Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Nisan '21

 
Kategori
Edebiyat
 

MÜZEYYEN

SİBEL UNUR ÖZDEMİR’DEN YENİ BİR KİTAP…

Aşk mektuplarından oluşan “Müzeyyen ” isimli kitap edebiyat dünyasındaki yerini aldı.

“Çocuk ve yetişkin okurlarına yönelik romanlarından, şiirlerinden, denemelerinden, fabllarından, masallarından, öykülerinden tanıdığımız Sibel Unur Özdemir bu kez de aşk mektuplarından oluşan bir eser ile çıkıyor okurlarının karşısına.”

YENİ KİTABI MÜZEYYEN’İ BİR DE YAZARIN KENDİSİNDEN DİNLEYELİM…

“Neden aşk? Neden mektuplar?” diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum çok uzaklardan.

Aşk; çünkü yer ve gök nasıl dua üzerine kurulduysa insanın tabiatı da sevgi ve ondan daha da yüce bir duygu olan aşk üzerine inşa edilmiştir. Aşk öyle kuvvetli bir histir ki tüm duygulardan daha da üstündür. Sevilmediğini hisseden bir kişinin duyguları nasıl darmadağın oluyorsa sevildiğini bilen kişi kanat takıp uçabiliyor bu güçlü hissiyatla birlikte.

Üzülerek söylüyorum ki o eski masum, saf, temiz aşklardan eser kalmadı günümüzde. Her şeyi çok çabuk tükettiğimiz gibi bu yüce duyguyu da günübirlik ilişkilerle aynı kefeye koyuyor ve adına “aşk” diyoruz. Bu ne büyük bir gaflet! Zira insanın ruhunun derinliklerinde devasa boşluklar açılmasına neden oluyor. Sizler ne derseniz deyin ya da nasıl tarif ederseniz edin, hayatı yaşanır kılan sevgidir, aşktır. Yüreği tomurcuklandırır aşk. Çiçek çiçek açar, baharı sunar gönlünüze.

Çoğu zaman Yeşilçam filmlerine konu olan saf, masum, temiz, karşılıksız, katıksız, menfaatlerden arındırılmış, çıkar ilişkilerinin olmadığı, sevgileri özlüyorum ben günümüzde aşkın böylesine yozlaştığını görünce.

Aşkı “Elveda Lasinya” isimli kitabımda da anlatmaya çalışmıştım Nedim ve Lasinya’nın ağzından. Şimdi de Cem Cihan’ın, Müzeyyen’e olan tutkulu aşkını onun yazdığı mektuplar aracılığı ile sizlere ulaştırmaya çalıştım.

Mektup; çünkü yalnızlığınızı paylaşırsınız kâğıtla kalemle. Mürekkep kokusunu içinize çekerek okursunuz yazılanları. Bir damla gözyaşınız dağıtır mürekkebi ama siz orada ne yazdığını zaten ezbere biliyorsunuzdur. Özlemle burnunuzun direği titrediğinde çıkarıp yeniden,  yeni baştan okursunuz yazılanları. Sevdiğinizi yanınızda gibi hissedersiniz. Az da olsa teselli bulur hasretinizi azaltır mektuplar. Öyle bir an gelir ki okunmaktan yıpranır, lime lime olurlar ama siz onu yine de özenle kadife bir kutuya yerleştirirsiniz bir daha ki buluşmanıza kadar emin ellerde olacağını bilerek.

Günümüzde mektup da yazılmıyor artık. Saçından bir bukle kesilip konulmuyor içine zarfın. Dudak izleri süslemiyor mektupları. Sevdiğinizin parfüm kokusu sinmiyor harflerin üzerine. Teknoloji her şeyi mekanikleştirdi. Cep telefonları üzerinden yazılan mesajlar ne yazık ki aynı duyguyu vermiyor yüreklere.

İşte, ben “Müzeyyen”i kaleme alırken bu duygular içerisindeydim. Edebi bir tür olarak da mektubu severim ben. Bu mektupların, biyografi severlerin de ilgisini çekeceğini düşünüyorum.

Bu kitaptaki kahramanım Cem Cihan,  büyük ve özlem dolu aşkı Müzeyyen’e tam 41 adet mektup yazıyor. Mektuplarındaki zarif, samimi ve sıcacık üslup ile bütünleşen kelimelerin gücü oldukça etkileyici. Cem Cihan’ın aracılığı ile duygu ve düşüncelerimi 116 sayfaya sığdırmaya çalıştım. Kitabın sonunda okurlarımı bekleyen sürprizlerin olduğunu da çıtlatayım buradan.

Bu mektupları, 1940’lı, 1950’li yılları düşünerek kaleme aldım. Büyüklerimden dinlediğim bazı hikâyeleri de mektuplarımda kullandım. Müzeyyen benim halamın ismi. Bu kitabı kendisine ithaf ettim. İçinde onu anlattığım o kadar çok bölüm var ki… Ayrıca, aşkın güzelliğini, kutsallığını, sıcaklığını,  gönülde nasıl tomurcuklanıp filizlendiğini anlatan satırlarda Cem Cihan’ın geleceğe dair hayallerinin bir yansıması sizleri sevgiyle sarıp sarmalayacak.

“Müzeyyen” mektup yazmanın, okumanın ve saklamanın güzelliğini sizlere bir kez daha hatırlatırken her an ulaşmak isteyeceğiniz, her cümlesiyle ruhunuzu dinlendirecek bir başucu kitabı olarak yer alacak gönüllerinizde ve her dönemde aşkın olduğunu fısıldayacak kulaklarınıza.

KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN…

Lakin bazen umudumu yitiriyorum sevgili. Bir çocuk ağıtı duyuyorum örselenmiş tarafımda. Kırık cam parçacıklarına benzeyen hülyalarımı süpürüyorum elimin tersiyle. Soruyorum kendime “Aynı şehirde yaşarken gurbeti solur mu insan?” diye. Kendimi, kirpiklerinin arkasına gizlenmiş o kehribar renkli gözlerinin bakışlarında hapsedilmiş hissediyorum. Yanlış anlama sevgili, hiçbir şikâyetim yok bu durumdan. Asla pişmanlık hissetmiyorum. Bu gönüllü bir teslimiyet, ömür boyu sürecek olan.

Haberin yok tabii, gecenin koynunda ne kadar yalnız olduğumdan. Bilmiyorsun o saatlerde hasretinin yüreğimi nasıl derbeder ettiğini ve benim vuslata dair umutlarımla kavuşacağımız o günü hasretin gergefine nakış nakış işlediğimi. Geleceğe dönük hülyalarımla bütünleşerek acı çeken ruhumu köpük köpük yıkadığımı, elemi yüreğimden usul usul elediğimi, nereden bileceksin Müzeyyen’im?

Ben acıyla baş etmeyi öğrendim. İzin ver senin acılarını da kucaklayıp yaralarını sarayım. Huzur beşiğinde mutluluk ninnileri söyleyeyim kulağına ve sen hiçbir şey düşünmeden uyu mışıl mışıl.

SİBEL UNUR ÖZDEMİR’DEN YENİ BİR KİTAP…

Aşk mektuplarından oluşan “Müzeyyen ” isimli kitap edebiyat dünyasındaki yerini aldı.

“Çocuk ve yetişkin okurlarına yönelik romanlarından, şiirlerinden, denemelerinden, fabllarından, masallarından, öykülerinden tanıdığımız Sibel Unur Özdemir bu kez de aşk mektuplarından oluşan bir eser ile çıkıyor okurlarının karşısına.”

YENİ KİTABI MÜZEYYEN’İ BİR DE YAZARIN KENDİSİNDEN DİNLEYELİM…

“Neden aşk? Neden mektuplar?” diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum çok uzaklardan.

Aşk; çünkü yer ve gök nasıl dua üzerine kurulduysa insanın tabiatı da sevgi ve ondan daha da yüce bir duygu olan aşk üzerine inşa edilmiştir. Aşk öyle kuvvetli bir histir ki tüm duygulardan daha da üstündür. Sevilmediğini hisseden bir kişinin duyguları nasıl darmadağın oluyorsa sevildiğini bilen kişi kanat takıp uçabiliyor bu güçlü hissiyatla birlikte.

Üzülerek söylüyorum ki o eski masum, saf, temiz aşklardan eser kalmadı günümüzde. Her şeyi çok çabuk tükettiğimiz gibi bu yüce duyguyu da günübirlik ilişkilerle aynı kefeye koyuyor ve adına “aşk” diyoruz. Bu ne büyük bir gaflet! Zira insanın ruhunun derinliklerinde devasa boşluklar açılmasına neden oluyor. Sizler ne derseniz deyin ya da nasıl tarif ederseniz edin, hayatı yaşanır kılan sevgidir, aşktır. Yüreği tomurcuklandırır aşk. Çiçek çiçek açar, baharı sunar gönlünüze.

Çoğu zaman Yeşilçam filmlerine konu olan saf, masum, temiz, karşılıksız, katıksız, menfaatlerden arındırılmış, çıkar ilişkilerinin olmadığı, sevgileri özlüyorum ben günümüzde aşkın böylesine yozlaştığını görünce.

Aşkı “Elveda Lasinya” isimli kitabımda da anlatmaya çalışmıştım Nedim ve Lasinya’nın ağzından. Şimdi de Cem Cihan’ın, Müzeyyen’e olan tutkulu aşkını onun yazdığı mektuplar aracılığı ile sizlere ulaştırmaya çalıştım.

Mektup; çünkü yalnızlığınızı paylaşırsınız kâğıtla kalemle. Mürekkep kokusunu içinize çekerek okursunuz yazılanları. Bir damla gözyaşınız dağıtır mürekkebi ama siz orada ne yazdığını zaten ezbere biliyorsunuzdur. Özlemle burnunuzun direği titrediğinde çıkarıp yeniden,  yeni baştan okursunuz yazılanları. Sevdiğinizi yanınızda gibi hissedersiniz. Az da olsa teselli bulur hasretinizi azaltır mektuplar. Öyle bir an gelir ki okunmaktan yıpranır, lime lime olurlar ama siz onu yine de özenle kadife bir kutuya yerleştirirsiniz bir daha ki buluşmanıza kadar emin ellerde olacağını bilerek.

Günümüzde mektup da yazılmıyor artık. Saçından bir bukle kesilip konulmuyor içine zarfın. Dudak izleri süslemiyor mektupları. Sevdiğinizin parfüm kokusu sinmiyor harflerin üzerine. Teknoloji her şeyi mekanikleştirdi. Cep telefonları üzerinden yazılan mesajlar ne yazık ki aynı duyguyu vermiyor yüreklere.

İşte, ben “Müzeyyen”i kaleme alırken bu duygular içerisindeydim. Edebi bir tür olarak da mektubu severim ben. Bu mektupların, biyografi severlerin de ilgisini çekeceğini düşünüyorum.

Bu kitaptaki kahramanım Cem Cihan,  büyük ve özlem dolu aşkı Müzeyyen’e tam 41 adet mektup yazıyor. Mektuplarındaki zarif, samimi ve sıcacık üslup ile bütünleşen kelimelerin gücü oldukça etkileyici. Cem Cihan’ın aracılığı ile duygu ve düşüncelerimi 116 sayfaya sığdırmaya çalıştım. Kitabın sonunda okurlarımı bekleyen sürprizlerin olduğunu da çıtlatayım buradan.

Bu mektupları, 1940’lı, 1950’li yılları düşünerek kaleme aldım. Büyüklerimden dinlediğim bazı hikâyeleri de mektuplarımda kullandım. Müzeyyen benim halamın ismi. Bu kitabı kendisine ithaf ettim. İçinde onu anlattığım o kadar çok bölüm var ki… Ayrıca, aşkın güzelliğini, kutsallığını, sıcaklığını,  gönülde nasıl tomurcuklanıp filizlendiğini anlatan satırlarda Cem Cihan’ın geleceğe dair hayallerinin bir yansıması sizleri sevgiyle sarıp sarmalayacak.

“Müzeyyen” mektup yazmanın, okumanın ve saklamanın güzelliğini sizlere bir kez daha hatırlatırken her an ulaşmak isteyeceğiniz, her cümlesiyle ruhunuzu dinlendirecek bir başucu kitabı olarak yer alacak gönüllerinizde ve her dönemde aşkın olduğunu fısıldayacak kulaklarınıza.

KİTABIN ARKA KAPAĞINDAN…

Lakin bazen umudumu yitiriyorum sevgili. Bir çocuk ağıtı duyuyorum örselenmiş tarafımda. Kırık cam parçacıklarına benzeyen hülyalarımı süpürüyorum elimin tersiyle. Soruyorum kendime “Aynı şehirde yaşarken gurbeti solur mu insan?” diye. Kendimi, kirpiklerinin arkasına gizlenmiş o kehribar renkli gözlerinin bakışlarında hapsedilmiş hissediyorum. Yanlış anlama sevgili, hiçbir şikâyetim yok bu durumdan. Asla pişmanlık hissetmiyorum. Bu gönüllü bir teslimiyet, ömür boyu sürecek olan.

Haberin yok tabii, gecenin koynunda ne kadar yalnız olduğumdan. Bilmiyorsun o saatlerde hasretinin yüreğimi nasıl derbeder ettiğini ve benim vuslata dair umutlarımla kavuşacağımız o günü hasretin gergefine nakış nakış işlediğimi. Geleceğe dönük hülyalarımla bütünleşerek acı çeken ruhumu köpük köpük yıkadığımı, elemi yüreğimden usul usul elediğimi, nereden bileceksin Müzeyyen’im?

Ben acıyla baş etmeyi öğrendim. İzin ver senin acılarını da kucaklayıp yaralarını sarayım. Huzur beşiğinde mutluluk ninnileri söyleyeyim kulağına ve sen hiçbir şey düşünmeden uyu mışıl mışıl.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..