Muhteşem Yüzyıl

Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan'ın, bir imparator ile sıradan bir cariyenin arasındaki aşkın hikayesi, ilginçtir Türkiye'den çok yurtdışında ilgi çekmiştir. Yurtdışında bu aşk üzerine birçok romanlar yazılmıştır. 

Yurtdışında yaşadığım için, “Muhteşem Yüzyıl” dizisini youtube üzerinden izleyebiliyorum. Henüz ilk 5 bölümünü seyrettim. Türkiye gazetelerinin internet baskılarından öğrendiğim kadarıyla “Muhteşem Yüzyıl” isimli diziyle ilgili olarak RTÜK’e ilk günlerde 70 bin üzerinde şikayet gelmiş. Çok şükür ki, RTÜK akl-ı selim davranmış ve diziyi yayından kaldırmamış. 

Çok az insana nasip olacak şekilde özellikle Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere Türk tarihini, aynı zamanda Rus tarihini (Kiev Ruslarından itibaren) az-çok bilen, iki tarihi de “yerinde” okumuş biriyim. 

Dizideki perde, halı, harem gelenek - leri görenek gibi detaylara takıntı yapılmasını, Topkapı sarayı hareminde şöminede yanıyor gibi duran odunları ve koskoca Muhteşem Süleyman’ın seferinin sadece onlarca kişi ile çekilmesi detayları konuşmayı gereksiz buluyorum. Bu detayların birçoğu bütçe ile ilgili ve konuşmaya değmeyecek kadar değersiz. Sonuçta bu bir film ve ticari bir kaygısı var. Dizinin bütçesinin on milyonlarca dolar olmadığı herkesin malumu. İzleyicinin ilgisini çekebilmek için tarihten küçük saptırmalar yapılması, ilgi çekebilecek noktalara vurgu yapılması çok normal. Çerçevenin bütününe bakmak lazım. Bu güne kadar, Türk tarihi ile ilgili kaç tane film çekildi ? Bu diziyi karşılaştırabileceğimiz başka bir tane bile örnek yok, düşünsenize. 

Diziyi bizzat seyredenler için söylüyorum; Gülfem – Hatice Sultan – Mahidevran – Valide Sultan – Sultan Süleyman ve İbrahim hatta Sümbüş Ağa için bir oyuncu seçmek isteyeseydiniz, kimi seçerdiniz ? Ya da kral Layoş için ? Nigar Kalfa’nın, Daye Hatun’un oyunculuğuna kim bir laf söyleyebilir ki ? Nigar Kalfa yerine birini seçmek zorunda kalsanız, başkasını seçer miydiniz ? Ya da siz olsanız Hürrem Sultan'ın aksanını nasıl belirlerdiniz ? 

Osmanlı ordusu sefere çıkmış, haremden mektuplar gidiyor, aşk mektupları. Ne yani, Kurtlar Vadisi filmlerinde olduğu gibi devamlı kan dökerken mi görmek isterdiniz ecdadımızı ? Hem İslamiyet adına savaşan, ülkeler fetheden ve aynı zamanda şiirler yazan, kuyumculukla uğraşan ve “aşık olan” bir insandan bahsediyor "Muhteşem Yüzyıl" dizisi. 

Hiç düşündünüz mü, Muhteşem Süleyman’ın (İlber Ortaylı hocamız da, “Kanuni” yerine “Muhteşem” kullanılmasını doğru bulduğunu söyler) yabancı devletler tarafından nasıl anıldığını ? Örneğin; Rusya tarihinde "Kanuni" olarak değil, "Muhteşem Süleyman" olarak anılır. 

Dönemin Osmanlı’sının nasıl yaşadığını hayal etmek, hayal ettirebilmek ne kadar mümkündür ? Tarih kitapları okurken hep gözümün önüne getirmeye çalışırdım ama dizide gördüklerim, hayal edebildiğimin çok ötesinde. İskender Pala hocamızın Katre-i Matem isimli romanını okuyunca, Osmanlı İstanbul’u sokaklarında dolaşmış kadar olmuştuk. Fakat ne kadar iyi bir anlatım olsa da roman hiçbir zaman görsel ifadelerin yerini tutamaz. 

Hürrem Sultan’ın; "ben sen ne inanıyor, ona inanmak istiyor. Senin baktığın güneşe bakmak, senin gördüğünü görmek istiyorum. Ben senin Allah'a inanmak istiyor...", diyerek müslüman olmak istediğini belirtmesi, Sultan seferdeyken gebe olduğunu öğrenince; “Allahım şükran sana”, demesi, “Sultan Süleyman’ın oğlu bıldırcın istiyor”, diyerek Sümbül Ağa’ya aşerdiğini vurgu yapması ya da Valide Sultan’ın ;“O senin çocuğun değil, al-i Osmana aittir”, sözlerini duyunca ne hissettiniz ? 

Annem, birine teşekkür etmek istediğinde “atana rahmet ...” diye başlar ve dualar eder. Benim de dualarım, şükranlarım; Muhteşem Yüzyıl dizisine emeği geçenlere: “Atanıza rahmet, emeğimize sağlık”. İnşallah çok filmler görürüz. Daha iyisi yapılana kadar, en iyisi kesinlikle budur.