Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Nerde trak orda Prag (4)

Nerde trak orda Prag (4)
 

Dans Eden Ev (Tancici Dum), Prag


Tramvayımız sırasıyla Vrsovicke namesti, Jana Masaryka,  Namesti miru, I. P. Pavlova, Stepanska, Karlovo namesti, Narodni trida ve Narodni divadlo duraklarına uğruyor. Narodni divadlo durağını arkamızda bıraktıktan sonra tramvayımız Vltava Nehrinin üzerinden geçiyor ve nehri geçtikten sonra ilk durak olan Hellichova’da tramvaydan iniyoruz. Önce nehre doğru geri yürüyor ve nehir kenarına geldiğimizde Janackovo nabrezi Caddesini takip ederek, nehrin karşı yakasında bulunan Tancici Dum ya da bizim bildiğimiz adıyla Dans Eden Evi görmeyi planlıyoruz. Kaliforniyalı mimar Frank O. Gehry ve Çek meslektaşı Vladimir Milunic’in ortak eseri olan Dans Eden Ev, simetriden yoksun, çevresindeki tarihi yapılarla ciddi tezat oluşturan bir binadır. İnşası 1996 yılında tamamlanan Dans Eden Ev, Sarhoş Ev ya da Fred ve Ginger – ev dans eden bir çifti andırdığı için ünlü dansçı çift Fred Astaire ve Ginger Rogers’ın isimleri binayla birlikte anılır olmuş – gibi isimlerle de tanınmaktadır.

Soğuk havaya aldırış etmeden Vltava boyunca yürüyor ve birbirinden güzel fotoğraflar çekiyoruz. Vltava Nehrinin iki yakasını birbirine bağlayan 17 köprüden biri olan Jiraskuv most köprüsünden geçerek, köprünün hemen bitimindeki kavşakta bulunan Dans Eden Eve ulaşıyoruz. Kışın ortasında olmamız nedeniyle, Jiraskuv köprüsünü geçerken epeyce üşüdüğümüzü not düşmem gerek. Dans Eden Evi uzun uzadıya süzüp, bolca fotoğrafını çektikten sonra, Masarykovo nabrezi Caddesi yönünde şehir gezimize devam ediyoruz. Bir süre yürüdükten sonra sağ kolda Ulusal Tiyatro binasındaki restorasyon çalışması dikkatimizi çekiyor. Epeyce üşüdük. Artık bir kahve molası vermek iyi gelir. Kahve içmek için Narodni Caddesinin hemen köşesinde bulunan Kavarna Slavia’dan daha iyisi çıkamazdı karşımıza. Kavarna Slavia: bir başka deyişle Nazım Hikmet’in şair dostu Tavfer’le yarenlik etmeyi sevdiği Slavya kahvesi.

Prag şehrinin en güzel kafelerinden biri olan Kavarna Slavia, 1920lerden kalma geleneksel bir mekandır. Kafenin en gözde masası  Absinthe İçen Adam (The Absinthe Drinker) tablosunun altındaki masadır.  Normalde bu masa sürekli “rezerve” oluyor; lakin eski Çek Cumhurbaşkanı ve yazar Vaclav Havel ne zaman Kavarna Slavia’ya gelse bu masada ağırlanıyor. Biz girişe yakın bir masaya yerleşmeye çalışırken, bir bayan garson bize Absinthe İçen Adam tablosunun altındaki masaya oturabileceğimizi söylüyor. Kafenin baş köşesine kuruluveriyoruz ekip olarak. Şanslı günümüzdeyiz alimallah.

Absinthe İçen Adam ve absinthe ile ilgili birkaç cümle iliştirivereyim araya. Absinthe İçen Adam tablosu Çek ressam Viktor Oliva’nın eseridir. Absinthe çeşitli bitkilerden yapılan yeşil renkli, alkollü bir likördür. Renginin yeşil olmasından dolayı Yeşil Peri olarak da adlandırılır. Ana bileşenleri alkol, pelin otu ve yeşil anason olan absinthe ülkemizde satışı yasak olan bir içkidir. Absinthe içen kişinin yoğun halüsinasyonlar gördüğüne inanılır. Tehlikeli bir içki yani, uzak duralım. Hollandalı ressam Van Gogh’un bu içki yüzünden kulağını kestiği söylenir.

Garson bayan siparişlerimizi almaya geliyor. Hepimiz Orta Avrupa’da beğenilen bir tatlı olan “apfelstrudel” tatlısı sipariş ediyoruz. Buralarda ince belli bardakta tavşan kanı çay yok ne yazık ki; sallama çayla idare edeceğiz artık. Arkadaşım Ali Bey’in yola çıkmadan İstanbul’da bana armağan ettiği Nazım Hikmet’in Yeni Şiirler (1951-1959) Şiirler 6 kitabını sırt çantamdan çıkarıp arkadaşlarımızdan Serdar’a takdim ediyorum. “Sayfa 158’de ‘Slavya kahvesinde şair dostum Tavfer’le yarenlik’ şiiri var. Şu şiiri bize bir oku da mekan şenlensin!” Serdar şiiri biraz çalıştıktan sonra bir nefeste okuyuveriyor; bakışlarımız ona çevrili. En çok “Pırağ şehri yaldızlı bir dumandır.” mısrasını seviyorum bu şiirin her nedense.

Pırağ şehri yaldızlı bir dumandır.

Bizim apfelstrudeller geldi. Görüntü enfes, lezzet enfes. On numarasın Slavya kahvesi. Bir şiir de Ali Bey’den geliyor. Kafenin büyük pencerelerinden şehrin kırmızı renkli tramvayları görünüyor ara ara. Kafedeki insanlar telaşsız, doyulmaz sohbetlere dalmışlar. Ayağa kalkıp kafenin duvarlarını süsleyen resimlere ve fotoğraflara bakıyorum. Bir duvarda bir zamanlar kafenin müdavimlerinden olan Nazım Hikmet’in bir fotoğrafı; fotoğrafın hemen üstünde “Nazim Hikmet” yazıyor. İçim burkuluyor. Biraz hüzün, biraz sevinç. Karmaşık bir duygu. Masamıza dönerken kafe müşterilerinin okumaları için bir konsol üzerine dizili günlük gazete ve dergiler ilişiyor gözüme. “Harmonie” isimli bir Çek dergisi kapağını Türk müzisyen Fazıl Say’ın bir fotoğrafına ayırmış. Demek ki Fazıl Say’ın müziği buralarda da dinleniyor.

Artık ayrılma vakti geliyor Kavarna Slavia’dan. Hesabı istiyoruz. Gelen hesap hiç de kabarık değil; gayet makul. Prag’a yolu düşenlere Kavarna Slavia’ya uğramalarını şiddetle tavsiye ediyorum. Kafeden dışarı çıkıyoruz ve kafenin duvarına yazılmış bir yazı dikkatimizi çekiyor: “Başkan Aziz Yıldırım” yazmış birisi tükenmez kalemle. Buraya gelen ilk Türkler biz değiliz, sonuncu da biz olmayacağız.

Pırağ şehri yaldızlı bir dumadır.

 
Toplam blog
: 42
: 1065
Kayıt tarihi
: 13.11.12
 
 

1995 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi İngiliz Dili Eğitimi Bölümü'nde..