarenk afişler, pankartlar, posterler, binaların cephelerine asılmış renkli resimler. Sokaklarda görülmedik bir kalabalık, herkes bayramlıklarını giymiş, yüksek perdeden bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Uzaktan gördüğü manzarayı bayram havası sanır. Meydana doğru yürürken kendi kendine söylenir “bu bayramdan benim neden haberim yok, çok mu uzaklaştım toplumdan acaba…” meydana vardığında konuşulanları seçmeye başlar. Herkes bir taşın üstüne çıkmış, “ben milletin vekiliyim, bana oy verin, ben sizin bütün sorunlarınızı çözeceğim…” diye vaatlerde bulunuyor. Çok ilginç herkes konuşuyor sadece, kimse kimseyi dinlemiyor. Herkes aynı kalabalığa sesleniyor ve gürültüler birbirine karışıp uğultuya dönüşüyor. “Burada sadece konuşanlar var dinleyenler yok, peki bunlar kime konuşuyor” diye hayretle bakıyor ve en yakınındaki taşın üstündeki kişiye yaklaşıp kulak kabartarak ne dediğini anlamaya çalışıyor. Taşın üstünde bağıran, kendisini dinleyecek birini bulduğuna sevinerek, Deli Çocuğa döner, “kardeşim senin sorununu çözecek tek kişi benim, ben milletin vekiliyim, dile benden ne dilersen” diye devam eder..

Deli Çocuk (DÇ) sorar;

Milletin Vekili ne demek?

MİLLETİN VEKİLİ (MV): Milletin vekili demek, milletin sorunlarını çözmek, onlar için iyi olanı hayata geçirmek, ülkenin yönetiminde onları temsil etmek, onların sesi olmaktır.

DÇ: Benim sorunumu çözeceğini söylüyorsun, peki sorunumun ne olduğunu biliyor musun?

MV: Fark etmez sorunun her ne olursa olsun ben çözeceğim, söz veriyorum.

DÇ: Mesela işsizlik sorunumu, eğitim sorunumu, sağlık sorunumu, parasızlık sorunumu, altyapı sorunumu nasıl çözeceğini bana biraz anlatır mısın?

MV: Önce bir milletin vekili olayım, sonrası kolay evlat.

DÇ: İyide burada milletin vekili olduğunu söyleyen ve oy isteyen bir sürü adam var, senin onlardan farkın ne?

MV: Evlat onların hepsi yalan söylüyor, onlara inama, milletin vekili olmayı hak eden tek kişi benim.

DÇ: Milletin vekili olmayı hak etmek için ne yaptın şimdiye kadar?

MV: Ama onlarda bir şey yapmadı, şimdiye kadarkiler de öyle.

DÇ: Fakat sayın milletin vekili, gördüğüm kadarıyla benim dışımda burada herkes oyunu kendisine verecek, haliyle herkesin sadece bir oyu var. Demek ki ben oyumu kime verirsem o milletin vekili olacak. O zaman beni ikna etmen lazım. Mesela milletin sorunlarını çözmek için ne tür projelerin var, ve onlar uygulanabilir derecede gerçekçi mi?

MV:Bak evlat senin için deli diyorlar ama sende biraz da akıl varmış aslında. Ortadaki tek oy senin olduğuna göre, senin oyunu alan milletin vekili olacak. Gel seninle bir anlaşma yapalım, boş ver projeyi, milletin sorununu, falanı, filanı. Bunların hepsi süslü laflar, her seçim öncesinde söylenir, ama asla yapılmaz. Kimse de bunun hesabını sormayı akıl etmez. Tekrar söylerler bu millet tekrar yutar. Asıl mesele şu; milletin vekili olmak, iyi bir maaş, ömrünün sonuna kadar iyi bir emeklilik, hayatında sağlayamayacağın kadar yüksek bir itibar, çevrendekilere ihale vermek, yakınlarını ve akrabalarını hayal edemeyecekleri kadar yüksek mevkilere getirmek, ve benzeri bir sürü kaymaklı ayrıcalık sağlıyor. Ben sana iyi bir ihale vereyim, veya seni iyi bir mevkiye getireyim, sen de oyunu bana ver.

DÇ: İyi de ben sana nasıl güveneyim, ya sözünü tutmazsan?

MV: Hiç olur mu? Ben sözümü tutmam mı? Söz namustur.

DÇ: İyi de az önce sen değil miydin, bunlar süslü laflar, seçimden önce vaat edilen, ama asla tutulmayan sözler diye itiraf eden.

MV: Evet dedim ama diğerleri için dedim, kendim için değil, sadece ben dediğimi yaparım.

DÇ: Hadi ordan, ben milletsem ve sen bana vekalet edeceksen, benden daha güvenilir, daha dürüst, daha çalışkan, daha erdemli, daha eğitimli, daha vasıflı olman gerekir. her şeyden önce sana vekaletimi devredebilmem için, benim menfaatimi kendi menfaatinin üstünde tutman lazım. Sana oy vermeyeceğim ama biliyorum sen yada senin gibi biri kazanacak…. Nereye kadar? Nereye kadar? Nereye kadar? Deyip bağıra çağıra meydandan uzaklaşır Deli Çocuk. Deli ya, kimse umursamaz yine. O işinin başına döner inandıklarını hayata geçirmeye çabalar.

Not: Bu masal ve kahramanlarının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Köyünün Delisi olduğunu söyleyen, ama sadece eleştiren, asla işe yarar bir iş yapmayan bir okuruma ithafen yazılmıştır. Herkesin siyaset yaptığı bir yerde çalışanlara ihtiyaç vardır. Çünkü toplumları seçimler ve seçim kampanyaları değil çalışmalar değiştirir.

Saygı ve sevgilerimle

 
Toplam blog
: 34
: 639
Kayıt tarihi
: 15.08.06
 
 

1968 Hakkari doğumluyum. Elektrik Önlisans, Halkla İlişkiler Önlisans, İktisat Lisans, Sosyoloji ..