Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '11

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Mütevazı mutluluklar ülkesi !

Mütevazı mutluluklar ülkesi !
 

Öğrenmeye doyamadığım yarım asırlık yaşamımda, tanrının bu konudaki bonkörlüğüne hep müteşekkir oldum! Yaşayarak öğrendim. Onca farklı coğrafya onca farklı kültürde yaşamanın aslında ne keyifli olduğunu; ama bunu sağlamanın nesillere mal olabileceğini anladım. İnsanların birbirini kandırmadığı, haklarına tecavüz etmediği, bireysel değil toplumsal mutluluğu hedeflediği yaşamların bireyi olmanın ne keyifli olduğunu tüm hücrelerimde hissettim. Öğrendiklerimi kendi insanlarımla paylaştığım gibi farklı kültürlerin insanlarına da bizleri anlattım. Bir adres sorduğumda o adresi bulacağımdan emin olabilmek için benimle gelmeye kalkan, arabam arızalandığında, “Kardeşim yardıma ihtiyacın var mı?” demek için arabasını durdurup yanıma koşan yüce yürekli insanlara sahip Tahran’dan sonra bir insanlık dersini de Amman'da aldım.

İngiltere’den 1946 yılında bağımsızlığını ilan eden, nüfusunun yarısı Filistinli olan Ürdün'ün 1.5 milyon nüfuslu başkenti Amman beni hep etkileyen bir şehir olmuştur. Bir Arap ülkesinde kar zinciri satıldığını gördüğümde çok şaşırmıştım. Amman deniz seviyesinden 775 mt yükseklikte kışı da yaşayan bir şehir. Yaz akşamları oldukça serin olmasına rağmen gün içinde kavurucu sıcak vardır!

Ağustos ayına rastlayan bir ziyaretimde Kraliçe Rania Caddesi'ndeki otelimden Balad’a yani şehir merkezine inmiştim. Oldum olası farklı insan manzaralarını izlemeyi severim. Yüzlere bakarak iç dünyalarına seyahat ederim. Bazen de konuşurum o yüzlerle. Beni şaşırtan yolculuklar olur derinlere. Kendimden de bir şeyler anlatarak teşvik ederim onları. Çok sıcaktı o gün de. Dükkan kenarlarından, nereye gittiğimi bilmeksizin yürüyordum. Bana gülümseyen çocuklarla ben de şakalaşıyordum. Avrupa’da sırıtan esmer tenim Arap ülkelerinde bana inanılmaz bir konfor sunuyordu. Kimse beni turist sanıp bacaklarıma yapışmıyordu. Bazen de Arapça bir şeyler soruyorlardı. Ben İngilizce konuşunca da çok şaşırıyorlardı. Belli ki kimlik arayışında bir Arap olduğumu düşünüyorlardı. Sıcağın baskısına dayanamayıp hemen her köşede bulunan meşrubat dükkanlarından birine yanaştım. Dükkanın ön yüzünü iki kocaman cam damacana kaplıyordu. Birinde limonata olduğunu düşündüğüm sarı bir içecek, diğerinde ise su vardı. O sarı içeceği çekmedi canım. Muhtemelen şekerliydi. Ben de su istedim. Buz gibiydi. Kana kana içtim. Satıcının yüzünde bir gülümseme vardı beni izlerken. Arapça bir şeyler söylüyordu. Ben de gülümsedim ona. Bedelini sorduğumda hayatımın yeni dersi verilmeye başlamıştı. Ücretsizdi içtiğim su! Gülümseme de yanında hediyeydi. Dükkanın arkasında oturan -daha genç olan- Arap İngilizce konuştuğumu görünce yanımıza geldi. Limonatanın ücretli olduğunu; ama çok susayıp da parası olmayan insanlar için suyun parasız olduğunu söyledi yarım yamalak İngilizcesiyle! Ne kadar süre konuşamadığımı, o gönlü zengin insanlara ve damacanalara bakakaldığımı bilmiyorum.

Benliğimde yıllar öncesine, güney sahillerimize gittim. Az ilerisindeki çeşmenin neden akmadığını sorduğum bir büfe sahibi büyük bir pervasızlıkla, “Vanasını kapatıyoruz, yoksa kimse meşrubat almıyor.” demişti. “Ya parası yoksa!" dediğimde ise verecek bir cevabı yoktu! Umursamıyordu da!

Hatıralarım ışık hızıyla beni ziyaret ederken genç Arap gülen kara gözleriyle beni izlemeye devam ediyordu. Sanki, “Senin için daha başka ne yapabilirim?” demeye çalışıyordu. Ellerinden sıktım ve 20 dinar verdim ona. Bana verdiği insanlık dersinin bedeli ödenemezdi aslında. O mütevazı gönlünde ne büyük bir zenginlik taşıyordu ve o erdeme parayla sahip olunamazdı. Yüzümde minik bir tebessümle yürümeye devam ederken, diğer dükkanlardaki sarı-beyaz damacanalar da susayanları bekliyordu!

“İyi ki yaşıyorum.” dediğim günlerden biriydi. 
 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..