Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '11

 
Kategori
Anılar
 

Mutluluk nerede?

Küçük bir kızken tepelerle çevrili köyün ötesinde başka yaşamlar olduğunu bilir, hiç görmesem de uzak diyarlara hayali gezintilere çıkardım. Yaşadığım yer sadece geçici konağımdı, o zamanlar ne televizyon ne de internet vardı. Koyunlar, tavuklar, şahane meyve veren ağaçlar, gökyüzü ve ben vardık. Akşamları dağdan inen keçilerin çıngırak sesleri eşliğinde köye dönen sürülerin beyaz sülieti, köyün tam ortasından akan derenin sesi, olur olmaz öten kuşların melodisi ruhumu doldurur, bunlardan mutluluk duyardım ama bir gün buradan gideceğimi bilirdim. 

Ellerime en koyu kınaları ben yakardım, bayramlarda en güzel şekerleri ben toplardım. Desenli pazen elbisemin kokusu, tepelerden topladığım çiğdemin tatlı beyaz sütü, ayağımdaki tokalı naylon ayakkabının şıkırtısı, her şey ama her şey beni mutlu ederdi. Bahçemize türlü sebzeler eker, sonra onların nasıl sürgün verip büyüdüğünü ve renk renk yiyeceklere dönüştüğünü izlerdim hayretle. Domatesi dalından kopardığımda kökünden gelen kokusu başımı döndürür, en ballı kavunların rahiyasıyla sevinç dolardım. Hepsiyle bir bağım vardı, kimine su vermiş, kimini çapalamış, bazılarını da kuşlardan korumuştum. Ben onları severdim, onlar da beni beslerdi. Nehirde çamaşırlarımızı yıkarken, karşı kıyısından bakan kurbağalar bizi neşelendirir, komik seslerini taklit ederdik. 

Kışın kar güzeldi, baharda yağmur, yazın güneş. Toprak kokardı, vişne kokardı, çiçek kokardı havamız. Daha ne egzos dumanını, ne trafik telaşını ne de küçücük beton duvarlar arasına hapsolmayı öğrenmemiştik. Masmavi gökyüzünün altında kollarımı açar, tepeleri, meraları, tarlaları koşarak geçerdim. Kuşlar kadar özgür, çağlayan kadar coşkulu, annesinin kollarında uyuyan bebekler kadar mutluydum. Saman balyalarının üzerine oturur yıldızları seyreder, ayın halelerini sayardım. Her şey çok güzeldi, daha güzeli olmalıydı ve ben tüm güzellikleri keşfetmek için çooook uzaklara gidecektim. 

Şimdi o uzaklardayım, çocukluğumun yakınını özleyerek. O zamanlar sığamadığım o küçük köy cennetimmiş meğer. Ne kadar uzaklaşıp ne kadar çok şey istediysem o kadar karmaşa ve bir o kadar da mutsuzluk getirdi. Mavi nasıldır unuttum, dalından kopardığım sebzeler plastik kıvamında süslü tezgahlarda, ne kuş sesi, ne akan nehrin melodisi duyulmaz oldu şehrin gürültüsünden. Ağaçları fark etmez, yıldızları göremeyiz. Gri bir sis bulutudur hayatı örten. Gözler sisli, ruhlar sisli, hayatlar sisli. 

Gökyüzünü özledim, beyaz bulutların masumiyetini, yıldızların neşeyle parladığı hanımeli kokan geceleri özledim. Yağmurdan sonra toprağın kokusunu, ağaçların rüzgarda nasıl eğildiğini görmeyi özledim. Kırışık, yanık yüzlerde gülen gözler görmeyi, toprağı işleyen nasırlı eller tutmayı özledim. 

Binlerce insanın telaşla oradan oraya koşuşturduğu, peş peşe araç kuyruklarında edilen anlamsız kavgalar, mutsuz yüzler, programlanmış hayatlar, ezberletilmişmiş gösterişli alışkanlıklar….. Bu mu modern ve çağdaş yaşam, mutluluk nerede? 

Gözlerim masumiyetini yitirmeden, yüreğim hayata küsmeden, ruhum bedenimi terk etmeden çocuk kalbimi küstürmeden bir şeyler yapmalı, hemen şimdi… 

 

 
Toplam blog
: 40
: 423
Kayıt tarihi
: 14.04.11
 
 

Eğitimim, hayata dair hiç bir şey bilmediğimi anlamama yetecek kadar, Bilgi birikimim, bilgin..