Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '11

 
Kategori
Psikoloji
 

Bu sabah dayak yedim

Bu sabah kendime sıkı bir dayak attım, saçımı başımı yoldum, iki gözümü de morarttım, bedenimi tekmeledim, taa ki bedenim acıyı bile hissetmediği ana kadar. Bana direnmedi, hiç karşılık vermedi, sessizce boyun eğdi ve utançla bükülüp kaldı…. 

Şiddet yanlısı biri değilim, dayak hiç kullandığım bir yöntem değildi o ana kadar, duygularımı genellikle çok yumuşak bir ses tonuyla ve tane tane kelimelerle anlatmayı tercih ederim ve dinleyenler konuşmamın bir melodiye benzediğini söylerler... Ne oldu da bunca yıllık yaşamımda ilk defa şiddete başvuracak kadar öfkelenmiş ve acımasızca ve hiç suçluluk duymadan kendimi paralamıştım, elbette haklı sebeplerim vardı. 

Her zamanki gibi sabah erkenden kalkmış, penceremden görünen onbeş metre yüksekliğindeki ağacın baharla yeşeren pembe yeşil yapraklarını seyrediyor, bir yandan da karşı çatıda bir şeyler didikleyen kargalara bakıyordum. Ağacın sık dalları arasında bir sürü serçe neşeli neşeli cıvıldıyordu ve arada cinsini bilmediğim ama çok güzel bir melodiyle şakıyan bir kuş da onlara cevap veriyordu. Güneş alabildiğine parlak, hava temiz, şehir henüz sabah mahmurluğundan uyanmadığından telaşa boğulmamış bir günün başlangıcıydı. Birden bir ses duydum, konuşan kimdi diye etrafa bakındım kimse yoktu; 

“Tamamlanmamış işler, çocuğun okul taksitleri, yaklaşan kira, hazırlanacak bir sürü müşteri dosyası… bıraksan daha binlercesini sıraya koymuştu; Annemin tahlilleri, kardeşimin ev arayışı……” diyerek nefes almadan aralıksız saydırıyordu. Dikkat kesilip dinlediğimde sesin çok derinden bir yerlerden geldiğini farkettim. Zihnimdi konuşan, vırvırcı, geveze aptal zihnim. 

“Aaaaaa, yeter ama, dur bakalım, ne yapıyorsun sen şimdi, bak on saniye önce ne kadar mutluydum, o anı yaşıyor ve sadece o andaki varlığımın hissettirdiklerinin tadını çıkarıyordum. Aptal zihnim, korkak zihnim, karanlık zihnim sussana, beklesene, her şey sırayla değil mi, iş zamanı iş düşünürüm, dinlenip rahatlayacağım zaman da bunun keyfini çıkarırım, hep sonrasını düşünerek gelecekten korkarak neden mutluluğumu engellemeye çalışıyorsun?” 

O an kendime baktım, kimdi bu kadın, yıllarca neşemin önünde dikilip duran, kahkahamı çalan, gelecekten korkuyla bahsedip engel üstüne engel koyan, zihnimi bir sürü hasta düşünceyle kirleten varlık kim di? Onu gördüm, gözlerinde endişe, yüzünde korku, bedeninin duruşunda çaresizlik vardı. O kadar sinirlenip bir anda öfkeyle doldum ki bir anda üstüne atladım ve pataklamaya başladım, uzun siyah saçlarını yoldum, kederli gözlerine yumruk attım, yorulana kadar tekmeledim… Hiç sesini çıkarmadı, bağırmadı, ağlamadı, sessizce boyun eğdi…. Sonra da arkasına bakmadan yürüyüp gitti. 

Güle güle demek bile gelmedi içimden. Yaşamım boyunca benimle didişen, “onu yap, şunu al, bunun gibi ol, şunun gibi olma, zengin ol, güzel ol, yapma, gitme, gülme, seversen acı çekersin, iyi olma kötü ol, iyilik enayiliktir, kendin olma başkaları ne der” diyerek aptalca fikirleriyle mutluluğumun önünde kazık gibi dikilen bu zavallının artık burada yeri yok. Hiç pişman değilim, yine gelirse aynı şeyi yine yaparım. 

 
Toplam blog
: 40
: 423
Kayıt tarihi
: 14.04.11
 
 

Eğitimim, hayata dair hiç bir şey bilmediğimi anlamama yetecek kadar, Bilgi birikimim, bilgin..