Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '12

 
Kategori
Tarih
 

Muhteşem Yüzyıl ve Pargalı İbrahim Paşa

Muhteşem Yüzyıl ve Pargalı İbrahim Paşa
 

internetten alıntı


Tarih yapraklarını biraz karıştırsak. Geçmişte neler neler yaşanmış bir baksak.

Muhteşem Yüzyıl'a damga vuran vezir-i âzamlardan biriydi, yükselen ve yükseldikçe ihtirasları da çoğalan,Pargalı İbrahim Paşa! İhtiraslarının esiri mi oldu, yoksa dönen entrikaların kurbanı mı bilinmez!

Garip bir balıkçının oğluydu İbrahim. Kimi Pargalı Hırvat dedi, kimi Bulgar kökenli. Kaynak tutanların bazıları da Frenk İbrahim diye andı onu notlarında.

Manisalı bir kadına satmıştı onu korsanlar. Ondan da Manisa Sancak Beyi, Şehzade Süleyman için satın alınmıştı. Hemen hemen aynı yaşlardaydılar ikisi de. Birlikte eğitim gördüler, birlikte ava gittiler, birlikte büyüdüler.

''Doğancıbaşı'' oldu, Süleyman'ın sarayında. Yavuz Sultan Selim ebediyete intikal ettiğinde; İstanbul yolu göründü ikisine de, yine ayrılmadılar. 9 gün süren yolculuk sonunda İstanbul'a vardılar. Süleyman'ın cülus törenin de yine yanındaydı, İbrahim

Süleyman, padişah olunca, çocukluk arkadaşı, can yoldaşı, sırdaşı İbrahim'i '' Hasodabaşı'' olarak atadı. İbrahim hayal dahi edemeyeceği, rüyasında görse inanamayacağı imtiyazlara sahip olmaya başlamıştı. Ya babasının yanında kalsaydı? Denizde fırtınalarla boğuşacaktı belki de yıllar boyu!

Savaş!!! Yine bahtında vardı ama Süleyman'ın yanında ve ilki Belgrad yollarında, Rodos kıyılarında. Başarı ile taçlanan bu seferlerin ardından(1523) kitâbelerde '' Süleyman Şah Bin Selim Şah'' künyesi ile anılan Sultan Süleyman'ın yeni bir tâltifine  mazhar olarak, vezir-i  âzamlığa tâyin edildi.

Sarayda; içoğlanlar, Enderun mektebinde; sıkı bir eğitimden geçirilir ve devlet adamlığı öğretilirdi. İbrahim Enderun mektebinde yetişmediğinden, devlet işlerinde acemi idi. Süleyman, vezir-i âzamına, Celâl-i zade Mustafa Bey'i onun tezkerecisi olarak tayin etti.

Bu arada Harem-i Hümayun'a giriş çıkışı izne tâbi olmayan Pargalı İbrahim Paşa, Sultan Süleyman'ın kızkardeşi Hatice Sultan'a  âşık oldu.

Pargalı İbrahim'in önlenemez yükselişi devam ediyordu. Vezir-i âzam olduktan 11 ay sonra, At Meydanı'nda yapılan ve günlerce süren, şaşalı düğün töreni ile Hatice Sultan'a eş, Osmanlı Hânedanı'na damad oldu.

Artık,  Vezir-i Azam Makbul İbrahim Paşa olarak anılmaya başlandı.

Bin bir entrika ve düzmece oyunlar ile Pir-i Paşa'yı makamından eden Ahmet Paşa, Vezir-i Azam olamayınca, Mısır Valiliğine tayinini istemiş, ancak Mısır'a gider gitmez orada hükümdarlığını ilan etmiş, adına para bastırmış ve Mısır'da karışıklıklara sebep olmuştu. Sultan Süleyman, Pargalı İbrahim Paşa'yı Mısır'daki karışıklığı düzeltmeye gönderdi.

Mısır'daki bozulmuş düzeni, sukunete kavuşturan ve İstanbul'a muzaffer bir eda ile dönen İbrahim Paşa, Sultan Süleyman tarafından, Budin seferi öncesi;1529 yılının Mart ayında, ''Maaşlara zam yapmak, in'am ve ihsan etmek gibi padişahın yetkileri içerisinde olan haklar hariç olmak kaydıyla bütün devlet işlerinde tam yetkili olarak ''Serasker'' mertebesine yükseltildi.

Ayrıca, Kanuni Sultan Süleyman, Serasker Makbul İbrahim Paşa'ya, Rumeli Beyler beyliğini'de ihdas etti.
 
Bu ünvanlar ve kendisine tanınan yetkiler karşısında ihtimal ki başı dönen Pargalı İbrahim Paşa, zirvede olmanın da verdiği güç ve azametle, yabancı ülkelerin elçilerine;

''Bu büyük devleti idare eden benim! Her ne yaparsam, yapılmış olarak kalır! Zira bütün güç ve kudret benim elimdedir!
Memuriyetleri ben veririm! Eyaletleri ben tevzi ederim!
Verdiğim verilmiş, reddettiğim reddedilmiştir!
Büyük padişah, bir şey ihsan etmek istediği ve ihsan ettiği zaman bile; Eğer ben onun kararını testik etmeyecek olursam!
Gâyr-i vâki olur!
Çünki, her şey harb, sulh, servet ve kudret benim elimdedir!''

Söyleme cesaretini kendinde görmüştür! Görmüştür de,  ya sonrası?

Kanuni Sultan Süleyman'ın büyük aşkı, gözünün nuru, baş hasekisi, biricik eşi Hürrem Sultan'la yıldızları, yıllar boyu barışmamıştır.

Saray-ı Hümayun'da yıllar süren, zaman zaman açıktan, çoğu zaman da gizliden gizliye, iktidar ve güç savaşı haline gelen iç çekişmeler ile birbirlerine karşı büyük bir savaş vermişlerdi.

Mağrur ve ihtiraslarına gem vuramayan ve de kendini artık Kanuni Sultan Süleyman ile denk tutarak, aynı ayarda ve mevkiide gören Pargalı İbrahim Paşa Padişah adına yayınlanan fermanlara ''Serasker Sultan İbrahim'' yazdırmak cüretini bile göstermiştir ki hatta ordugâhta ilan edilen vezir-i âzam emirlerine dahi bu ünvanı yazdırmakta beis görmemiştir.

Deftardar İskender Çelebi; bu ünvana itiraz etmiş ve ''Serasker Sultan İbrahim'' ilanını men etmiş ise de bu kararının bedelini asılmak suretiyle, canı ile ödemişti.

''İskender Çelebi, asıldığı günün gecesinde; Sultan Süleyman'ın rüyasına girerek, elinde bir ip ile üzerine hücum ederek-Bre zâlim, ben günahsızı, bir müflisin telkini ile niçin astın?- diye boğmak ister. Padişah, korku ile uyanır ve İskender Çelebi'yi astırdığından dolayı büyük üzüntü duyar!''(Ali tarihi, varak 39 b)

''Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!''
Her zirvenin çıkışı olduğu kadar, inişi de vardır!

İskender Paşa'nın ahından mı?
Yükünü taşımakta zorlandığı ünvanların ağırlığından mı?
Yoksa, Hürrem'in çevirdiği entrikaların başarıya ulaşmasından mı?
Bilinmez!
Pargalı İbrahim Paşa gözden düşer!
Gözden düşen, gönülden de düşer misali!

Bağdat Seferinden, İstanbul'a döndükten iki buçuk ay sonra Saray-ı Hümayun'a yemeğe davet edilen Pargalı İbrahim Paşa, gece yarısı uyumakta olduğu odada, cellâtlarca boğularak, yaşamına son verilmiştir.
Makbul İbrahim Paşa iken Maktul İbrahim Paşa olarak anılmaya başlanan Pargalı'nın mezar yeri dahi Kanuni'nin emri ile kimselere bildirilmemiştir.
Buna rağmen; Galata'da  Canfeda Türbesinin civarında defnedildiği ve mezarının baş ucunda erguvan ağacının bulunduğu rivayet edilmektedir.
Bir başka rivayete göre de; öldürüldükten sonra denizlerle buluştuğu söylenmiştir.(Artur Tomas)
 
Balıkçı köyünden, saraya, sarayda zirveye uzanan ve sonu hüsranla biten, bir tarih sayfası da böylece kapanmıştır.
 
 
Ayşen Arslangiray Kura
15.02.2012/İzmir
 
 
 
 Doğancıbaşı  : Osmanlı İmparatorluğu zamanında, doğanları besleyip idare ve doğanla av işlerine nezaret  eden kişi.
Hasodabaşı :  Osmanlı sarayında, Enderun'un en tüksek dairesi olarak sayılan, padişah'ın özel dairesi Has oda'yı  idare eden kumandan.        
 Taltif  : Lütf etmek
Mazhar olmak: Kavuşmak, elde etmek,
Harem-i Hümayun :Osmanlı devrinde, sarayın harem dairesi,
İçoğlan: :Sarayda yetiştirilen ve devlet hizmetlerinde çalıştırılan devşirmeler,
Tevzi etmek :  Dağıtma, taksim, pay etmek
İhdas etmek: Hediye verme
İhsan etmek: Bağışlama, Lütuf, yardım etmek,
Saray-ı Hümayun:Osmanlı Sarayı
Beis  :  Zarar, mahzur
Müflis : Zavallı
Enderun Mektebi :Osmanlı Sarayının iç teşkilatı, içinde bir saray üniversitesini de barındıran yer,
 
Faydalandığım Kaynaklar;
Osmanlı Tarihi- Ord. Prf. İsmail Hakkı Uzunçarşılı TTK yayınları,
Bu Mülkün Sultanları- Necdet Sakaoğlu
Kadınlar Saltanatı- Ahmet Refik Altınay
Taş Çağından Osmanlı'ya Anadolu- Erhan Akyıldız
Kanuni Sulatan Süleyman- Feridun Fazıl Tülbentçi
Muhteşem Süleyman- Yavuz Bahadıroğlu
Büyük Türk sözlüğü
 
 
Not: Ord. Prof. İsmail hakkı Uzunçarşılı'nın Osmanlı Tarihi II. cilt 356. sayfa 2. paragrafında; ''Padişahın hemşiresi kendisine nikahlanarak At meydanı'nda, sonradan İbrahim Paşa denilen sarayda düğünleri yapıldı.'' denilmekte ise de,
Aynı cilt, 547. sayfa 1. paragrafta; ''İbrahim Paşa'nın Osmanlı Hanedanı'ndan kız aldığı ve damad olduğu sürüp gelen mütealaların aslı yoktur. Zevcesi Muhsine isminde bir hanımdır.'' denilmektedir.
Bu bilgiler ışığında; aynı yazarın, aynı ciltte vermiş olduğu iki farklı bilgi birbiri ile çelişmekte ise de, diğer kaynaklarda, İbrahim Paşa'nın, Kanuni Sultan Süleyman'ın kız kardeşi Hatice Sultan ile evlendiği belirtilmektedir.
 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..