Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '12

 
Kategori
Sinema
 

My Week With Marilyn

My Week With Marilyn
 

My Week With Marilyn


1956 yılında henüz 23 yaşında olan Colin Clark'ın gözünden Marilyn Monroe'nun İngiltere'de film çekimi için geçen zamanı anlatan film, bizlere Marilyn Monroe'nun iç dünyasını ve dışa ne denli farklı yansıdığını izleme fırsatı sunuyor.

Colin Clark, iyi bir üniversitede okumasına rağmen içindeki sinema sevdasının peşinden gider ve günün birinde bir filmde asistan olarak görev yapma frsatı yakalar. Filmin üçüncü yardımcı yönetmeni olarak film ekibine katılan Colin'in iş tanımı deyim yerindeyse getir götür işleriyle uğraşmaktır. Prens ve Şovkızı (The Prince and The Showgirl-1957) filminin kadrosunda Sir Laurance Oliver'in yanısıra dönemin en güzel kadını Marilyn Monroe da yer alacaktır. Marilyn Monroe henüz Some Like It Hot filmindeki kadar parlamamış bile olsa, yine de dünyanın gözü üzerinde olan ve her attığı adımı takip edilen bir sinema yıldızıdır. Bu durum O'na hem tüm kapıları açan bir fırsat yaratırken, aynı zamanda O'nu istemediği bir hayata sürükleyen ve bu hayatı yaşamasına sebep olan büyük bir yüktür.

Çocukluğundan bu yana yaşadığı talihsizlikler hayatını derinden etkileyen Marilyn Monroe'nun bu karmaşık ruh haline bir süre sonra film ekibi de katlanamaz olur. Gün geçtikçe Marilyn Monroe'ya gösterilen alaka, yerini küçük ama etkileyici eleştirilere bırakır. Her ne kadar filmin lansmanında kendilerine iyi bir avantaj sağlayacağını düşündükleri Marilyn Monroe sembolünü el üstünde tutmaya çalışsalar da, bazı acımasız eleştirilerin O'nun iç dünyasında açtığı yaraları görmezden gelirler. Biri hariç.

Colin, çok geçmeden Marilyn'in büyüsüne kaptırır kendini. O'nun ne kadar harikulade bir sinema yıldızı olduğunu söyler. Diğerlerinden farklı olarak Marilyn Monroe maskesi altındaki Norma Jeane'e uzanır eli bir nebze. Marilyn de Colin'in kendisini rahatlatan bu tavrına kayıtsız kalamaz. O dönem evli olduğu yazar Arthur Miller ile de sorunlar yaşıyor olması, O'nu Colin'in şefkatli kollarına iter.

Colin için rüya gibi geçen bu zaman, bir nebze olsun Marilyn Monroe'ya da tekrar Norma Jeane günlerine dönme fırsatı verir. Ancak bu uzun sürmez. Sinema dünyasının O'na yüklemiş olduğu Marilyn Monroe karakteri, O'nun her ne kadar can yakan bir yükü de olsa, O'nun varlığını devam ettiren en büyük etkendir ve bir türlü bırakamadığı kötü bir alışkanlık gibidir adeta.

Marilyn Monroe olarak güçlü gözükmek zorundadır. İyi bir sinema yıldızı olan Marilyn Monroe, filmin çekimleri bittiğinde Colin'in kendisiyle kalmasını istemesine rağmen eşi Arthur Miller ile Amerika'ya geri döner.

Colin Clark'ın 1995 yılında kaleme aldığı Prens, Şovkızı ve Ben (The Prince, The Showgirl and Me: Six Months On The Set With Marilyn and Oliver) isimli anı kitabından sinemaya uyarlanmıştır. Yani yaşanmış bir hikayeyi konu almaktadır.

Filmin oyuncu kadrosunda Marilyn Monroe rolünde Michelle Willams, Laurence Oliver rolünde Kenneth Branagh, Colin Clark rolünde Eddie Redmayne rol almakta. Film, belki çoğu kişi için vasatı geçmez gibi gözükse de benim gibi Marilyn Monroe hayranları ve dönem olaylarını anlatan filmleri sevenler için oldukça sürükleyici gelecektir. Filmin eleştirisine başlamadan önce Michelle Williams'a ayrı bir parantez açmak gerekir diye düşünmekteyim. Bir çoğumuzun Dawson's Creek dizisinden hatırlayacağı Williams, Marilyn Monroe rolü için ne denli bir hazırlık sürecinden geçtiğini gözler önüne sermekte. Rolünü adeta yaşayarak oynayan Michelle Williams'ı Marilyn Monroe rolünde oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Tek kelimeyle "harikulade" bir oyunculuk çıkarmış. Michelle Williams'ın gerek kendi güzelliği, gerekse de doğal oyunculuğu bile başlı başına izlenmeye değer. Aynı şekilde Laurance Oliver rolünde Kenneth Branagh ve Colin Clark rolünde Eddie Redmayne'nin de rollerini ustalıkla sergilediklerini söylemek mümkün.

Oyunculuklar açısından başarılı olan film, maalesef aynı başarıyı senaryonun derinliğinde göstermiyor. Her ne kadar Marilyn Monroe portresini Michelle Willams'ın başarılı oyunculuğuyla beyazperdede izleme fırsatı sunulsa da; Marilyn Monroe'nun herşeye burun kıvıran, şımarık küçük kız çocukları gibi gösterilmesini beğenmedim. Aslında Marilyn Monroe'nun diğer filmlerinden oyuncu arkadaşlarının ve birlikte çalıştığı yönetmenlerin O'nunla çalışmanın her ne kadar zorlu bir süreç olduğunu belirten anılarını okusam da, böylesine bir Marilyn Monroe portresi bana biraz acımasızca geldi. Bilmiyorum belki bu noktada biraz duygusal da yaklaşmış olabilirim konuya. Dediğim gibi Marilyn Monroe'nun gerek yaşadığı hezeyanlar, gerekse kendisine biçilen Marilyn Monroe maskesi altında derin bir kişiliğinin olduğu düşüncesi bana O'nun hayatını ilgi çekici hale getirdi. Birçok filmini, hakkında yapılmış bir çok belgeseli izlemiş biri olarak, Marilyn İle Bir Hafta (My Week With Marilyn) filmini de oldukça beğenerek izledim.

Özetleyecek olursak bir çoğunun vasat bulacağını düşündüğüm bu film, sırf Michelle Williams performansı için bile izlenir.

İyi seyirler.

 
Toplam blog
: 92
: 2632
Kayıt tarihi
: 28.01.09
 
 

Parliament Sinema Klübü'nde yayınlanan filmleri izlemek için çocuk halimle uykudan feragat ettiği..