- Kategori
- Aile
Neden aile?
alıntı
Masanın üzerinde soğuktan terlemiş bir sürahi. İçerisinde su, nane yaprakları, limon, buz ve çubuk tarçın. İçmeye kıyamaz insan, görsel bir şölen gibi.
Perde aralık bırakılmış camın altından sızan rüzgarla dans ediyor. Bir taraftan da içeride açık olan müziğin sesi belli belirsiz kulağıma yerleşiyor.
Ezginin günlüğü “eksik bir şey var hayatımda” isimli şarkısını mırıldanıyor.
Hayatımdaki eksikleri düşünüyorum birden.
Eksik zannettiklerimi.
Kendimden uzaklaşıp, bedenimi terk edip ruhumla yüzleşiyorum sanki.
Sıkılmışlıklar, rutinler, mesuliyetler…
“Hepsi abartıldığı kadar sorun mu sahiden?” diyorum içimden.
Sonra eksiklere dönüyorum yeniden.
Bir yakınımla telefonda yaptığım görüşmeye gidiyor aklım. “Ne kadar düşkünsün ailene” deyişini hatırlıyorum.
Ve vermiş olduğum cevabı…
“Ailenin hayatımızdaki tek çıkarsız sevgi olduğunu, bizi sarıp sarmalayan, olduğumuz gibi kabul eden, zor zamanımızda sorgulamadan kollarını ardına kadar açan, uyuduğumuzda saatlerce bıkmadan izleyebilen, kaç yaşına gelirsek gelelim daima kendimizi yeni emekleyen bir bebek gibi hissettiren, gözlerine baktığımız an “işte koşulsuz sevgi” dedirten onlar da bu yüzden.”
Açıklarken bile huzurla dolmuştu içim.
Onlar var olduğu sürece de öyle.
Kırsak da, kırılsak da aflarına sığınabileceğimiz bir liman onlar. Sırt çevrilse bile unutup yepyeni sayfa açanlar.
Bize bizden çok üzülebilen onlar.
Sonra etrafa bakıyorum tekrar.
Pembe çiçekli masa örtüsüne, burnuma gelen tarçın kokusuna, rüzgarla dans eden perdeye.
Şarkı hala kulağımda, eksik bir şey var hayatımda?
Hayatı bir kişinin yokluğu ile zehir etmek kişinin kendine yaptığı en büyük eziyet aslında.
Ailen var mı yanında?
O zaman her şey tamam yaşantında.