Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Modernlik yaklaşımı üzerine iki kişilik bir diyalog

Modernlik yaklaşımı üzerine iki kişilik bir diyalog
 

Bırakma beni!


- Bu ülke sanatçılarının kıymetini hiç bilmedi?

- …

- Fazıl Say diyorum. Gerekirse Türkiye’yi terk etmekten söz ediyor ya.

- Peki, sanatçılar Türkiye’nin değerini bildi mi?

- … Ne demek şimdi bu?

- Tuzu kuru, değerleri kendinden menkul kişilerin, aileden, çevrelerinden aldıkları etiket, kimlik ve eğitimle kendilerini toplumun üzerinde görme ve sırça köşkte yaşama alışkanlıklarından söz ediyorum.

- Hala anlamadım.

- Söz konusu kişi Fazıl Say değil de başka biri olsaydı aynı cümleyi kullansaydı yani Türkiye’yi terk edeceğim deseydi ne derdin?

- Nasıl terk edeceksin ki ülkeni? Var mı cebinde paran, birikimin ve gideceğin yerde ilişkilerin derdim tabi ki?

- Aynen öyle, bu toprakların imkanlarından, duygularından ve atmosferinden yararlanıp bir yerlere gelmiş olan insanların geldikleri yeri bir tehdit unsuru olarak kullanmalarından bıktı artık bu insanlar.

- Fazıl Say neyi tehdit olarak kullanıyor ki? Anlayamadım.

- Öncelikle yaptığı işin toplum üstü bir değer olduğunu var sayıyor, sonra giderse toplumun çok şey kaybedeceğini düşünüyor, son olarak ta yaptığı işin gittiği yerlerde daha önemsendiğini ve orada daha rahat edeceğini varsayıyor.

- Doğru değil mi?

- Doğru ise neden burada? Bir değeri en çok ilgi gören yerde sunmak onun da en doğal hakkı.

- Toplumsal gelişmelerden rahatsız, siyasetin gelinen noktası onu rahatsız ediyor.

- Anlıyorum, bir ülkede gelişmeler kişisel rahatsızlık unsuru olabilir. Bunu medyayı kullanarak bir tepki haline dönüştürmeyi düşünüyorsan her şeyi çok iyi hesaplamak durumundasın. Yaşamının önemli bir bölümünü yurt dışında geçiren bir insanın bu çıkışı bir toplumsal duruşa yol açmıyor ki?

- Ne oluyor peki?

- Şımarıklık olarak algılanıyor, saygı duyulmuyor.

- …

- 82 de askeri idarenin her şeyi dönemin ağır kanunları ile yönettiği ve benim kaçak olarak yaşadığım bir anda bir arkadaşım “Neden Türkiye’de kalıyorsun ki, Yunanistan’a geçebilir, orada siyasi ilticacı olabilirsin” demişti. O bu yolu kullanmak için son hazırlıklarını bitirmiş bana da bir dost tavsiyesi olarak bunu söylemişti. “Ben ülkemden başka bir yerde yaşayamam ki?” Dediğimde çok ama çok şaşırmış ve “Burada kalırsan işkence göreceksin, hapse atılacaksın, kötü muameleler nedeniyle onurun kırılacak” dediğinde bende ona “Senin gittiğin toplama kamplarında bu ülkeden söz ederken, yaşarken onurun kırılmayacak mı? Onların verdiği ekmeği yerken boğazına dizilmeyecek mi? Bu toprakları özlemeyecek misin? “ demiş ve eklemiştim “Hem sen bu işlere girerken bedelin ne olduğunu bana defalarca anlatan sendin şimdi ne oldu da gidiyorsun ki” demem onun verdiği kararı etkilememişti. O ve ona benzeyen birçok insan ailelerinin varlıkları üzerinde heyecanlarını artıracak bir oyun gibi görmüşlerdi içinde bulundukları süreci. Oyun bitince ne olursa olsun bir şekilde kendilerini bu işten sıyıracak ne varsa o çözüme sarılmışlardı aceleyle. Ben bu topraklarda kaldım sorgular geçirdim, hapiste yattım ama sonuçta süreç bitti ve ben kendi huzuruma ulaştım.

- Çok değişik bir noktadan bakış, şaşırdım. Fazıl say olayını bir kez daha değerlendirmem gerekiyor.

- Bence de. Şımarık görüntüler çizen duygusal çıkışlar amacı aşan olumsuz sonuçlara ulaşabiliyor. Bu bir restleşme sorunu değil bulunduğun anın gereklerini yerine getirme sorunu.

- Bende bile, Fazıl Say’ın yaptığı bu davranış soğuk etkiler bırakmıştı zaten şimdi bunun nedenini daha iyi anlıyorum.

- Bunu anlamana sevindim. Tuzu kuru, mali durumu ve ilişkileri müsait insanların yatıkları işi ve kedilerini en tepede görerek yaptıkları şımarıklıklarla modern yaşama katkıda bulunmak imkansız. Yaptığı bu açıklamayı mesleki ve kendine yakın insanların bir toplantısında özel olarak yapsaydı anlayabilirdim.

- Peki bu durumda sen bir tehlike görmüyor musun?

- Ben tehlike gördüğüm için bu davranışı ayıplıyorum. Bu tehlike karşısında ömrünü vermiş ve hala bir şeyler yapmaya çalışan insanları zor durumda bırakan açıklamalar bunlar. Projektörler bu tür olaylara döndüğü zaman dipten gelen dalga ile her şeyi alaşağı ediyorlar. Öyle olaylar oluyor ki diplerde şaşırır kalırsın.

- O zaman sen de bir tehlikeden söz ediyorsun.

- Ben yıllardır bir Araplaşma tehlikesinden söz ediyorum. Aydın etiketi ile insanların bu tehlikeyi bugün bir özgürlük mücadelesi ve demokrasi atılımı olarak görmelerini de anlamıyorum, İran'da yaşanan hatanın burada tekrarı bir trajedi. Toplumda modernleşme ile kazanılan inanç ve ibadet hakları, demokrasi ve hür düşünce giderek tehlikeye giriyor. Hoşgörü atmosferinin yerini “Araplaşma” ve tahammülsüzlük alıyor. Amerika’nın da bu bölgedeki yanlış stratejik yaklaşımları nedeniyle güneyden gelen Arap etkisi yaşamımıza, sanatımıza, ticaretimize ve mimarimize her geçen gün daha büyük bir etki yapıyor. Bu topraklarda inancın yaşanması bugüne kadar hiç sorun olmadı ki. Bunu talep edenler zaten inancın yaşanmasını değil aynı zamanda siyasallaşmasını da talep ediyor.

- Peki sen bu düşüncelerini ifade etmeyi tehlikeli bulmuyor musun?

- Sorunun özü bu işte. Ben bu düşüncelerimi bir demokrasi ve modernleşme isteği olarak seksenlerde de aynen ifade etmiştim, o günü tehlikelerini dikkate alarak, bedeli ne ise göze de almış ve ödemiştim. Yüzümü Avrupa’nın sahte davetlerine çevirmeden, bu toprakları bir an bile olsa terk etmeyi düşünmeden. Başka bir yurdum, yaşayacak yerim ve başka İstanbul’um yok benim için. Bu nedenlerle kınıyorum Fazıl Say’ı yaşamımıza şımarıklıklarını soktuğu için.

- Ne demiştim nereye geldik, üzüldüm şimdi.

- Bu üzüleceğin gözlerini kapatacağın bir şey değil. Anadolu’da dipte olanları bir duysanız, dinleseniz, izleseniz akıl sağlığınız tehlikeye girer. Bu ülkenin gündemi bir şımarık insanın bu ülkeyi terk etme isteğinden çok daha ağır sorunlar tarafından işgal edilmiş durumda. Ekonomik açmaza düşen ve öğrenmek, okumak isteyen halkımın zeki ve uyanık çocukları devşirilerek cemaatlerin kontrolünde uyanacakları X gününe kadar uyutuluyorlar. Her alanda devletin her kademesinde bulunup o günü bekliyorlar. Bunların karşısında şımarıklıklarla çözülebilecek bir şey değil bu üstelik inanç olarak esas aldıkları inanca da aykırı yaptıkları şeyler. Bir nevi yarı peygamber gördükleri bir insanın çevresinde dönüyor her şey.

- İçim karardı ya..

- Buna da gerek yok. Dert veren dermanını da verir. Bu topraklar özgürlük ve hoşgörüyü beslemiş binlerce yıldır. Ben bu topraklarda yaşayanların bu gelişmenin önünde duracakları bir gün olduğuna ve o günün geleceğine hala inanıyorum.



 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..