Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '09

 
Kategori
Deneme
 

No comment

No comment
 

-Yok arkadaş beni mimlemişler yayınlamıyorlar arkadaş. Çünkü kafatasçı değilim, ırkçı söylemlerde bulunmuyorum, yorumlarımda birilerini aşağılamıyorum ve en önemlisi aptalca yorumlar yapmıyorum. Kesin bundan oluyor, arkadaş. Bak şimdi bir şey deneceğim, alo dinliyor musun beni.

İstifimi bozmadan cevap verdim. Tabi dinliyordum ya, başka çarem mi vardı ki. Sami’nin en güzel yanı da budur. Bazen o kadar çok konuşur ki, birkaç cümlesinden sonra kendini koyuverirsin. Bir hayal dünyasında gezinir, bazı yerlerinde durur, sigara içersin, sonra da tekrar konuşmanın bir yerinden onu yakalarsın. Bitip tükenmeyen konuşmalarında, ayda birkaç kez ortaya çıkan yepyeni hobileriyle yani ilgi alanlarıyla beni hasta eder Sami. Ve aramızda kalsın ama bu hastalık beni çok mutlu eder. Garip bir duygudur insanın gerçekten bir dostunun olması. Çünkü seni bütün damarlarına kadar bilir. Nerde tıkandığını, nerede tıkanacağını bilir. Hangi anda patlamak üzere olduğunu hangi anda mutluluğun en tepesinde olduğunu.

-Dinliyorum Sami de amma abarttın. Bir habere karşılık yapacağın bir iki satırlık yorumun yayınlansa ne olur, yayınlanmasa ne olur, diyerek söze girdim. Tam bana yakışır, bezgin bir yorum yapmıştım. Olsa ne olur, olmasa ne olur gibi bir cümle bana hiç yakışmamıştı ama olsun ne yapalım.

-Orda dur arkadaş. Ne demek, önemi var tabi. İnsanlar bu yorumları okuyunca ne hissediyor biliyor musun?

-Bilmiyorum. Belki de biliyordum ne bileyim işte.

-Bak arkadaş. Ayağa kalktı. Şimdi üzerime doğru yürüyecek, yanımdan bir sorti yapıp dönecek. Masadan bir sigara alıp, balkon kapısını aralayıp, dibindeki sandalyeye oturacak keyifle sigarasını yakacaktı. Ve yaktı.

-Bak şimdi ben okuyorum bu haberleri ama ben bilinçli bir insanım. Yani neyin nerden geldiğini, kimlere hizmet ettiğini, bir yorumun aslında kime çaktığını biliyorum. Ama düşünsene başkası nasıl anlayacak bunu ya. Dedi ve sigarasından bir nefes çekti.

- Sonra dedim.

-Sonrası ne, sen burada bir habere karşı objektif bir şekilde durmaya çalışıyor, öyle haber yazmaya çalışıyorsun. Ama gel gör, onun altındaki yorumları anlayamadığım bir eleme mekanizmasından geçiriyorsun. Ve o elekten geçenlerin çoğu bir koronun farklı solistleri. Anlıyor musun beni?

-Yok ben aptalım, anlayamıyorum. Ağzına takıldı yine, kullanma şu lafı diyorum, adamın asabını bozuyorsun. Elimdeki kumandayı sinirle önümdeki sehpanın üzerine fırlattım.

- Belki de çoğunluk öyle düşünüyor. Ya da o çoğunluk bu gazeteleri okuyorsa. Dedim. Sustu.

Sustu kaldı desem yeridir ya.

- Tamam öyle olabilir de kardeşim, ben de oraya üye olmuşum, o habere karşı farklı bir yorum yapıyorum. Yayınlamıyor. Ona değil bütün haberlere yorum yapıyorum. Yayınlanmıyor.

- Sana öyle geliyordur dedim ama doğruyu söylediğini de biliyordum aslında.

-Aklıma bir şey geldi, bak şimdi dedi, ayağa kalktı, lap topunu aldı yanıma oturdu.

-Sen de üyesin, al işte şurda bir haber var, açtım okuyorum. Falanca yerde doğudan gelen iki tane inşaat işçisi, çarşıda bir kızı rahatsız etmişler, sonra da ona müdahale etmek isteyen bir kişiyi de bıçaklamışlar. Sonra halk toplanmış, yüzlerce kişi, gençleri linç etmek istemiş. Uzun bir nefes aldı, ardından

- Küllü yalan haber arkadaş. Ben bu olayın bu şekilde olmadığını düşünüyorum.

-Nerden biliyorsun Sami. Orda mıydın.

- Yok öyle varsayıyorum mesela. Ve yorum yazıyorum. Al dinle. Toplumdaki Kürt fobisine rağmen, hiç tanımadığın bir yerde gidiyor, insanlara laf atıyor, sonra birini bıçaklıyorsun. İntihar eden bir insan bile son anda kendini kurtarmaya çalışır. Bence olay böyle gerçekleşmedi. Nokta. Yolluyorum. Sonra lap topu bana verdi. Sonra hemen aldı. Söyle şifreni dedi. Söyledim.

-Bak yazıyorum. Az yapmışlar. Ben olsam paramparça ederdim. Sen kalk gel doğudan gel benim memlekette kız kardeşimi rahatsız et. Allahın dağı değil burası, adamı linç ederler. Yolluyorum.

-Bak ikinci haber. Açılımda artık Andımız okullarda okutulmayacak. Diye bir haber. Kendi yorumumu yapıyorum. Tabi ki her gün bir siyaha, beyazım, çalışkanım doğruyum diye her sabah bağırttırmak bence hiç de adil ve demokratik bir olmayan bir uygulama ve kaldırılmasını destekliyorum. Yolluyorum.

Ardından benim ağzımla yazmaya başladı.

-Yakında Türk diyeni hapse de atarlar. Sapına kadar Türküz, doğruyuz o kadar. Hepiniz akıllı olacaksınız. Yoksa bir çıldırırsak var ya, kimse bizi tutamaz.

Bak haber, Diyarbakır Spor ligden çekiliyor mu. Yazıyorum.

-Diyarbakır Spor’un ligden çekilmesi bence çok kötü olacaktır. Çünkü bugün ligimizden çekilir yarın, başka yerlerden de. Ve gidişat hiç iyi olmaz. Barış ve kardeşlik için, statlardaki ırkçı yapılanmalara engel olmalıyız.

-Senin yorumun. Çekilsinler tabi. Yoksa gördükleri sadece kalelerine atılan üç beş gol olmaz.

Kendini öyle kaptırdı ki, gazetedeki haberlerin çoğuna bir saat boyunca yorumlar yazdı durdu. Benim adımla manyakça, sadistçe tehditvari tarzda yorumlar yapıyor, kendi adıyla ise gayet mantıklı, haberi sorgulayıcı yorumlar yazıyordu. Her yazdığı yorumu bağıra bağıra okuyordu. Benim adıma yazdığı yorumda da, kıyasıya bana küfür ediyordu. Bu mizansen gazetedeki haberlerin büyük bir kısmı bitene dek devam etti durdu. Ben büyük bir keyifle onu izliyordum. Bir ara kaptırıp, bende birkaç yorum yapmıştım. Bu da ikimizi de iyice gaza getirmişti.

-Hadi şimdi bakalım yorumlara işte giriyorum üyeliğime. Yayınlanan yorumlar. Yok. Seninkine giriyorum. Evet işte. Arkadaş hepsi yayınlanmış.

Bütün yaptığımız yorumları görünce inanmak zorunda kaldım. Sami haklı çıkmıştı. Ve moralim çok bozulmuştu. Haddinden fazla etkilenmiştim galiba. Ancak durum çok vahim diyebildim. Ardından kalktım. Eve doğru yollandım. Bir tekel bayinden henüz yasaklanmamış olan bir şeyi alırken, haber izleyen esnaftan aynı yorumlardan bir kaçını duydum. Ne güzel koro olmuşuz dedim içimden. Herkes aynı düşünüyor, ya da öyle sanıyor değil mi? Mesela hayatında hep kendi küçük çevresi içinde yaşayıp, koca ülkeyi o çevreden sanan insanlar gibi. On metrekarelik bir tekel bayisine giren çıkan müşteriden ya da, güzel İzmir’de gördüğün güzel kızlardan ve kafelerden ve giysi mağazalarından oluştuğunu sananlar gibi. Bir arkadaşın bana söylediği bir söz geldi aklıma. Bir ironiydi bu tabi ki ama yerinde bir ironi.

-Diyarbakırlı olmamaktan gurur duyuyorum.

Değilim ama gurur duymuyorum bende bir sorun mu var yoksa dedim içimden. Kulağımda İlkay’ın “Güneşin Olsun Gönlünde” ezgisi. Elimde siyah poşetim. Onun içinde eski bir gazete kağıdıyla sotelenmiş bir içecek kutusu. Ardından Mor ve Ötesi. “Daha Mutlu Olamam” şarkısı.

 
Toplam blog
: 29
: 527
Kayıt tarihi
: 05.02.09
 
 

"Yaşadığım kentleri sevmem. Daha doğrusu yaşamak zorunda olduğum kentleri. Onlar da beni sevmez. ..