Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ekim '08

 
Kategori
Felsefe
 

Muhtaç Olduğumuz Kudret

Muhtaç Olduğumuz Kudret
 

" ...Doğacaktır sana vadettiği günlr Hak'kın..."


Muhtaç Olduğumuz Kudret

26 ekim Pazar. Anıtpark. Cumhuriyet marşları korolarca seslendirildi. Bu anlamlı olayın, belki de tam duyurulamadığı için izleyeni azdı ve kısa sürdü… Belki de alıştığımız, özlediğimiz hatta şartlandığımız Cumhuriyet mitingleri beklentimden dolayı da böyle düşünüyorum.

Ancak çok anlamlı ve çok güzeldi. Heyecanlandım… Birkaç heyecanlananla milli ruhu yaşadım. Temiz çocukların masum, aydınlık ve inançlı yüzleriyle, öğretmenlerinin kararlı gözleriyle, söylenen marşların anlamlı sözleriyle gururlandım.

Düşünmekten de alamadım kendimi. Niçin artık “Ankara’nın taşıyla” ya da “gözleriin yaşıyla” ilgilenemiyoruz. Niçin “açık alınla çıktığımızı” söyleyemiyoruz 85 yılda çağdaşlaşma savaşından. Niçin “milyonlarca genç yarattığımızı” söyleyemiyoruz… hem de her yaştan…

Sadece yüzümüz yok da ondan diyemiyorum. Bir şeyler eksik. O günkü ruh, o günkü heyecan da yok. O ruha tercüman olan yüce insanlar da yok. Adeta “binip yağız atlarına… gitmişler” bir yerlere… Sanki bunları dinleyenler de yok hatta merak edenler de yok gibi geliyor bana. Daha da kötüsü bunları sahiplenmelerini beklediklerimizin çoğu “bana ne” umarsızlığı içinde.

Geldiğimiz nokta ortada… Örülen demir ağlar çoktan satılmış… hem de savaşsız… Modern çağın “kapitülasyonları”nın yöntemleri farklılaşmış… ancak eskisi kadar öldürücü olduğu kesin. Devletlerin yerini küresel şirketler almış, ulus devleti tehdit eden cinsten. Vahşi doğadaki “doğal seçicilik” aynen devam ediyor, evrimleşen küresel güçlerin insafına kalmış olarak…

Sordum kendime, nerede hata yaptık diye… Cevap da veremiyorum, gerçekte hata yapıp yapmadığımız hakkında. Yapılan hata ise düzeltmek, hatadan vazgeçmek mümkün. Yapılan bir hata mı yoksa bilinçli bir tercih mi?

Artan nüfusun yeterince beslenemeyeceği, sevgi saygı ortamında yetiştirilemeyeceği, gereği gibi eğitilemeyeceği, yeterince okul, üniversite sunulamayacağı ve iş bulunamayacağı orta da iken “on yüz milyon kişi olalım da gösteririz”, “en az üç tane isterim” (en çoğun ne olduğu ise ucu açık) diyenler bu gün karşılaştığımız sonucu çok iyi biliyorlardı. Ve korkarım bu günler iyi günlerimiz.

Gereği gibi yetiştiremediğimiz ve iş olanağı sunamadığımız ancak laflarınızda “öğündüğümüz gençliğimiz” olarak bahsettiklerimiz, giderek potansiyel tehlike haline dönüşüyor. Böyle giderse “fırın duvarlarının delineceği” ortada. Yakın çevreden başlamak üzere İlk tahribata uğrayacak olan ise anne babalar olacak. Gazete sayfaları da bunun habercisi olan olaylarla dolu. Her biri ayrı tüyler ürpertici.. İçerik değişmiyor. Eğitimsiz, işsiz ve umutsuz. İşi deliliğe vurmuş anne babasının elindekini alabilmek için canına da göz dikmiş… ya da örgütlere katılmayı yaşam seçeneği olarak görmüş…

Böylesi ortamlarda hala birileri çıkıp “Türk’üz Göğsümüz Cumhuriyetin tunç siperi” diyebiliyor” ve “açık alınla”, imanla, inançla haykırabiliyorsa… o çölde bir vaha var ve o çöl de sağ kalınabilir umudumun da teoride var olduğunu bileceğim.

Bir şeyler yapmalıyız. “..muhtac olduğumuz kudretin damarlarımız da..” olduğu bilinciyle ithal çözümlerden ve bazı çevrelerin çözüm dayatmalarından uzak durarak bir şeyler yapmalıyız. “Ne mutlu Türküm” diyebilmenin kucaklayıcı, birleştirici gücünün bilinciyle bir şeyler yapmalıyız. Önce herkes kendisine düşeni yapmalı… genel çözüm kendiliğinden gelir.

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..