Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mütemadiyen şaşırıyorum

Birisi size sesleniyordur da siz onu duymuyorsunuzdur, aslında duyuyorsunuzdur da kafa öyle bir yerdedir ki o ses bilincinize ulaşamıyordur. Ses kulaktan geçmiş, algı eşiğinde bir yerde duruyordur. İşte aynı öyle olmuştu, birisi bana kağıt parayı ışığa tuttuğumda parada normalde gözükmeyen ilave bir Atatürk kafası olduğunu söylemişti. Ben de derste parayı ışığa tutup kafayı arıyordum. Bulduğumda çok şaşırmıştım. KEREM ! KEREM ! diye seslenildiğini ben duymamıştım fakat tüm sınıf farketmişti. Hoca ve sınıf arkadaşlarım bana deliymişim gibi bakarken, ben büyülünemişim gibi camdan gelen ışığa doğru uzattığım paranın içinde beliriveren Atatürke bakıyordum. Vay anasını sayın seyirciler. Kendimden geçmiştim. Nasıl mümkün olabilirdi ki böyle bir şey? Tam o sırada nihayet KEREM! sesleri zihnime ulaşmıştı. Uzaylı görmüş gibi şaşırmış kafamı çevirip sınıfa baktım. Herkes bana gülüyordu. "Oğlum sen deli misin?" diye sordu öğretmen. Umursamadım. Paranın içinde kafa vardı lan, bundan daha büyük bir olay olabilir miydi?

***

Eskiden de espiri yapıpıp kendi kendime gülerdim. ancak kendi gülmem bittikten sonra, dediğim şeylerin diğerlerine o kadar da komik gelmediğini hatta hiç de komik gelmediğini fark ederdim. dün yayınladığım yazıya çok güldüm. özellikle finalindeki "dokuzz, dokuzz da değil onnn" kısmı aklıma geldiğinde bir süre yazamadım gülmekten. ama galiba bir tek ben güldüm. ehehehe. kimik ama lan yine de... olsun.

***

"Cihanda sulh neferi olmak istiyorsan önce yurtta sulh sağlamalısın."

Taşı da gediğine koydum mu, koydum. Çok pis ayar vedim mi, verdim. Siyasi mizah yaptım mı, yapamadım. Sadece mesaj verdim, mizah bunun neresinde?

***

Karakter analizi : spor salonuna üye olan şişman insan

İki yıldır gitttiğim salondaki kimseyi tanımıyorum. Zaten insanlar da, o da çoğu yeni üye olduktan sonra 2-3 hafta geliyorlar, sonra bir daha uğramıyorlar. Bu insanlar salona geldiklerindeki şaşkınlıkları ile çok aşikar oluyorlar. Yeni ayakkabılar, yeni eşofman takımı. Fışır fşır, parlak parlak. Okul hayatı boyunca en fazla mum duruşu, köprü kurma ve kasadan atlama yapmış bünyesi hangi aletten başlamsı gerektiğini, ne kadar çalışması gerektiğini bilmiyor.

Geneleve düşen taze gibi ürkek bakışlar.

Bu yeni düşenler eğer kilolularsa çok iştahlı başlıyorlar. Sanki orada üç saat çalıştıklarında fazladan otuzsekiz kiloyu vereceklermiş gibi, koşu bantından bisiklete, oradan halterlere oradan barfinkse falan derken yirmibeş dakikada iflas ediyor vücut tabi. Büyük bir ihtimalle eve gittiklerinde nasıl olsa spor yaptıkları için normalden biraz fazla yiyorlar ve iki haftalık spor sonrası nasıl olur da kilo aldım diye hayretler içinde kalıp sporu bırakmak eğilimine giriyorlar. Başka türlü olduğunu sanmıyorum.

***

Amatör mizah yazarı için belki de yeni bir çıkış yolu ;

delidefteri.com

***

Taksicilerle muhabbet eğilimim var, seviyorum bu işi. Fakat şu "nerelisin" kısmını aşamıyoruz! Sohbet o noktada samimiyetini kaybediyor. "Nerelisin?" Çok ard niyetli bir soru bence. Dostunu düşmanını ayırmak, anlamak isteyen birisinin sorusu bence. Yozgatlı olsam ne fark eder, Ağrı'lı olsam ne. Senin köyünden çıksam, daha mı çok seveceksin beni ? Neden ki? Sizin köyün hiç mi uğursuzu yok? Herhangi bir başka köyden, uğurlu, hırlı biri olma ihtimalim üzerine neden gitmiyoruz?

Kendisinden çok haz etmezdim fakat, Allah rahmet eylesin, Barış Manço'nun "hemşerim memleket nire" sorusuna verdiği "bu dünya, benim memleket" cevabı bence çok evrensel, her türlü ayrımcılığın ötesinde ve özellikle şarkının yapıldığı dönemde fazlasıyla ileri görüşlü bir söz olmuş. Geç de olsa kutlarım.

İşte yine Taksici kardeş geçen gün "memletek neresi" diye sorunca saçma sapan bir cevap vermek istedim. Kenya! gibi ya da Tayland! mesela. Neden olmasındı ki, ama bu kadar ters bir cevap veremedim. Sadece babam Danimarka'lı dedim. Ondan sonrada Türkçemi biraz kırık yaparak sohbete devam ettim. Bu sefer de "müslüman mısın?" diye sordu. "Şurada ineyim ben otobüs durağında" dedim.

***

Çok sevdiğim mizah yazarı Alpay Erdem de taksici hikayeleri yazıyor. Bana soracak olursanız benimkiler kadar komik değil. Ama yine bana soracak olursanız eğer, zaten benden daha komik bir şey yok. Bir kimse demiyorum bakın, "şey" diyorum. Neyse.

Alpay Erdem İstanbul Altunizade civarından, yoğun saatlerde Taksiye binip Beşiktaş'a gitmes ile ünlü bir arkadaş. Taksiciler de onu sürekli olarak köprüden geçmeyelim, ben sizi Üsküdar'a bırakayım, oradan motorla geçersiniz rahat rahat diye kandırmaya çalışıyorlarmış. İşte bu kandırma faslı çok güzel yazılara konu oluyor. Çünkü Alpar Erdem köprüden geçmek içiin ısrar ediyor, Taksici direniyor falan. Dayanamadım, Alpay Erdem'e mail attım. Elbetteki ben s... ee iplemedi diyelim kibar olsun ;

taksicilerle yaşadığın sorunları çok severek okuyorum. fakat yine de kendime sormadan edemiyorum, neden o kadar trafik varken köprüyü geçmekte ısrar ediyor da paşa paşa üsküdar'dan gitmiyor diye. püfür püfür. ben diyorum ki kendime, taksici olsam alpay'ı döverdim diyorum. ama onun alpay erdem olduğunu bilsem dövmezdim çünkü her hafta ilk iş onu okuyorum ve seviyorum diyorum. tanımasam belki dövmek isteyebilirdim diyorum sonra. ama tırsıyorum da yani boylu poslu sporcu çocuk, acaba dövebilir miydim diyorum. çekiniyorum tabi biraz. durağa çeker, öye döverdim diyorum belki arkadaşlarla. böyle işte.

K.

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..