Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '09

 
Kategori
Siyaset
 

Müjde!.. Kürt sorunu çözüme kavuşuyor…

Müjde!.. Kürt sorunu çözüme kavuşuyor…
 

Sayın Cumhurbaşkanımızdan başlıyarak iktidarın gayretli ve içten çalışmaları sonunda Kürt sorunu çözüm yoluna girdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “İyi şeyler olacak, tarihi fırsatı kaçırmayalım” sözleriyle başlayıp tepkiler üzerine durulan sözde Kürt sorunu tartışması yeniden alevlendi. Bebek katili Öcalan’ın sözde Kürt sorununa ilişkin yol haritası açıklayacağını duyurmasının ardından, malum medya da harekete geçti. Kimi gazeteler, kendilerini ziyaret eden DTP’lilere çüzümün şifrelerini verdi, kimisi ise Öcalan’la görüşme niyetini açıklayıp, manşetlerden sözde Kürt sorununa ilişkin görüşlerini açıkladı.

Şimdi çözüm gelecek ya, herkes aslan payını kendisine almak istiyor. Ama kimse heveslenmesin, o pay tamamen iktidar partisi ve sayın başbakana ait olacaktır.

İktidar partisi diyorum çünkü bazı iktidara mensup milletvekillerinin verdiği katkı gerçekten takdire şayan.

Mesela Diyarbakırdan iki dönemdir AK partisi miletvekili seçilen sayın İhsan Arslan bu konuda neler diyor. Hakkında terör örgütü propogandası yapmaktan soruşturma açılan sayın Aslan, sözde Kürt sorununun çözümü için Öcalan’ın muhatap alınmasını istedi. Arslan, dağdan inene iş, öldürülen teröristlerin ailesine para verilmesini de istiyor. Ne güzel değilmi? Bu kadar değil.

Öcalan’ın muhatap alınmasının bir zorunluluk olduğunu iddia eden Arslan “Siz ona bir güç vermiyorsunuz, onun elinde böyle bir durum var. Onda var olanı kabul ederseniz, sorunun çözümünde kullanabilirsiniz. Abdullah Öcalan PKK’yı yönetiyor, örgütü de onun siyasal uzantısını da yönetiyor. Taban üzerinde de mutlak bir etkisi var. Bunları yadsıyamayız. Hapiste olması bunları değiştirmez” dedi. Dikkatinizi çekerim, bu sözler bir Türkiye Cumhuriyeti milletvekiline, hemde iktidar millet vekiline ait. Bu beyefendinin 1992 yılında yayınlanan “Kürd soruşturması” adlı kitabını okumamışlar için birkaç satır hatırlayalım.


* Kemalist, laik ve demokratik ilkeler, TC Anayasası’nın ilk ve temel ilkeleri, Türkiye’de yaşayan herkese zorla dayatılmaktadır. Yani Türkiye’de varolan herkes, bu ilkelere iman etmek ve yaşamının her safhasında ona uygun amel etmek zorundadır.

Türkiye coğrafyasının Misak-ı Milli ile çizilen sınırları hiçbir anlam ifade etmemektedir...
* Yapmaya çalıştığım izah çerçevesinde, doğduğum yer olması itibariyle Kürdistan vatanımdır.
* İster TC’nin zulmünden, devletin teröründen bahsedelim, ister PKK’nın Kurtuluş Mücadelesi’ne dönüşen eylemleri yahut sivillere yönelik katliamlardan bahsedelim, ister bu gelişmeler karşısında bölgede Müslümanlar’ın takınması gereken tavrın ne olması gerektiğinden, netice değişmiyor...

* İğneyi kendinize, sonra çuvaldızı karşınızdakine batırın. Bu inkarcı ve kanlı politikalar karşısında siz olsaydınız ne yapardınız? Son İslam devletini, hilafet makamını ve onun müesseselerini hangi sebeple olursa olsun ortadan kaldıran ve yegane politikası İslam’a düşmanlık ve onu yok etme esası üzerine kurulan bir zihniyet ve otoriteye karşı girişilen tüm isyan ve baş kaldırıları alkışlamak gerekir.
* Mücadelenin ilk günlerinde bir köye gece gizli gidebilen gerilla timleri, artık gündüzleri gitme imkanı bulmuştur...
* Zulme karşı verdiği mücadele sonunda halkın mazlumiyeti yanında ve onun yegane koruyucu ve destekçisi konumuna giren gerilla hareketi, bu imajı ile bölge halkının gözünde muteber bir kişiliğe sahip olmuştur.

* Devlet geçen 70 yıl boyunca Kürtler’e haksızlık yapıldığını açıkça itiraf ederek Kürtler’in sosyal ve siyasal yaşamda kendilerini ifade etmelerine imkan tanınmalıdır...
* Askeri önlemlerin çare olmayacağı düşüncesinden hareketle bölgedeki tüm ilave askeri birlikler geri çekilmeli, Özel tim ve koruculuk sistemi kaldırılmalıdır.
* Kısa vadede alınması gerekli yegane önlemin (aynı zamanda yegane çözümün) Türkiye’nin tamamına uygulanacak yeni bir ’Eyalet Sistemi’ olduğunu hatırlatmak isterim.

Yukarıdaki satırlar, sayın Aslanın Türkiye Cumhuriyetine, anayasamıza, kuruluş ilkelerimize, istiklal savaşımıza, üniter yapımıza hangi gözle baktığını çok açık gösteriyor. Bu kişi sayın başbakanımızın iki dönemdir vazgeçemediği bir milletvekili. Neden acaba?

Sayın Erdoğan 1991 yılında RP İstanbul İl Başkanı sıfatıyla hazırlatıp Necmettin Erbakan’a sunduğu raporda şu görüş ve istekler bölümünde,

“* 1985’ten itibaren başlayan PKK saldırıları dolayısıyla bölge bir yanda devlet terörü, öbür yanda da PKK terörü arasında sıkışıp kalmaktadır. Bölge halkı PKK’ya bir biçimde arka çıktığı gerekçesiyle sürekli baskı ve işkence altında tutulmaktadır. Özel Tim’in bölgedeki uygulamaları âdeta hesap dışıdır. Bölgede yaşayan insanların ne mal ve ne de can güvenlikleri söz konusudur. İnsanlara bölgede gerektiğinde “b.k” bile yedirilmektedir. Demokratikleşme ve insan hakları noktasında Güneydoğu son derece geridir. Yakın bir zamana kadar anlamsız ve çağdışı Kürtçe yasağı dolayısıyla bölge insanları hayli baskılarla yüz yüze gelmiştir.
* Devlet, kontrgerillasıyla, özel timiyle, harcadığı trilyonlarca lirasıyla, köy korucularıyla vs. bu sorunun üstesinden gelinemeyeceğini artık anlamış bulunmaktadır. Kemalist Devletin geleneksel zora ve silaha başvurma yöntemi artık iflas etmiştir.
* Yeni dönemde RP olarak gelişmelerin gerisinde kalmak istemiyorsak artık Kürt sözcüğünü rahatlıkla telaffuz edebilmeli, Türkiye’de Kürt halkının çektiği onca acıya ve sıkıntıya tercüman olabilmeliyiz.
* Türkiye’de 75 yıldan beridir resmi ideolojinin Kürt meselesinde inkârcı, asimilasyoncu, baskıcı davrandığını açık seçik söylemeli ve resmi ideolojiyi yüksek sesle sorgulayabilmeliyiz.
* Türkiye’de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesini savunmak, kitle iletişim araçlarından yararlanmasını savunmak.
* PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamak. Devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükmemek, devletin eleştiri üslubunu benimsememek; “Bölücü”, “Terörist”, “Ayrılıkçı” vs... “ diyerek kendi düşüncelerini ortaya koymuştur.

Bütün bunları gördükten sonra, sözde Kürt sorunu için nasıl bir çözüm düşündüklerini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.

Muhalefet haklı olarak itiraz ve eleştirilerini yapıyor. Bu cümleden olmak üzere

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, AKP iktidarı döneminde terörle mücadelenin, terörle müzakere haline getirildiğini söyleyerek, “2002 yılında sıfırlanmış bir terör örgütü bugün İmralı’dan terör örgütünü yönetiyor ve Türkiye’nin önüne yol haritası sunacak kadar kendisinde pazarlık etme cüretini bulabiliyor. Türkiye’nin geldiği bu noktaya üzülmek gerekiyor. Sayın Başbakan bu gelinen noktayla ne kadar övünse azdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti terörle mücadeleden vazgeçmiş, Terörle müzakere dönemini başlatmıştır. Bir terör örgütünü yönetmesi ve Türkiye Cumhuriyeti devletine bir dayatma ile bir yol haritası sunması maalesef Türkiye’de kabullenilir bir durum olmuştur. Çok yazık. Değerlerimiz ekseninde, şehitlerimize, gazilerimize saygısızlık, milletimizin mücadelesini dumura uğratan bir yaklaşım” diye konuştu. Ama dinlemeyecekleri kesin gibi görünüyor.

İmralıya bölücübaşının yanına birileri ikamet edilsin diye yer yapılıyor epeydir. Bence, bir saray yapılsa daha iyi olurdu.

Ne acıdır ki, Terörüstlerle pazarlık eder duruma geldik. Bundan sonraki adımın bölünme istekleri olacağı malumdur. Bu süreci de AB ve ABDnin avuçları patlayana kadar alkışlayacağı kesindir.

Pazartesi, Temmuz 20, 2009

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..