Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '10

 
Kategori
Güncel
 

Mum söndü.. Aydınlan Türkiye!

Mum söndü.. Aydınlan Türkiye!
 

barış.. inanç.. sevgi.. umut !


Bunca temenni dilekler
Vız gelir çarkıfelekler
Bana eğilsin melekler
Madem ki ben bir insanım..


- Aşık Daimi / Kainatın Aynasıyım -

Herseyin yaratılmasi için asıl kaynak olan ışık, yeryüzüne güneş vasıtası ile can verir..

Geçmişte, Nuh Tufanı yada daha başka bir felaket ile çöreklenmiş ve uzun süre yeryüzünün güneşi görmesini engellemiş bir toz, duman, buhar katmanı söz konusudur. Öyle ki hayatta kalan insan grupları belki de nesiller boyunca güneşi ya görememiş yada çok nadiren görebilmişler, karanlıkta, soğukta zor şartlarda yaşamak zorunda kalmışlardır..

Elbet insan inancı bir yaradılışa sahiptir. Hayatta kalmayı başaranlar olur. Sonunda güneş ışınlarını engelleyen katman gökyüzünden tekrar yeryüzüne iner ve güneş ışınları ile dünyayı yıkamaya başlar. Ve bu büyük bir sevinç kaynağıdır..

Pagan inanışında da aynı unsurlara rastlanabilir. Paganizm 'i sapkınlık olarak görenler Aleviliğe de fazla itimat göstermeyebilirler. Lakin yılbaşı gecesi ve yeni yıla girerken ışıkları kısa bir süre kapatmak ve sonra tekrar ışıkları açarak çığlık çığlığa bir sevince kapılmak da mumsöndü ile aynı anlamları içerir..

Ufak bir köy evinde, korku içinde yürütülen bir cem ayininde, ritueller zaten genel olarak gezegen ve evrenin simgeleri ile doludur ve sonunda mumsöndü kısmı gelir. Işığı bilen, ışığı tanıyan, onun ne büyük bir lütuf olduğunu bilenler, herşeyin sonunda ışığı ve yüceliğini vurgulayarak ayinlerini bitirir, bir zamanlar çektikleri çileyi ve sonunda yaşadıkları sevinci, atalarının zorlu dönemlerini unutmayacaklarını, çünkü günü gelince aynı şeyin tekrar edeceğini tahmin ederler..

Mumsöndü zaman içinde Alevi 'leri karalama kampanyası olarak kullanılmış, kendini yüce dinlerin mensupları bilenler küfüre başvurmuş, bu güzide topluluğu korumak yerine onları aşağılamayı seçmiş, mumsöndü de bu vesile ile cem ayinlerinden çıkartılmış bulunmakta..

XI. yüzyılın ortalarında başlayan “Babailer isyanı” ile Heteredoks Türkmen zümrelerin, Sünni merkeze karşı takınacakları tavır yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. Moğol tahakkümünün ardından tabela devlet haline gelen Anadolu Selçuklu Devleti ’nin otoritesini tamamiyle kaybetmesi üzerine bu Heteredoks Türkmen zümreler yeni süreçte oluşmaya başlayan “Beylikler” içerisinde aktif veya pasif rol oynayarak varlıklarını sürdürdüler..

Osmanoğulları Beyliği 'nin de devletleşme ve yayılma süreci içerisinde ileri derecede aktif rol oynayan bu Heteredoks Türkmen zümreleri, Osmanlı ’nın zamanla kendi yapısına ve koşullara uygun bir ideoloji oluşturması ve bu ideolojininde Türkmen zümrelerin sahip oldukları yapıya tamamiyle zıt olması sebebiyle (tek sebep bu değildir) bu zümreler aktif görev aldıkları bürokratik ve askeri görevlerden zamanla çekildiler. Safevi alternatifinin doğuşuna kadar sadece “soğuma” olarak nitelendirebileceğimiz bu durum, Safevi Devleti Anadoluda ki propagandasını sürdürdükçe önce büyük bir yabancılaşmaya ve ardından da çatışmaya dönüştü. Çaldıran Savaşı ile Safevi Devleti ’nin yenilmesi ve Anadolu ’da Safevi gücünün tamamiyle kırılması Alevileri sahipsiz ve Osmanlı güçleri tarafından her fırsatta ezilen büyük bir taşralı kesim haline getirdi..

Zamanla siyasal arenadan toplumsal arenaya inen bu çatışma, konar göçer veya yeni yerleşik Aleviler ile yerleşik Sünniler arasında devam ederek günümüze kadar varlığını sürdürdü. Genelde kendi içine dönük ve düşmanlaşmış dışarı ile bağlarını en aza indirgeyen Aleviler, Dünya ’nın her yerinde gerçekleşen Heteredoks - Ortodoks kavgalarının sonucunda olduğu gibi “cinsel sapıklık” iddialarına maruz kaldılar. Kökleri Babailer İsyanı ’na kadar uzanan bu itham, isnad, iftira ve iddialar, çatışmaların yoğunlaştığı zamanlarda yeniler ile baslenerek çirkin bir hal aldı. Hatta birçok kez meydana gelen küçük çatışmaların sebebi bu iftira ve isnadlar oldu..

Cumhuriyet ile birlikte ümmetçi Osmanlı ideolojisinin yıkılıp yerine ulusal-laik bir ideolojinin inşası, etnik köken olarak özbeöz Türk olan Alevilerin yeni ulus devlet içerisinde ilgi görmelerine sebep oldu. Bu ilginin başladığı dönem Aleviler için adeta Osmanlı baskısından kurtuluş, bir kabuk kırış olarak karşılandı. Lakin gerek Alevi gerekse Alevi olmayan araştırmacılar tarafından kaliteli bir şekilde irdelenemeyen Cumhuriyetin Alevilerle kaynaşmaya başladığı bu dönem, Türkiye ’deki Alevilerin çoğunluğu tarafından bir yalın kurtuluş olarak algılandı. Oysa Cumhuriyet ’ten sonra da Alevilik kimi zaman az kimi zaman yoğun baskı altında tutuldu ve Aleviler gerek üst düzey bürokratlardan, gerek avamdan geçmişte gördükleri iftiraları aynen gördüler. Hatta bazen toplu katliamlara maruz kalarak yazgılarında pek birşeyin değişmediğine şahit oldular. İftira ve isnadların genelinin eğitim almamış taşralı Sünniler tarafından üretildiği yanlışı, eğitim almış ve üst düzey bürokratik görevlerde bulunmuş kişilerin iftira ve isnadlarının gölgede kalmasını sağladı..

Oysa Niğdeli Kadı Ahmed örneğinde göreceğimiz gibi maalesef ki çoğu zaman asıl üreticisi ve yayıcısı oldu. Cumhuriyet Dönemi 'nde başka örnekler vermek gerekirse aşağıda eserindeki ifadelere değineceğimiz Reşat Nuri Güntekin, Ömer Seyfettin ve Haldun Taner, eski RP milletvekilleri Şevket Kazan ( mumsöndü ’nün cinsel sapıklık içeren bir Alevi geleneği olduğunu iddia etmişti.. ) ile Recai Kutan ’ın iftiraları ( Suriye krizi esnasında TBMM ’de yaptığı konuşma da Nusayriliğin sapık bir Alevi inancı olduğunu iddia etmişti..) bir şovmen olan Güner Ümit ’in canlı yayında milyonlarca Alevi ’nin gözlerinin içine baka baka, hamile rolü yapan bir kadına “ bu çocuk babandan mı, sen Kızılbaş mısın?.. ” demesi ve son olarak güncel Mehmet Ali Erbil 'in Erzincan 'la telefon bağlantısı esnasında yaptığı " hayırdır mumsöndü mü oynuyorsunuz orada? " terbiyesizliği örnek gösterilebilir..

Türk Edebiyatı ’nın en çok eser veren ve halk tarafından en çok tanınan yazarlarından biri olan Reşat Nuri Güntekin iyi bir eğitimin ardından çeşitli kurumlarda görev aldı. Aldığı en önemli görevler 1927 ’de başladığı Maarif Başmüfettişliği ve 1939 ’da başladığı Çanakkale Mebusluğu 'dur. Yeni Hayat Ansiklopedisi 'nde ifade edildiği üzere; “geniş kültürlü, sonsuz hoşgörülülüğü, gerçek medeni insan hüviyeti, son derece sevimli ve zeki bakışlarıyla kendisini tanıyan tanımyan herkese sevdirmiş bahtiyar insanlardandır!”. Lakin Yeni Hayat ansiklopedisi ’nin böylesine mükemmel olarak betimlediği bu insanın ünlü bir eserinde yukarıdaki satırlarda bahsini ettiğimiz çirkin ifadelerden birine raslarız. Milli Eğitim Bakanlığı başmüfettişliği ve milletvekilliği yapmış bir bürokrat sanatçının bir eserinde ülkesinin en büyük etnik ve dini gruplarından biri olan bir kesim için böylesine bir iftirayı cüretkar bir biçimde kaleme alması şaşırtıcıdır. Daha da şaşırtıcı olanı Anayasa 'da siyasal ve toplumsal bütünlüğe ne kadar önem vermeye çalıştığı aşikar olan! bir devletin en önemli kurumlarından olan MEB ’in basıp dağıttığı bu eserin içerisinde ki bu ifadenin neden kaldırılmadığıdır. Ayrıca birçok defa sahnelenen ve birçok kişi tarafından okunmuş bu eser içerisindeki bu ifadeye neden hiç kimse tarafından dikkat çekilmemiş, duyarsız kalınmıştır sormak isterim.. Eserdeki ifadeyi aynen alıyorum;

“ DAYI Namık’a.__ Buyur birader efendi buyur... (Namık’ı elinden tutarak yanındaki sandalyeye oturtur. (Camekanın bir köşesinde cilveleşen bir kadın ile erkek gölgesini göstererek ve gülerek.) Sinema oynuyor ses etme... (Gölgeler birbirleri ile kucaklaşacak gibi yaparlarken kadın gölgesi birdenbire erkeğe iki tokat atar ve kaybolurlar.) DAYI, kahkaha ile gülerek.__ Karı amma vurdu ha. Eh bu da olur... Kızılbaşların mum söndü gecesi gibi töbe olsun... “

- Reşat Nuri Güntekin / Balıkesir Muhasebecisi Tanrı Dağı Ziyafeti ( Sayfa 41 ) -

Aydın sayılan kısmın konu hakkında yazdıkları bununla sınırlı değil elbette, buyrun bu da yine MEB tarafından onaylanmış bir kitap, aynen aktarıyorum..

“…Evvel zamanda, insanlar daha hayvanlara pek yakın iken, ferdi izdivaç yokmuş. Sürü halinde yaşarlarmış. Kabilenin bütün erkekleri, bütün kadınların musavi surette kocası imiş.
Nazan şaştı:
Olur iş değil…
Neye? Basit bir teşkilatın basit neticesi? Doğan çocukların anası babası da kabilenin, bütün halkı imiş. Bu hal ayin gibi hala bazı cemaatlerde devam eder. Mesela Kızılbaşlar gibi…ne ise…”

- Ömer Seyfettin / Harem ( Sayfa 29 ) -

Yine son dönemlerde MEB tarafından onaylanmış vehatta 100 Temel Eser arasında tavsiye edilmiş bir Haldun Taner kitabının son baskısından alıntı yapalım..

" Bırak alasen müdür bey. Bazen kanıma dokanıyor vallaha. Sen onun oruçlu olduğuna inanıyor musun? O ne hinoğluhindir o, ne kahpe dinli kızılbaştır o! Müslüman olsa acımak bilir.. " " ..Ve iste o anda, tövbeler olsun, abla-kardeş, Kızılbaşlar gibi sarmaş dolaş oluverdik."

- Haldun Taner / Şişhane 'ye Yağmur Yağıyordu ( Baskı 2005 ) -

Reşat Nuri ’nin, Ömer Seyfettin 'in ve Haldun Taner 'in eserlerindeki ifadelere baktığımızda dönem aydınlarının sahip olduğu özelliklere rastlarız:

1) Reşat Nuri ve Ömer Seyfettin birer Osmanlı bakıyesi olarak klasik Osmanlı düşüncesinin izlerini taşımaktadır..
2) Dönemin diğer aydınları gibi taşradaki halkın yaşayışı ve kültürü hakkında bilgisi azdır..
3) Toplumunun onuruna verdiği değer aşikardır. Toplumu ile arasındaki mesafeyi artırmak dönem aydınlarının vazgeçemedikleri bir tutumudur ve Reşat Nuri ’nin ve Ömer Seyfettin 'in ifadeleri Cumhuriyet Aydını ’nın karakteri hakkında bize büyük ipuçları verir.. Ve maalesef Haldun Taner de bunun canlı ispatıdır..

TDK 'nın 9. baskısındaki sözlüğünde; " alevi geleneğinde var olduğu ileri sürülen bir tür tören.. "
TDK 'nın 10. baskısında; " cem ayinlerinde, aydınlatmak için kullanılan mumun, tören bitiminde söndürülmesinin yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkmış inanış.. " olarak tanımlan mumsöndü son seferde ise;
"cem ayinlerindeki çerağ dinlendirmenin maksatlı olarak yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkarılan bir safsata.."

.. olarak düzenlenmiş, tanımı yumuşatma tandansı sürdürülmüş ve TDK 'nın "safsata" kelimesini kullanarak yorum yapabildiği gösterilmiştir.. Vatana millete hayırlı olsun!

Mehmet Ali Erbil özelinde yaptığı ayıbın ardından özür dilerken " benim alevi arkadaşlarım var " söylemi ise üzerinde en çok konuşulmayı hak eden toplumsal bilinçaltının dışavurumudur aslında.. Zira her seferinde " gaf " " iş kazası " " artniyetli olmayan davranış " " tesadüf " söylemleriyle geçiştirilmiştir yaşananlar.. Belki de sadece özür dilenirken kullanılan cümleler bile amiyane tabir ile " merdi kıpti şecaat arzederken sırkatin söyler.." durumudur..

Ancak şu var ki; bu ülkedeki cehalet ve yozlaşmanın odağı elbette bu adam değil..

Bu ülkedeki cehalet ve yozlaşmanın odağında iki kurum var; birincisi Milli Eğitim, ikincisi Diyanet İşleri. Sen bu iki kurumundan birini kapatıp diğerini adam etmezsen daha çok duyarız bu adamın, Güner Ümit 'in, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısının, bazı milletvekillerinin vehatta aydın zümrenin ettiği lafları. Zorunlu din derslerini kaldırıp Sosyal Bilgiler dersinde tüm dinleri, inanışları çocuklara tanıtmazsanız, dinini öğrenmek isteyenlere ibadethane özgürlüğü tanımazsanız ve belki de en önemlisi empati yapmazsanız, daha çok zorunlu din dersinde "Aleviler mum söndü yapıyor!.." dinleriz hep beraber..

Büyük Ozan Davud Sulari 'ye kulak vermek gerek belki de burada ;

"Dünyada gerektir ahiret başta,
Ne gezersin kardeş dağ ile taşta..
Nefsin ile uğraş dur sen savaşta,
Savur külün güne kır bak neler var.." 

Ey büyük!

Sen bu insanlara kitap gönderdin, peygamber yolladın ki doğru yolu bulsunlar, ama onlar sandılar ki tek doğru kendileridir. Sen efendi olmayı öğütledin, güzel ahlakı vurguladın, onlar seni yanlış anladı ellerini kana buladılar. Ellerinde kan, dillerinde küfür, senin yüceliğine gönülden bağlı olanları da yollarından ettiler. Kuşkusuz sen bizi adil değil adaleti bulalım ve anlayalım diye ondan büsbütün yoksun yaratmış olmalısın..

" Anlayana bir söz durur, anlamayana sözümüz yoktur..
Bilmeyenler ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun.. "

Hü!..


08.Ekim.2010
Kerem Porazan

 
Toplam blog
: 59
: 14527
Kayıt tarihi
: 17.12.09
 
 

İmgelemelik 'ten düştüğü 6.Mayıs.Bindokuzyüz... ~ fi tarihinden bu yana; Sonsuzluk 'da insan.. Yüre..