Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '07

 
Kategori
Eğitim
 

Milli eğitim bakanlığı teftiş kurulu tüzüğü... (II)

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI TEFTİŞ KURULU TÜZÜĞÜ VE MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI TEFTİŞ KURULU YÖNETMELİĞİ ÜZERİNE (II)

Müfettiş Yardımcılığı giriş sınavına başvuru için dilekçeye; nüfus cüzdanının tasdikli örneği, Cumhuriyet Savcılığından alınacak sabıka kayıt belgesi, dört adet vesikalık fotoğraf, askerlik görevini yaptığına dair belgenin aslı veya tasdikli sureti (erkekler için), yüksek öğrenim bitirme belgesinin aslı veya noterden tasdikli örneği, kendi el yazısı ile özgeçmişi (form dilekçe ile), eklenir (TKY. Md. 18), deniliyor.

Bu belgeler sınava girmek için mi, yoksa müfettiş yardımcısı atanmak için mi isteniyor, diye birkaç kez okuyorum ilgili maddeyi. Sınava başvuru için istenildiğine hala inanabilmiş değilim.

Gelelim istenen belgeler ve özelliklerine. Nüfus Cüzdanının tasdikli örneği isteniliyor, aslı istenilmiyor. Askerlik belgesi ile yüksek öğrenim bitirme belgelerinin aslı veya tasdikli örneği isteniliyor da, Nüfus Cüzdanının aslı istenilmiyor. Tabi ki aslı istenilse daha iyi olur. Askerlik belgesinin sureti de kabul ediliyor fakat belgenin nerede tasdik edileceği belirtilmemiş. Ha, az daha unutuyordum. Askerlik belgesinin sadece erkeklerden istenildiği ayraç içinde belirtilmiş.

Burada bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim. Ankara’da bir lisede görevli meslektaşım rehber öğretmen, öğretmen kimliğimi gösterdiğim halde, ÖSS başvurumu, lise diplomam olmadığı için kabul etmemişti. Sözünü ettiğim rehber öğretmen meslektaşım ve benzerleri için, askerlik belgesinin kimlerden istenildiğinin belirtilmesinde özellikle gereklilik vardır. Çünkü, askerlik belgesi isteniyorsa, ülkemizde bayanların askerlik yükümlülüklerinin olup olmadığına bakılmaksızın, herkesten bu belgeleri isterlerdi. Yükseköğrenim belgesinden neyin kastedildiği, diploma mı, yoksa diploma yerine geçen belgenin mi, istenildiği belirtilmemiş. Eğer diploma kastediliyorsa, çıkış belgesi ile başvurulamaz, demektir. Okuldan mezun olduğunuzda, çıkış belgenizin yanında, Fakülte Sekreteri tasdikli birkaç tane fotokopi alsanız, bu fotokopi ile müfettiş yardımcılığı için başvuramazsınız. Çünkü belgenin aslı gerekmektedir. Diplomanızı yanınıza alsanız da, Teftiş Kuruluna gidip, "Diplomam yanımda kalsın, size diplomamın fotokopisini bırakayım, aslına bakarak tasdik edebilir misiniz?" deseniz, yine olmaz. Çünkü ya diploma aslı, ya da Noter tasdikli örneği gereklidir. Sabıka Kaydı belgesinin tasdikli örneği veya tasdikli sureti kabul edilmiyor, sadece aslı isteniyor. Dört adet vesikalık fotoğrafı ne yapacaklar acaba? Yoksa fotoğrafçılarla ortak iş mi yapıyorlar, diyesi geliyor insanın. Tüm bu zahmetler bir yana bırakılarak, bir Form dilekçe ile başvuru yapılamaz mı? Örneğin, “Form dilekçedeki sorular Nüfus Cüzdanına göre doldurulacak, Sabıka Kaydı ve Askerlik konusunda kişinin beyanı esas alınacak, ilgili yerlere fotoğraf yapıştırılacak, kendi el yazısı ile Özgeçmiş yazılacak” denilse ve okul müdürü de onaylasa, ne Notere, ne de Askerlik Şubesine gitmeye gerek kalır. Gazi Yüksek Öğretmen Okulu’na başvurduğumuzda, istenilen bilgilerin hepsi Form Dilekçeye yazılabiliyordu. TODAİE dilekçelerinde de her şey var. Adaylar sınavı kazandıktan sonra, Sabıka Kayıtları topluca Adli Sicil’den, Askerlik Durumları ASAL’dan, Yüksek Öğrenim Bilgileri de ilgili yüksek öğrenim kurumundan istenemez mi? Ayrıca, adaylar hakkında kuşkuya yer vermeyen sağlıklı bilgiler elde edilmiş olmaz mı? Böylece, hem adaylar boş yere yorulmaktan, hem de masraf etmekten kurtarılabilirler. Ayrıca, ilgili memurlar da boş yere meşgul edilmemiş olur. Daha açık bir deyimle, vatandaş canından bezdirilmemiş, bürokrasiden nefret etmemiş olur. Eğer bugün hepimiz, devlet dairelerinde iş takibi yapmaktan nefret eder duruma gelmişsek, bunda, bu tip uygulamaların büyük payı vardır.

Sınav Kurulu, Teftiş Kurulu Başkanının başkanlığında, birinci derecedeki (4) başmüfettişten oluşuyor (TKY. Md. 19). Başmüfettişlerin, birinci derecede olmaları ve başmüfettişliklerinin dışında hiçbir özelliğinden söz edilmezken, sınav başladıktan sonra gelen adayların, sınava kabul edilmeyecekleri belirtiliyor (TKY. Md. 24/d). Sınav Kurulundaki üyelerin kariyerinden hiç mi hiç söz edilmiyor. Yani, kurul üyesi başmüfettişlerin öğrenim düzeyleri, sınava katılanlardan daha alt düzeyde olabilir. Örneğin, İlköğretim Müfettişleri mülakatında bu durum yaşandı. Ankara’da, üç üniversitede bulunan Eğitim Yöneticiliği ve Deneticiliği Bölümü öğretim elamanlarına bu kurulda yer verilmemesi gerçekten çok düşündürücü. Demek ki, kurulda görevli, birinci derecedeki tüm başmüfettiş üyeler, yeterli bilgi ve görgüye sahipler.

Müfettiş Yardımcılığı Giriş Sınavı için yapılacak yazılı sınavda, gerektiğinde test tekniği de uygulanabilir, (TKY. Md.197b) deniliyor, fakat, "gerektiğinde" nin koşulları belirtilmiyor, Yönetmelikte. Yönetmelik de bu koşulları belirtmiyorsa, her şey günlük durumlara göre değişen Döviz Kurları, ya da Hava Durumu gibi değişebilir, demektir. Sınav Kurulunca karar verilmesi halinde, bu soruların hazırlatılması ve cevap kağıtlarının değerlendirilmesi işi, ilgili branş müfettişlerinden oluşturulacak komisyonlara yaptırılabilir.

Yazılı sınav sorularının test tekniğine uygun tarzda hazırlanmasına karar verilmesi durumunda, Makamdan mucip alınması suretiyle, uzman kuruluşlarla işbirliğine gidilebilir (TKY. Md. 21), deniliyor. ÖSYM gibi, sınav konusunda uzman bir kuruluş varken, sınav sorularının hazırlanması ve cevapların değerlendirilmesi işlemlerinin, müfettişlere yaptırılabileceğinin mantığını anlamak çok güç. Her ne kadar, sınavların test tekniği ile yaptırılabileceği ve uzman kuruluşlarca işbirliğine gidilebileceği belirtiliyorsa da, bu işbirliğinin "kerhen" olabileceği anlatılmak isteniyor. Başka bir deyimle, ÖSYM binlerce kişinin sınavını iki-üç saatlik bir sürede yapıp, sonuçlarını birkaç saat sonra açıklayabilir. Aynı işi, Bakanlığın, Ölçme-Değerlendirme Şubesi ile, Bilgisayar Eğitimi Genel Müdürlüğü de yapabilirken, MEB Bakanlık Müfettişleri bu işi neden üstlenmek istiyorlar? Yoksa, kendilerinin yapacağı sınavın "geçerlik ve güvenirliği" daha mı yüksek olacaktır? Bugün, özel sektör bile, eleman alımlarını "danışmanlık-uzmanlık" kuruluşlarına yaptırırken, -üstelik ücret de ödeyerek- MEB hala, teknik işlemlerle, bürokratik işlemleri birbirinden ayırma gereği duymuyor.

Müfettiş Yardımcılığı giriş sınavında; a) Kompozisyon (eğitim-öğretim konularına ağırlık veren bir kompozisyon), b) Genel Mevzuat (T.C. Anayasası, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, 5442 Sayılı Kanun), c) Özel Mevzuat (3797, 1739, 1702, 4357, 625 Sayılı Kanunlar), d) Ortaöğretimle İlgili Yönetmelikler, e) Eğitim-Öğretim Çalışmaları İle İlgili Yönetmelikler, f) Özel Alan Bilgisi (Branş Bilgisi), g) Öğretim Metodları, h) Yabancı Dil (İngilizce, Almanca, Fransızca), konularından sorular seçilir (TKY. Md. 23), deniliyor. Müfettiş adaylarında aranılan özelliklerden "Özel Alan Bilgisi" bir tarafa, adaylardan ön yeterlik olarak sadece Mevzuatı bilmeleri isteniyor. Bu durum, teftişte, ağırlıklı olarak idari boyuta göre hareket edildiğini gösterir. Başka bir deyimle, "işlerin yapılıp yapılmadığına bakmak", "teftiş" olarak algılanmaktadır. Bu teftiş anlayışında, Mesleki Rehberlik ve İşbaşında Yetiştirme, çok az yer tutar veya hiç yer tutmaz. Özel Alan Bilgisine gelince, zaten müfettişin, öğretmenin "branş bilgisini ölçmek" gibi bir görevi yoktur. Gelelim diğer boyuta: Öğretmene Mesleki Rehberlik yapacak ve İşbaşında Yetiştirecek bir müfettişe çok gerekli olan Yönetim Bilimi, Eğitim Yönetimi, Eğitim Planlaması, Eğitim Ekonomisi, Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, Eğitim Teknolojisi, Program Geliştirme, Öğrenci Kişilik Hizmetleri, gibi disiplinlerden hiç söz edilmiyor. Oysa teftiş edenlerin, “öğrenme, davranış, kişilik, örgüt ve yönetim” teorilerinden yararlanması gerekir (Bursalıoğlu, 1982). Bu disiplinlerden haberi olmayan bir kişi, nasıl yararlanır, bu da ayrı bir konu. Bir müfettiş veya müfettiş adayı, müfettişliğe başladıktan 1-2 yıl sonra, Mevzuatı mecburen öğrenir. Fakat, eğitimle ilgili alanları öğrenmek, aynı derecede zorlayıcı değildir. Eğitim Bilimleri ile ilgili konular, Hizmetiçi Eğitim yapılırken okutulacak, denilse de, Yönetmelikte hangi derslerin okutulacağı belirtilmemiştir. Bu durum, yani "Hizmetiçi Eğitim Konuları", her müfettiş alımında değişebilir, demektir. Yönetmelikte, Hizmetiçi Eğitim konuları belirtilmeyip, adayların salona, Aday Belgelerinin kontrol edilerek alınacağı mı belirtilecek, derseniz, yönetmeliğin 24/c maddesine göre “evet” cevabını alırsınız. Bilmem ki, adaylar sınav salonuna nasıl alınır? Sınava Giriş Belgeleri kontrol edilir mi, edilmez mi? İşte böyle, uzun zaman ve çabalar sonucu hazırlanan Yönetmelik, adayların Sınav Belgelerinin kontrol edilerek salona, sınava alınacağını bildirmekle meşgul. Zaten Yönetmeliklerin görevi, ayrıntıları bildirmek değil mi (!)

MEB Teftiş Kurulu Tüzüğünün 13. maddesi gereğince, sınavların yazılı ve sözlü olarak yapılacağı, Yönetmelikte de (Md. 26/a) yazılı sınavda başarı gösterenlerin sözlü sınava çağrılacağı belirtiliyor. Neden önce yazılı sınav, sonra sözlü sınav yapılıyor? Eğer sınavdan amaç, en iyileri, en yeteneklileri, en beceriklileri, en bilgilileri seçmekse, sözlü sınavın önce, yazılı sınavın sonra yapılmasında herhangi bir sakınca olamaz. Hatta sözlü sınavları önce yapmanın birçok olumlu yanı vardır. Örneğin, adayların hepsi hakkında genel bir bilgi edinilebileceği gibi, sözlü sınav komisyonu üyeleri saat ücreti alabilirler. Adayların sayısı, bir hayli fazla olacağından, üyeler de bir hayli ücret alabilirler. Fakat önce yazılı sınav yapılırsa, adayların bir kısmı eleneceğinden, sözlü sınav süresi azalabilir. Dolaysıyla, sözlü sınav ücreti düşer. Polis Okulları Yönetmeliğinde; “… adaylar, aranılan nitelikler, fiziki durum, kavrama ve ifade kabiliyeti yönünden değerlendirilir ve polis olup olamayacağı karara bağlanır" (Md. 10), deniliyor. Daha sonra, “İllerden gelen dosyalar, Personel Daire Başkanlığınca incelenir, belgeleri tamam olan ve aranılan nitelikleri taşıyanların güvenlik soruşturmaları yaptırılır ve durumu uygun görülenlerin sınava çağrılacağı” (Md. 11), belirtiliyor. Aynı uygulama, MEB Bakanlık Müfettiş Yardımcısı alımında neden yapılmasın? Örneğin illerde oluşturulacak komisyonlarda, adayların sicilleri incelenip, sözlü sınav yapılsa ve durumu uygun olanlar merkezde yazılı sınava çağrılsalar, olmaz mı? Benzeri uygulama, İlköğretim Müfettişi adayı seçiminde Bakan Hasan Sağlam zamanında uygulandı. Acaba bu uygulamanın bir sakıncası mı görüldü? Yine Polis Okulları Yönetmeliğine dönüyoruz: “Sınavlar, sırasıyla mülakat, beden eğitimi ve yazılı olmak üzere, üç kademeli olarak yapılır... mülakatta not takdiri yapılmadan sadece “başarılı” veya “başarısız” olduğu belirtilir. Sınavların herhangi bir kademesinde başarısız olan adaylar, müteakip sınavlara alınmazlar” (Md. 14) deniliyor. Geleceğin Emniyet Müdürü ve Valisi olacak adaylarda mülakat baraj kabul ediliyor da, MEB’nda, müfettiş olabilmek için önce yazılı sınavı kazanmak gerekiyor. Sözlü sınavlar, sınav kurallarına göre hareket edilmesi durumunda bile, geçerlik ve güvenirlikleri en düşük sınav türüdür (Tekin, 1987). Ayrıca, sözlü sınavların sonra yapılması durumunda, hangi komisyon üyesi, “Hiçbir etki altında kalmadan, sınav yapıp sonuçları belirledik” diyebilir. Eğer denilebilirse, “Bir müfettiş sınavında, Türkçe Testinde en yüksek puan olan, 62 puanı alan bir kişi, mülakatta nasıl 32 puan alarak elenebilir? Öte yandan testten 30 puan alan bazı adaylar, mülakatta 70 puanı nasıl alabilirler?” (Hürriyet, 16.04.1991). Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, ama ne gerek var? MEB, yönetim kademelerine gelmede ve yükselmede, belli aşamalardan geçmenin pek fazla gerekli olmadığı ya da dikkate alınmadığı bir kurumdur. Diğer bir deyimle, öğretmenlikten farklı bir özelliğe sahip değilken, hatta bir gün bile yöneticilik yapmamışken, bir anda Genel Müdür, Müsteşar olunabilir. Müfettiş alımında önce yazılı, sonra sözlü sınav yapılırsa, yazılı sınavdan taban puanı alan herkes, siyasi parti ileri gelenlerini, milletvekillerini aramaya başlar. Sonucu da tahmin etmek güç değildir: “Siyasilerden yer kalırsa, diğer adaylar alınabilir.” Bazen de, İlköğretim Müfettişliği mülakatında olduğu gibi, kadro olsa bile, kadrolar doldurulmayıp boş bırakılabilir. “Yazılı sınavı başarmış olmak için, Yabancı Dil dışındaki her konu grubundan alınan puanın 60’dan ve bunların ortalamasının 70’den, Yabancı dil puanının da 50’den aşağı olmaması" (TKY. Md. 25/b), istendik bir durum da, ya adaylar bu puana erişemezlerse ne olacak? Korkarım, adayların puan ortalamaları 70’den aşağı olduğu durumlarda, Bakan onayı ile, 50’den yukarı puan alanlar Sözlü Sınava çağrılmaz. Bundan önce benzer bir durum olmuştu da, Ankara İdare Mahkemelerine birçok dava, birden açılıvermişti.

TKY.’nde, Sözlü Sınavlarda, adayın; a) Mevzuat ve Genel Kültür Konularındaki bilgileri, b) Temsil kabiliyeti, c) Tutum ve davranışı, d) İfade ve muhakeme yeteneği, e) Aldığı ödüller, ve f) Yayımlanmış eserleri, bir bütün olarak dikkate alınmak suretiyle değerlendirilir (TKY. Md. 27/b), deniliyor. Adayların, Mevzuat ve Genel Kültür Bilgileri, sözlü sınavlardan çok, yazılı sınavlarda daha iyi değerlendirilir. Ayrıca, Mevzuat ile ilgili konulur, yazılı sınav konuları arasında da yer alıyor. Tekrar, sözlü sınavda yer vermeye ne gerek var? İfade ve Muhakeme yeteneği de, yazılı sınavlarda daha iyi ölçülür. Yazılı sınavlarda sadece, diksiyon ile artikülasyon ölçülemez. Diksiyon ile artikülasyondan zaten söz edilmiyor ki. “Tutum ve davranışlarına” gelince, bunun ölçüsü ne? Örneğin, Temmuz sıcağında, İlköğretim Müfettişliği mülakatına girerken, takım elbise giyip kravat takarak, mülakattan hemen sonra bunları çıkarıp atmak mı? Böyle bir olayı geçmişte, 1986 yazında yaşadık da. “Yayınlanmış eserlerden” söz ediliyor da, yayınlanmamışlardan söz edilmiyor. Eser bastırmak, parasal bir olay. Paranız varsa, eseriniz olur ve size artı puan kazandırır. Fakat eseriniz basılmamışsa, çalışmanız dikkate alınmaz. Çünkü yayınlanması gerekiyor. Eserleriniz olmaz da, makaleleriniz olursa, üstelik yayınlanmış olursa, artı puan alıp alamayacağınızı bilemem. Çünkü, Yönetmelikte bunlara yer verilmemiş. Bir de eserlerinizi kim değerlendirecek, düzeyine kim bakacak? Bu soruların da karşılığı yok, Yönetmelikte. Yönetmelikte hangi sorularının karşılığının olduğu, daha önceki sayfalarda belirtilmişti. Ayrıca, sözlü sınavlarda başarılı olmak için (70) puan alınmış olması gerekiyor. Şüphesiz çok güzel bir düşünce de, ya adaylar (70) puana erişemezlerse ne olacak? İnşallah olumsuz şeyler olmaz! TKY’ye göre, “Giriş Sınav puanının eşitliği durumunda, Yabancı Dil puanı yüksek olana öncelik verilir. Bunların da eşit olması halinde, mesleki kıdem dikkate alınır” (TKY. Md. 28/b) deniliyor. Yabancı Dil bilen adayın tercih edilmesi makul bir karar da, kıdemli olanın tercih edilmesi pek akla yatkın değil. Çünkü, “az kıdemli” aday tercih edilirse, bireyin müfettiş olarak vereceği hizmet süresi artar. Kadro da gençleşir. Dolaysıyla, gelenekçi özellikler (Tezcan, 1982), yerine, çağdaş özellikler ön plana çıkmış olur.

“Müfettiş yardımcıları için, gerekli görülen mevzuat ve uygulamalar ile teftiş, araştırma, inceleme ve soruşturma yöntemlerini öğrenmelerini sağlamak amacıyla, Başkanlıkça Hizmetiçi Eğitim Programları düzenlenir” (TKY. Md. 33/a), deniliyor, fakat programların içeriği hakkında herhangi bir bilgi verilmiyor. Aslında Yetiştirme Programının nasıl uygulanacağı, Yönetmeliğin 33/b maddesinde, “Müfettiş Yardımcısı, müfettişlerin birinin refakatinde en az bir yıl çalışır” denilerek, belirtilmiştir. Teftiş Kurulu Başkanlığının Hizmetiçi Eğitim Programları düzenleyeceği belirtildiğine göre, demek ki Kurul bu konuda gerekli bilgi-görgü birikimine sahiptir. Bu konuda, “Üniversitelerle işbirliğine gidilir veya Hizmetiçi Eğitim statüsünde Üniversitelerde eğitilir” denilmemesi de, bu savı destekler niteliktedir. Yalnız bu konuda şöyle bir düşünce akla gelebilir. Diğer taraftan, bugün MEB Teftiş Kurulunda, Bakanlık Müfettişliğine atandıktan sonra, hiçbir hizmetiçi eğitim, kurs vb. görmeyen müfettişler bulunmaktadır. Oranları % 19, 19 olup, sayıları (80) kadardır (Cengiz, 1992). Bu kişiler de halen görevdedir. Bakanlık, Müfettiş Yardımcısı olarak atadığı bu kişileri, sözü edilen hizmetiçi eğitim programlarından geçirmezse, bu kişiler Bakanlığı dava mı edeceklerdir? Yoksa, bu kişilere müfettişlik yaptırılmayacak mıdır? Yine Yönetmeliğe göre, “Müfettiş Yardımcısı, Başmüfettişlerden birinin refakatinde, en az bir yıl çalışır. İlgili müfettişler çalışmaları esnasında, refakatlerindeki Müfettiş Yardımcılarının yetişmelerini sağlayıcı yönde gerekli tedbirleri alırlar. Müfettiş Yardımcıları, bağımsız olarak teftiş, araştırma, inceleme ve soruşturma yapamazlar. Bu yetkileri yanlarında çalıştıkları Başmüfettişlerle birlikte kullanabilirler. İlgili Başmüfettiş, refakatinde bulunan Müfettiş Yardımcısı hakkında ilk altı aylık dönem sonunda, bağımsız olarak iş görüp göremeyeceği yönünde, ikinci altı aylık dönem sonunda da sicile esas olmak üzere Başkana rapor sunar. Altı aylık Yetiştirme Programı sonunda verilen rapora dayalı olarak yeterlikleri anlaşılan Müfettiş Yardımcıları, Başkanın önerisi ve Bakanın onayı ile teftiş, araştırma, inceleme ve soruşturmaları bağımsız olarak yürütmekle yetkili kılınabilirler” (TKY. Md. 33). “Refakat” sözcüğü; arkadaşlık etme, birlikte bulunma, eşlik etme (TDK, 1983), anlamına gelse de, burada tamamen farklı bir anlamda kullanıldığı görülmektedir. Başka bir deyimle, “refakat etmek; yanında çalıştırmak; refakatinde bulunmak, yanında çalışmak”, demektir. “Bu yetkileri, yanlarında çalıştıkları başmüfettişlerle birlikte kullanabilirler”, ifadesi, “arkadaşlık etme, eşlik etme, birlikte bulunma, anlamlarına gelir mi?” Müfettiş Yardımcıları, Başmüfettişlerin yanında çalıştırılarak yetiştiriliyor. Oysa bugün, Çıraklar bile, sadece Ustaların yanında çalışarak değil, Çırak Okullarına da devam ederek yetiştiriliyor. “İlgili Başmüfettişler çalışmaları esnasında refakatlerindeki Müfettiş Yardımcılarının yetişmelerini sağlayıcı yönde gerekli tedbirleri alır” deniliyor. Yani Başmüfettişlerin, her türlü yazılı işlemlerini yapmakla görevlendirilebilirler. MEB Teftiş Kurulu Tüzüğü ve Yönetmeliğine göre, Bakanlık Müfettişlerinin, öğretmenlerden fazla (hizmetiçi eğitim dışında) örgün bir eğitim görmemeleri, müfettişlerin etkileme gücünü azaltır, denetim alanını daraltır (Kaya, 1984) ve üstünlük kurmasını engeller. Oysa, müfettiş daha fazla eğitim görmeli ki, denetledikleri kişiler üzerinde üstünlük kurabilsin (Taymaz, 1982). “İlgili Başmüfettiş, refakatinde bulunan Müfettiş Yardımcısı hakkında ilk altı aylık dönem sonunda, bağımsız olarak iş görüp göremeyeceği yönünde, ikinci altı aylık dönem sonunda da sicile esas olmak üzere Başkana rapor verir”, deniliyor. Müfettiş Yardımcısının geleceği, yanında çalıştığı başmüfettişin altı ayda bir vereceği rapora bağlı olursa, Müfettiş Yardımcısı tıpkı askerlikteki gibi, kendisinden birkaç dakika önce gelerek asker olanlara, “Emret komutanım!” diyerek selam durduğu gibi, Başmüfettişine de selam durur. Önünü ilikler, hazır ol’a geçer ve çantasını taşır. İsterse taşımasın! Bu durum, 33. ve 34. maddelerce de destekleniyor: “…yeterlik sınavına girmesi, refakatinde çalıştığı Başmüfettiş ve Başkan tarafından uygun bulunanlar... sınavına çağrılırlar” denilerek. Bir ustanın yanında çalışırken, ustayla anlaşamazsanız, başka bir ustanın yanına giderek usta olabilirsiniz. Fakat, yanında çalıştığınız Başmüfettiş ile anlaşamazsanız, Müfettiş olma şansınız yok, demektir.

Yeterlik Sınav konuları; “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, İdari Yargılama Usulü Kanunu, MMHKM, CMUK, Mal Bildiriminde Bulunulması Kanunu, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Hükümlü diğer kanunlar, Adli ve İdari Soruşturma Teknikleri, Devlet Memurları Kanunu, Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Milli Eğitim Temel Kanunu, MEB Teftiş Kurulu Tüzüğü ve Yönetmeliği, MEB ile ilgili Disiplin Hükümlü Özel Kanunlar (1702 ve 4357), Özel Öğretim Kurumları Kanunu (625), 439 Sayılı Kanun, MEB’na Bağlı Okul, Kurum ve Kuruluşlarla İlgili Yönetmelikler, Muhasebe-i Umumiye Kanunu, Devlet İhale Kanunu, Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Döner Sermayeli Kuruluşlarla İlgili Kanun ve Yönetmelikler, Harcırah Kanunu, Tebligat Kanunu, İl İdaresi Kanunu” (TKY. Md. 38), olarak belirtiliyor. Yeterlik Sınav konularında, “Milli Eğitim İle İlgili Kanun ve Yönetmelikler bir tarafa bırakılırsa, müfettiş adaylarına, “Yönetim, İdare Hukuku, Türkiye’nin Yönetim Yapısı” ile ilgili yeterliklerin kazandırılmaya çalışıldığı görülmektedir. MEB Bakanlık Müfettişlerine, Milli Eğitim ile ilgili mevzuatın öğretilmesi ise gayet doğaldır. Burada da, MEB’nın teftişe, sadece yasaların uygulanıp uygulanmadığı açısından baktığı, öğretmen ve yöneticileri mesleki yönden geliştirmeyi dikkate almadığı görülmektedir. Ayrıca, Müfettiş Yardımcılığı Sınavında, sınav konuları arasında bulunan “Branş Bilgisi” ve “Öğretim Metodları”nın Yeterlik Sınavında bulunmaması, su savı doğrulayan diğer bir kanıttır (TKY. Md. 23). Buarada, akla şöyle bir soru gelebilir: MEB, müfettişlerinden sadece yasaları bilmesini ve soruşturma yapmasını istediğine göre, neden Hukuk veya Yönetim Bilimleri Fakültesi mezunlarını müfettişliğe kabul etmiyor? Çünkü Öğretmen kökenli müfettişlerin, Hukuk, Siyasal Bilgiler, İdari Bilimler Fakültesi çıkışlı müfettişler kadar Hukuk Bilgisine sahip olmaları beklenemez. O halde, Hukuk ve Yönetim Bilimleri çıkışlı adayların MEB’na müfettiş olarak alınması, bu alandaki verimliliği arttırmaz mı? Hem neden alınmasınlar ki? Nasıl olsa, “mesleki rehberlik” yapmayacak olduktan sonra. Sözlü Sınavda da, aynı konulardan (Md. 38) soruların sorulacağı (TKY. Md. 43/b), belirtiliyor. Aynı konulardan, hem Yazılı, hem de Sözlü Sınav yapılmasındaki mantığı anlamak güç. Çünkü, Yazılı Sınavların geçerlik ve güvenirliği her zaman için daha yüksektir (Tekin, 1987). Eğer Sözlü Sınavda, daha farklı özellikler aranacaksa, bunların belirtilmesi gereklidir. Oysa bunlar, hiç belirtilmemektedir. Yine Yönetmelikte, “… Müfettiş Yardımcılarına, Sınav Kurulu üyeleri ayrı ayrı puan takdir ederler (TKY. Md. 44), deniliyor. Başka bir deyimle, Kurulun bir üyesi (0) puan verirken, diğer bir üyesi (100) puan takdir edebilir. Kim ne diyebilir ki? Hem Yazılı, hem Sözlü Sınavda, aynı konulardan soruların sorulması ve her üyenin Sözlü Sınavda ayrı puan takdir etmesi, Yazılı Sınavda yeterli puan alanların esas seçiminin Sözlü Sınavda/Sözlü Sınavla seçilmesi, demektir. Yani, Yazılı Sınavda (100) -tam- puan almanız, Müfettiş Yardımcısı olabilmek için yeterli değildir.

Öğretmen kökenli olmak koşuluyla, MEB teşkilatında, Müsteşarlık, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, Müsteşar Yardımcılığı ve Genel Müdürlük yapmış olanlar, sınava tabi tutulmaksızın müfettişliğe atanabilirler (TKT. Md. 17; TKY. Md. 48), deniliyor. Belirtilen görevlerde bulunmuş kişilerin, eski görevlerine veya müşavirliğe atanmaları yerine, müfettişliğe atanmaları, "atıl kapasite" yaratılmaması açısından olumlu bir gelişmedir. Ayrıca bu durum, MEB Bakanlık Müfettişlerinin mevcut yapısını da etkiler.

Yönetmelikte; “Müfettişlerin yükselmeleri genel hükümlere göre yapılır. Başmüfettişliğe yükselmede ise, en az üç yıl müfettişlik yapmış olanlar arasından mesleki yetenek, liyakat, çalışmalarda gösterilen gayret ve başarı, Teftiş Kurulu Başkanlığı nezdinde bırakılan izlenim ve kıdem durumla rı bir bütün olarak ele alınmak ve değerlendirilmek suretiyle belirlenir ve Başkanın teklifi ile gerçekleştirilir" (TKY. Md. 49), deniliyor. Başmüfettişliğe yükselebilmek için, “üç yıl müfettişlik yapmak”, yeterli görülmüş. Bir de “Başkan ile iyi geçinmek”. Kadro gibi engeller çıkarsa, siyasiler ile yakınlık kurularak, bu sorun da çözülebilir. Görüyorsunuz ki, Müfettiş Yardımcısı olan bir kişi, “hiçbir şey yapmadan”, dört yıl sonra, Başmüfettiş olabilir. Hatta, Teftiş Kurulu Başkanlığına atanabilir. Bu durumda, bir müfettiş yardımcısı, niçin bir Yabancı Dil öğrensin, niçin “bilgi ve görgüsünü arttırmak” için üst öğrenim görsün? Dolaysıyla, müfettişlerin kendilerini geliştirmeleri, yenilemeleri için hiçbir gerekçe yok. Bu durumda, müfettişin ve teftişin; eğitimi-öğretimi, öğretmenleri geliştirmelerinden söz edilemez. Müfettişler için, meslekte ilerlemenin “akademik çalışma yapma” koşuluna bağlanmaması, “tembelliğe, yetersizliğe, kayırmaya” dayalı geri ve yanlış politikaların devamını sağlar (Kaya, 1984). Eğitim Yönetimi ve Teftişi Görevlileri için, öğretmenlik üzerine “ek eğitim” düşüncesi, tartışmayı gerektirmeyecek kadar yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, daha ileri eğitim, hiyerarşide yükselmenin koşulu olarak kabul edilmektedir. Böylece, eğitim sisteminde denetim görevlerine bu yolla gelenler, sadece yüksek statü elde etmezler, aynı zamanda daha fazla örgün eğitime de sahip olurlar (Kaya, 1984). Bizim eğitim sistemimizde müfettişlerin, -eğitim açısından- alt yapısını yalnızca öğretmenlik için zorunlu eğitim oluşturur. Müfettişlerin öğretmenlerden fazla bir örgün eğitime sahip olmamalarının nedeni, öğretmenlikte yükselmenin, örgün eğitime bağlı olmaması ile açıklanabilir. Başmüfettişlerin de, müfettişlerden daha fazla bir üst eğitim-öğretime sahip olmamaları, yükselmede üst eğitimin baraj kabul edilmemesinden kaynaklanıyor, denilebilir.

Yönetmeliğin, Denetim Hizmetlerinin Çeşitleri ve Raporları, bölümünde; “… görevlilerin iş başında yetişmeleri ve göreve yatkınlıklarının arttırılması hususlarında rehberlikte bulunulur” ve “… öğretim metodlarını uygulamadaki yeterlikleri…” (TKY. Md. 61-62), gibi görevlerden bahsediliyor. MEB Müfettişleri, hangi eğitim düzeyiyle bu görevleri gerçekleştirebilir? Genel Yönetim ve Eğitim İle İlgili Yasalardan yeterlik sınavına girip, bu sınavları geçerek mi? Genel Yönetim ve Eğitim İle İlgili Yasalardan yeterlik sınavına girmekle, “öğretim metodlarının uygulamadaki yeterliği”ni ölçme işinin başarılması düşünülemez. Bu sorulara karşılık vermeyen Yönetmelik, “Emekli olanlara, ‘emekli müfettiş belgesi’ (Md. 77/b) verilir”, gibi gereksiz ayrıntıları düzenlemiş. Bir de “yurt dışına gönderilmede, “kıdem” in göz önüne alınacağını” (Md. 71). Öyle ya, MEB Bakanlık Müfettişleri, emekli olmadan önce bir de yurt dışını görmeliler (!)

“… Müfettişler, eğitim-öğretim ve yönetim ile ilgili inceleme ve araştırmalar yapmak, mesleki bilgilerini arttırmak amacıyla (Başkanın önerisi ve Bakanın onayı ile en çok iki yıl süre ile) yurt dışına gönderilirler” (TKY. Md. 71), deniliyor. Müfettiş Yardımcılığı Sınavını kazandınız mı, hiçbir eğitime gerek kalmadan, önce müfettiş, sonra başmüfettiş olur, sonra da yurt dışına gidersiniz. (Yönetmelik bu kadar müfettişten yana. Bir kurum, nasıl olur da kendini bu kadar bağlayabilir?) Bunun yerine, yurt dışına -master, doktora- üst öğrenimli, müfettiş yetiştirmek amacıyla, öğretmen gönderilse nasıl olur acaba? Bu öneri, müfettişlerin yurt dışına gönderilmelerine engel değil ki. Yurt dışı sınavını kazanan müfettişler yine, yurt dışına giderek orada, öğrenim görsünler ve ülkelerine boş dönmesinler. Çünkü, yurt dışına gönderilen müfettişlerin, oralarda ne yaptıkları –tatil mi, gezi mi, öğrenim mi?- belli değil. Burada dile getirilmeye çalışılan husus, hiçbir çaba gösterilmeden yükselmenin engellenmesi ve müfettişlerin teknik konularla ilgilenmelerinin zorunluluk haline getirilmesi, düşüncesidir.

Teftiş ve denetim görevleri; inceleme, çözümleme, rehberlik ve değerlendirme konularına özellikle eğilmeyi gerektirdiğinden (Kaya, 1984), müfettişlerin üst öğrenim görmeleri gereklilikten çok zorunluluktur. Belki de bunun için, müfettişler yurt dışına gönderiliyorlar.

Ayrıca, yurt dışında görev yapmış birçok öğretmen vardır. Bu öğretmenler, kısa bir oryantasyon ya da bir yıllık hizmetiçi eğitim kursu gibi bir eğitimden geçirilerek, Müfettiş Yardımcısı olarak sisteme kazandırılamaz mı? Ne Tüzükte, ne de Yönetmelikte, böyle bir durumdan söz ediliyor. Oysa bu öğretmenleri, Müfettiş Yardımcısı olarak sisteme kazandırmak, başta ekonomik olmak ürere, birçok pratik yarar sağlayabilir.

Sonuç ve Öneriler

MEB Teftiş Kurulu Tüzüğü ve MEB Teftiş Kurulu Yönetmeliği, “gelenekçi” bir özellik taşımakta olup, sürekli değişim ve gelişim içinde bulunan toplumumuzun eğitim ihtiyaçlarına karşılık vermekten uzaktır. Teftişin geliştirilebilmesi için, öncelikle, Müfettiş Yardımcıları, Müfettişler, Başmüfettişler, öğretmenlerden farklı özellikler taşımalı ve meslekte yükselme “akademik çalışmaya” bağlanmalıdır. Bunun için aşağıdaki öneriler gerçekleştirilmelidir:
1) İki alanda lisans öğrenimli öğretmenler,
2) Yurt dışı görevlerde bulunmuş ve o ülkenin dilini “iyi”, “çokiyi” derecede öğrenmiş lisans çıkışlı öğretmenler,
3) Kendi alanında, lisans öğrenimi dışında, bir Yabancı Dili “iyi”, “çokiyi” derecede bilen öğretmenler,
atanmaya engel durumları bulunmaması halinde, Müfettiş Yardımcısı olarak atanmalıdır.
4) Müfettiş yardımcısı olarak göreve başlayan kişiler, “yüksek lisans” yaptıklarında, “müfettiş” olarak atanmalıdır. 5) Yüksek lisans yapmış öğretmenler, "müfettiş" olarak atanmalıdır.
6) Doktora yapmış öğretmenler ve müfettişler “başmüfettiş” olarak atanmalıdır.
Böyle bir uygulamaya geçilmesi durumunda, MEB Teftiş Kurulu uzman bir kuruluş olur ve siyasi baskılardan kurtarılabilir. 09.12.1993.

KAYNAKLAR

Bursalıoğlu, Ziya. Okul Yönetiminde Yeni Yapı ve Davranış. Ankara, 1982.
Cengiz, Cevdet. Milli Eğitim Bakanlığı Bakanlık Müfettişlerinin Yetiştirilmesi ve Teftişin Geliştirilmesi. İstanbul, 1992. Hürriyet. Eğitimde Bir Müfettiş Sınavının Hikayesi. 16. 4. 1991.
Kaya, Yahya Kemal. Eğitim Yönetimi. Kuram ve Türkiye’deki Uygulama. Ankara, 1984.
Resmi Gazete. Polis Okulları Yönetmeliği. 5 Ocak 1990. Sayı: 20393.
Resmi Gazete. Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği. 3 Ekim 1993. Sayı: 21717.
MEB. Tebliğler Dergisi. Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğü. 15 Mart 1993. Sayı: 2378.
MEB. Tebliğler Dergisi. MEB Teftiş Kurulu Yönetmeliği. 9. 10. 1967. Sayı: 1473.
Taymaz, Haydar. Teftiş. Ankara, 1982.
Tekin, Halil. Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme. Ankara, 1987.
Tezcan, Mahmut. Eğitim Sosyolojisine Giriş. Ankara, 1981.
TDK. Türkçe Sözlük. Ankra, 1983.
Varış, Fatma. Eğitimde Program Geliştirme. Teori ve Teknikler. Ankara, 1978.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..