Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '09

 
Kategori
Güncel
 

Nefret iktidarının en kullanışlı malzemesi; Abdullah Öcalan

Nefret iktidarının en kullanışlı malzemesi; Abdullah Öcalan
 

Bir sorunu, anlaşmazlığı, çatışmayı, toplumsal bir ikiliği çözmek istediğinizde, en az işinize yarayacak duygu nefrettir.

Nefretin, mevcut sorunu, çatışmayı ve ikiliği devam ettirmekten başka bir işlevi olamaz. Çözüm talep edenlerin hoşgörü, anlayış, sağduyu gibi daha ılıman duygulara ve akli salimliğe ihtiyaçları vardır. Ve elbette ki, tüm bunların yalnızca tarafların birisinde olması sorunu çözmek adına yeterli değildir.

Her toplumsal tarafın, kendi içlerinde farklı karakterde, niyette kesimleri vardır. Herhangi bir toplumun herhangi bir noktasından alacağımız kesitte, ılımlıların, olumluların, kuşkucuların, kötümserlerin, kötü niyetlilerin, çıkarcıların olduğunu kolaylıkla görebiliriz. Nihayetinde insan toplulukları saf ve tek tip oluşumlar değildir. Az ya da çok fark etse de, toplumlar genellikle belirli bir ortalamayı tuttururlar. Toplumlar arasında oluşan fark, toplumda hangi karakterlerin sesinin daha gür çıktığı veya baskın olduğu ile ilgilidir.

Bugün Türkiye’nin önündeki en önemli sorunun, etnik kimlik sorunu olduğuna kuşku yok. Cumhuriyetin ilk dönemlerinden bu yana gelen bir hata, bugün sürdürülemeyecek aşamaya gelmiş durumda. Ancak bu sorun artık kendisinden ibaret değil, çünkü o sorun başka sorunları da beraberinde getirdi. 80 yıldır süregelen, Kürtlerin yok sayıldığı, yadsındığı ve inkâr edildiği baskı politikaları, artık sorunumuzun giderek azalan bir parçası. Bu çıkış sorunun bir kısmını aşmış durumdayız ve daha iyiye gitmek için bir iradenin oluştuğu görünüyor.

Galiba esas sorunumuz, bu politikalar neticesinde oluşan şiddet ortamı ile gelişen,“toplumsal nefret” ve “kirlenmiş ruh”lar sorunu. 80 yıllık zor ve baskı politikalarının, elbette karşıtını oluşturmaması beklenemezdi. Bu nedenle devletin otoriter politikaları karşılığında 29 isyan gördü. Ya da 29 isyan devletin otoriter politikalarını daha da derinleştirdi. Yani şiddet ülkenin belirli coğrafyasında tek geçerli dil oldu.

Bugün Anadolu coğrafyasındaki toplumsal psikolojiyi gözden geçirdiğimizde, 80 yıldan bize kalan en büyük mirasın nefret olduğunu görüyoruz. Şiddetin, acının, gözyaşının, ölümün ve yoksulluğun başka bir duyguya yataklık etmesi çok fazla mümkün değildi zaten. Yaşanılan ortamın ve içinden geçilen sürecin, insani duyguların yeşermesine imkân vermediği bir gerçek. Hem de her iki taraf için.

Ancak bir olayın yarattığı öfke patlaması insanlar için genellikle geçicidir. Bu nedenle nefreti kalıcı kılan, acı yüklü olay değildir. Nefreti kalıcı kılan karşıtından beslenmesidir. Nefretin en büyük besin kaynağı, karşı tarafın nefretidir. Bir ortama nefret tohumu attığınızda, o tohum hemen kendisini döllemeyi başarır ve etrafa en hızlı şekilde yayılmakta hiç zorluk çekmez. Nefret insan ruhunun kanseridir çünkü. Son derece hızlı ve kontrolsüz bir şekilde girdiği hücrenin içinde çoğalır. İnsan ruhunun sağlam hücrelerini, yani sevgi pınarlarını kurutur. Sevginin yerini işgal ettikçe, insan davranışlarında saygı, hoşgörü, anlayış gibi davranış kalıpları ortadan kalkar ve nefret insanda vücut bulmuş olur. Dile gelir, ele gelir. Söz olur yaralar, iş olur kanatır.

Bugün ülkemizde, toplumsal iktidarın sahibinin nefret olduğunu söyleyebiliriz. Hayır, devletten, bürokrasiden, hükümetten ya da güç mekanizmalarından bahsetmiyorum. Toplumda daha çok sesi çıkan, baskın olan ruh halinden bahsediyorum. Ve bunu yalnızca biz Türkler için söylemiyorum. Bugün, Kürtlerin de toplumsal psikolojisinde iktidar olan duygu nefrettir. Oysa, büyük olasılıkla aynen Türklerde olduğu gibi Kürtlerin de çoğunluğu bu nefret duygusunun etkisinde değildir. Ancak ne yazık ki, Kürtlerde de bugün sesi en fazla çıkanlar, nefret duygusunun esiri olanlar, şiddeti olağan kabul edenler, çatışmayı varlık sebebi sayanlardır.

Gerek Türkler gerekse de Kürtlerde, nefret duygusunun pençesi altında olan kesimlerinin en büyük besin kaynakları, birbirleridir. Herkes kendi karşıtının nefretinden besleniyor. Birbirlerinin en radikal, en uyumsuz ve en itici unsurlarını, kendi nefretlerini bilemek için nefret ikonu haline getiriyorlar. Örneğin, Abdullah Öcalan, ülkede nefreti yaymak isteyen Türklerin en sevdiği nefret ikonu. Ülkede barış mantığının yeşermeye başladığı her durumda, birileri karşımıza çıkıp, bu nefret ikonunu yüzümüze gözümüze sürerek, nefret duygularımızı okşamaya çalışıyor. Aklı bastırıp, acılardan damıtılan nefreti yeniden iktidar kılmak istiyorlar.

Diğer yandan, aynı isim, bu kez Kürtler için bir tapınma ikonuna dönüşmüş durumda. Çünkü nefreti yaymak isteyenlerin, kendi dinlerine bir tanrı aramaları kaçınılmaz bir durum. Çünkü nefret de, sorgulanmaması gereken, akıl yürütülmemesi gereken bir dindir.

Bu nedenle, Kürtlerin Abdullah Öcalan’a dair hissettikleri saygı ve sevgi duyguları ile açıklanamaz. Abdullah Öcalan bu toprakların nefret ikonudur ve nefreti iktidar kılmak isteyenlerin en değerli malzemesidir.

Bu ülkede barışı var etmenin yolu, nefretin her halinden ve türünden olabildiğince uzak durmaya çalışmaktır. Karşı tarafın nefretine karşılık vermek dahi sizi o nefretin bir parçası yapacaktır. Yapılacak en doğru şey, karşınızdaki insanlarda da, sevginin, saygının, hoşgörünün ve anlayışın serpilip gelişmesini desteklemektir. Bu nedenle Kürtlerin içinde, kendi kimliklerine sahip çıkmakla beraber, bu ülkede, bir arada, barış ve huzur içinde yaşamak isteyenlerin sesinin daha çok çıkmasını sağlamak gerekiyor. Bunun yollarından birisi de, Türklerin arasında da, hoşgörünün, saygı ve sevginin sesinin daha çok çıkmasını sağlamaktır. Bu topraklarda yaşayan insanlar arasında, ılımlı duygu ve düşüncelerin çoğunlukta olduğunu biliyoruz. Çözüm bu çoğunluğun sesini daha fazla duyurabilmesinde.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..