Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '14

 
Kategori
Siyaset
 

Muhalefete saldırmanın hafifliği

Muhalefete saldırmanın hafifliği
 

Hafiflik


Muhalefetin kelime anlamı bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olma durumu, aykırılık, karşı görüşte, tutumda olan kimseler topluluğu, demokratik yönetimlerde ise iktidarın dışında olan parti veya partilerdir. Başka bir ifade ile Muhalefet, siyasette yönetme gücünü elinde bulundurmayan kişiler ve gruplardır. Krallıkla, monarşi ileyönetilen bir ülkede iktidarkral, şah, padişah, hakan imparator iken muhalefet mevcut değildir. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede ise iktidar seçimle işbaşına gelen seçilmişlerdir ve muhalefet de belirli seçmen barajını aşmış ve parlamentodahalkı temsil eden ve sağlıklı siyasette iktidarın politikasını eleştiren ve farklı sunan kişilerdir. Elinde devlet olanaklarının kullanımı söz konusu değildir. Ayrıca; muhalefet, demokratik sistemin vazgeçilmez unsurudur.

Son zamanlarda özellikle Ulusal medyada ve yerel medyada bir yanılsamanın varlığına dikkat çekmek istiyorum Tarafsız medya, kendini tek taraflı dürüst ilan eden görsel ve yazılı basında yazı yazanların yazıları ile muhalefet saldırılarını, bu yaklaşımın somut gerçekliğine rastlıyoruz. Buradaki eleştirisel ölçütü aşan, saldırının amacı daha iyiyi, doğruyu bulmak çözüm üretmek adına tartışma yaratmak değil tam tamına iktidara, yönetene yağ çekmek ve güçlüye yalakalık yapmaktır.

Şimdi efendim neymiş muhalefet neden güçlü ve dirençli bir tavır sergilemiyor hatta yapılan olumlu işlere destek vermiyormuş? Bu Ülkenin yazarı çizeri, din adamı, aydını, bilimsel olan olmayan akademisyeni, cemi cümlesi, bil cümlesi nihayetinde sokaktaki adamı neden gücün yanında durarak güçsüze saldırır? Neden zalimin yanında durur? Neden haksızlığa karşı çıkmaz?

Çok önceleri Erhan Afyoncuoğlunun (kendisinin tarihçiliğini tutmadığımı belirtmek isterim ayrıca) Osmanlı İmparatorluğu'nda Askeri İsyanlar ve Darbeler adlı kitabını okumuştum. Yeniçeriler Saraya başkaldırdığında, At meydanına (bugünkü Sultanahmet Meydanı) toplanır, slogan atarlarmış, amaç ya maaşlarını, ulufelerini ya da kendilerine verilen altının ayar değerinin artırmak imiş. Bunun için ilgili saray görevlilerini (Sadrazam, Kazasker v.b.) davet ederler amaçlarını dikte ederlermiş, tam bu olayların geçtiği sırada teba (halk) etraftaki tepeliklerin arkasına gizlenerek izler eğer alanda yeterli sayıda Yeniçeri askeri varsa, taleplerini saraya zorla yaptıracak düzeyde güçte ve sayıda olduklarını, saraydaki kapıkulu askerlerini yenecek düzeyde görürlerse direkt gösteriye destek verirlermiş, ancak sayıyı yetersiz görürler ise sırtlarını döner gözlem yerini  terk ederlermiş.

Sosyolojik olarak, kültür bizi saran, İnsanlıktan, insanlardan öğrendiğimiz toplumsal mirastır. İnsana ilişkin bir kavram olarak kültür, tarih içerisinde yaratılan bir anlam ve önem sistemi olduğunu biliyoruz. Bir grup insanın bireysel ve toplu yaşamlarını anlamada, düzenlemede ve yapılandırmada kullandıkları inançlar ve adetler sistemi olarak Kültür zaman içindeki toplumsal biriktirdiğimiz insanlık değerlerimizdir. Peki biz Osmanlıdan günümüze bu coğrafyanın insanları olarak hiç mi kültür heybemize bir şey koyamadık, hadi anlamaya çalışalım Osmanlı döneminde çok güçlü bir merkez otoritesi karşısındaki fakir fukara, garip gureba, cahil bir teba, halk vardı şimdilerde de durum halen öyle mi?

Ülkemizde 1923’te Cumhuriyetin kurulması ile birlikte Bilim, Eğitim, sanat, ekonomi, sosyal kültürel içerikte batılı anlamda bir Rönesans gerçekleşmiştir. Kerametik, ulematik düşünmenin, kaderin, fıtratın, inancın yerini bilimsel akıl, teknik, gözleme dayalı metodlar ve rasyonelite almıştır. Ulusal önderimiz Atatürk aracılığı ile Aydınlanmanın ışığı coğrafyamıza yöneltilmiştir.

Tamam iktidarı, yönetenleri, gücü eleştirecek kadar iraden, öz güvenin veya erdemin yok o zaman sus bari zayıf, istenci, direnci olmayan muhalefet saldırma, sessiz şeytan olmadan sessizliği tercih et, nesin?, kimsin?, topluma dağılan kötü kokuları dağıtmak, kokunun etkisini azaltmak için yelpaze sallayan yellemeci başımısın?

Medya olarak halkın haber alma gücü söylemişler sana kurumsal olarak, bireysel olarak karanlığın aydınlığısın güya. Madenin binlerce metre altındaki dehlizlerinde metan, karbon dioksit, karbon monoksit, hidrojen sülfür gazları ile kaplı kömür tozu kadar kara kapkara niyetinle aydınlık yaratamayacağın apayan ortadadır.

Muhalefetin kelime anlamı bir tutuma, bir görüşe, bir davranışa karşı olma durumu, aykırılık, karşı görüşte, tutumda olan kimseler topluluğu, demokratik yönetimlerde ise iktidarın dışında olan parti veya partilerdir. Başka bir ifade ile Muhalefet, siyasetteyönetme gücünü elinde bulundurmayan kişiler ve gruplardır. Krallıkla, monarşi ileyönetilen bir ülkede iktidarkral, şah, padişah, hakan imparator iken muhalefet mevcut değildir. Demokrasi ile yönetilen bir ülkede ise iktidar seçimle işbaşına gelen seçilmişlerdir ve muhalefet de belirli seçmen barajını aşmış ve parlamentodahalkı temsil eden ve sağlıklı siyasette iktidarın politikasını eleştiren ve farklı sunan kişilerdir. Elinde devlet olanaklarının kullanımı söz konusu değildir. Ayrıca; muhalefet, demokratik sistemin vazgeçilmez unsurudur.

Son zamanlarda özellikle Ulusal medyada ve yerel medyada bir yanılsamanın varlığına dikkat çekmek istiyorum Tarafsız medya, kendini tek taraflı dürüst ilan eden görsel ve yazılı basında yazı yazanların yazıları ile muhalefet saldırılarını, bu yaklaşımın somut gerçekliğine rastlıyoruz. Buradaki eleştirisel ölçütü aşan, saldırının amacı daha iyiyi, doğruyu bulmak çözüm üretmek adına tartışma yaratmak değil tam tamına iktidara, yönetene yağ çekmek ve güçlüye yalakalık yapmaktır.

Şimdi efendim neymiş muhalefet neden güçlü ve dirençli bir tavır sergilemiyor hatta yapılan olumlu işlere destek vermiyormuş? Bu Ülkenin yazarı çizeri, din adamı, aydını, bilimsel olan olmayan akademisyeni, cemi cümlesi, bil cümlesi nihayetinde sokaktaki adamı neden gücün yanında durarak güçsüze saldırır? Neden zalimin yanında durur? Neden haksızlığa karşı çıkmaz?

Çok önceleri Erhan Afyoncuoğlunun (kendisinin tarihçiliğini tutmadığımı belirtmek isterim ayrıca) Osmanlı İmparatorluğu'nda Askeri İsyanlar ve Darbeler adlı kitabını okumuştum. Yeniçeriler Saraya başkaldırdığında, At meydanına (bugünkü Sultanahmet Meydanı) toplanır, slogan atarlarmış, amaç ya maaşlarını, ulufelerini ya da kendilerine verilen altının ayar değerinin artırmak imiş. Bunun için ilgili saray görevlilerini (Sadrazam, Kazasker v.b.) davet ederler amaçlarını dikte ederlermiş, tam bu olayların geçtiği sırada teba (halk) etraftaki tepeliklerin arkasına gizlenerek izler eğer alanda yeterli sayıda Yeniçeri askeri varsa, taleplerini saraya zorla yaptıracak düzeyde güçte ve sayıda olduklarını, saraydaki kapıkulu askerlerini yenecek düzeyde görürlerse direkt gösteriye destek verirlermiş, ancak sayıyı yetersiz görürler ise sırtlarını döner gözlem yerini  terk ederlermiş.

Sosyolojik olarak, kültür bizi saran, İnsanlıktan, insanlardan öğrendiğimiz toplumsal mirastır. İnsana ilişkin bir kavram olarak kültür, tarih içerisinde yaratılan bir anlam ve önem sistemi olduğunu biliyoruz. Bir grup insanın bireysel ve toplu yaşamlarını anlamada, düzenlemede ve yapılandırmada kullandıkları inançlar ve adetler sistemi olarak Kültür zaman içindeki toplumsal biriktirdiğimiz insanlık değerlerimizdir. Peki biz Osmanlıdan günümüze bu coğrafyanın insanları olarak hiç mi kültür heybemize bir şey koyamadık, hadi anlamaya çalışalım Osmanlı döneminde çok güçlü bir merkez otoritesi karşısındaki fakir fukara, garip gureba, cahil bir teba, halk vardı şimdilerde de durum halen öyle mi?

Ülkemizde 1923’te Cumhuriyetin kurulması ile birlikte Bilim, Eğitim, sanat, ekonomi, sosyal kültürel içerikte batılı anlamda bir Rönesans gerçekleşmiştir. Kerametik, ulematik düşünmenin, kaderin, fıtratın, inancın yerini bilimsel akıl, teknik, gözleme dayalı metodlar ve rasyonelite almıştır. Ulusal önderimiz Atatürk aracılığı ile Aydınlanmanın ışığı coğrafyamıza yöneltilmiştir.

Tamam iktidarı, yönetenleri, gücü eleştirecek kadar iraden, öz güvenin veya erdemin yok o zaman sus bari zayıf, istenci, direnci olmayan muhalefet saldırma, sessiz şeytan olmadan sessizliği tercih et, nesin?, kimsin?, topluma dağılan kötü kokuları dağıtmak, kokunun etkisini azaltmak için yelpaze sallayan yellemeci başımısın?

Medya olarak halkın haber alma gücü söylemişler sana kurumsal olarak, bireysel olarak karanlığın aydınlığısın güya. Madenin binlerce metre altındaki dehlizlerinde metan, karbon dioksit, karbon monoksit, hidrojen sülfür gazları ile kaplı kömür tozu kadar kara kapkara niyetinle aydınlık yaratamayacağın apayan ortadadır.

İktidara yönelik eleştiri yapamayan ve muhalefete saldıran gazetecimsilere hatırlatmak isterim ki “Ülkeye bakarken halkın mutluluğuna, bakacaksın. O ülkedeki insanların ne kadar yaşadığını ve nasıl öldüğüne bakacaksın. Ülke insanımız mutlu mu?. Ekonomik refah içinde mi?. Geleceğine güvende hissediyor mu? Seçilen Hükümette yer alan insanlar yokluktan gelmiş olsa bile kendi halkını ezmeyen insanlar mıdır.? Yönetenler bisikletle gezebiliyor mu? Rahat bir şekilde halkın arasında dolaşırlar mı?, İnanç sistemi olan din bezirganlığı yapılıyor mu? Kişisel hırs, egolar şişkin mi?, Para ve mal edinme arzusu ne düzeydedir?, İktidar olunurken yapılan seçimlerde hile hurda yapılmış mı? İktidarın kendisi ve bürokratı kendi çıkarlarını düşünen geldiği noktada kendini adeta bir ilah gibi gören kişiler midir? Hatta, halkın bir kesimi tüm yokluk içerisindeki durumlarına rağmen inanç kalıpları yüzünden tamamen sadece kendine demokrat olan liderlerine bağlılıklarını devam mı ettiriyorlar?

Aslında muhalefete bu saldırı bir çeşit kötü olanın, güçlü gözükenin yanında yer alma güdüsü müdür? İnsan egosu gücü sever. Kökeni tarihten gelen bizim coğrafyaya özgü yalakalık bayraktarlığını devam mı ettirecek?

Devlet, İnsanların mutlu olduğu Ülkelerde Halk için vardır. Mutsuz ülkelerde ise yüceltilmiş Devlet kelimesi ve iradesi arkasından kendini kayıran İktidarlar, yönetimler, Hükümetler vardır. Somada yüzlerce işçi kardeşimizin öldüğü olayda bile onca sorumlu varken sadece muhalefete saldıran iktidara yalakalığı meslek edinmiş bir güruh vardır.

Yoksa yok mudur?

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..